Konuşarak anlatılmaz her şey, bazen susmak yeter aslında, demiş Dostoyevski. Susuyorduk biz de. Anlatamıyorduk çünkü. Anlatsak olmayacaktı çünkü.
Müzik sesi geliyordu içeriden. Ama beynime o kadar çok uğultu vardı ki ritmi algılayamıyordum bile.
"Az önce olanları.." O konuşurken gözlerimi yere indirmiştim. "Unutalım Jennie." Gözlerimi yerden çekmemiştim.
"Ben de aynı şeyi düşünüyorum.Sadece bir hataydı." yalan söylemiştim, yine.
Sessizlik yine bizi hapsetmişti.
"Arkadaşız değil mi?" bana bakıyordu, hissediyordum. Kafamı kaldırıp ona bakmıştım. Kırılgan gözlerle bana bakıyordu. Ben de aynıydım, bundan emindim.
"Arkadaşız."Ayağa kalkıp yanımdan gitmişti. Ben de ücra bir köşeye gidip yere oturmuş, kollarımı bacaklatıma dolamıştım. Kararmaya yüz tutmuş hava beni üşütüyordu. Lakin umursamayacak kadar kırgındım. Kalbim acıyordu. Bir yandan ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Eh pek de işe yaradığı söylenemezdi. Bir damla akıyor, damlamadan diğeri de peşinden geliyordu.
Bir hıçkırık kaçmıştı ağzımdan. Elimi ağzıma bastırıp engel olmaya çalışıyordum. Başarılı değildim ama fazla belli olmuyor en azından."Ağlayınca çok çirkin oluyorsun." Ellerimle yüzümü silmeye çalışıyordum. O da ceketini omuzlarıma bırakmıştı. "Donmuşsun Jennie." Yanıma oturmuştu. "Üşümüyorum."
"Bana yalan söyleme, Panda." sahi kaç yalan söylemiştim bugün?
"Anlat bakalım neyin var güzelim?" Aklıma dolan yaşanmışlıklarla gözlerimdeki yaşlar artmıştı.
"Yapma ama güzelim." kollarını bana dolamış, beni kendine çekmişti. Daha da ısınmıştım. Saçlarımı okşuyordu. "Shh sakin ol."Bir süre sonra hıçkırıklarım azalmıştı. Anlatmaya başlamıştım ben de. Tüm detaylara inmiştim. Nasıl ona düştüğümü, inandığımı. En sonunda nasıl hayal kırıklığına uğradığımı.
"Hay sikeyim." diyebilmişti sadece. Yeniden ağlamaya başlamıştım ben de.
"Sakin ol panda. Geçecek. Hem değmez ki onun için." Saçlarımı okşuyordu.
Sonra benden uzaklaşıp ayağa kalkmıştı.
"Hadi gidelim buradan." demiş, beni de çekip ayağa kaldırmıştı.Arabasının anahtarını bana uzatmıştı.
"Sen kenardan dolan, ben bizimkilere haber vereyim." demiş, yanımdan uzaklaşmıştı.
Savsak adımlarla ilerliyordum. Kafam yerinde değildi. OH plakalı arabayı görünce onun olduğunu düşünüp arabaya yaslanmıştım. Hava güzeldi, içeride beklemenin manası yoktu.Yanındaki kızla benim olduğum yerin tersi tarafına giden Jongin'e takılmıştı gözlerim. Gözyaşlarım geri gelmeye hazırlanırken güçlü durup onları geri yollamıştım. Gelen Sehun ile arabaya binmiş, gülümsemeye çalışıyordum.
"Gördün değil mi?" arabayı çalıştırırken sormuştu.
Başımı aşağı yukarı sallamıştım.
"Hadi gidelim."
Samimice yürüyen ikilinin yanından hızlıca geçip gitmiştik.----
Sahile getirmişti beni. Seyyar bir kahveci, minik sandalyeleri kumsalın üzerine koymuş, minik ışıklarla aydınlatmıştı.
"Burası çok güzel Hun." Gözlerimi alamıyordum. Bir masaya geçip oturmuştum.
Sehun da kahveleri alıp gelmişti yanıma."Çok bunaldığımda gelirip buraya. İlk defa birini getiriyorum. Bu kişi benim minik dostum olduğu için mutluyum ama." Gülümsemiştik.
"Teşekkür ederim Hun." Çok çabalıyordu.
"Rica ederim, miniğim. Bak bu lakap tam oturdu. Ben de sana diyecek özel bir lakap arıyordum." kıkırdamıştım."Sonra yerden kalkamadım biliyor musun? Bir hafta popomun üzerine oturamadım." Kahkahalar atıyorduk. Yaklaşık 1 saattir buradaydık. Gülmediğimiz bir saniye olmamıştı.
"Bir keresinde en büyük abim Mino'yu merdivenlerden itmişti." aklıma dolan anıyla kahkaha atmıştım. O da gülüyordu.
"Sadece yemeğr yetişebilmek için hem de." Gülmekten gözümden yaş gelmişti. Biraz sakinleşip ılımış kahvemden bir yudum almıştım."Bir abin daha mı var?" tebessüm etmiştim.
"Evet, ama yaklaşık iki senedir görüşmüyoruz." Onu özlemiştim. Fazlasıyla.
"İş için falan mı gitti? Yoksa..?" Duraksamıştı.
"Ah.." Anlatacaktım."Ben iki sene öncesine kadar nöbet geçiriyordum. Sara hastası olduğumu söylüyordu doktorlar. Her neyse." Kahvemden bir yudup alıp devam etmiştim anlatmaya.
"Annemler tatile gitmişlerdi o hafta. İlk defa bizsiz bir şey yapıyorlardı. Ben 18'ime yeni basmıştım. Mino 19 en büyük abim.. Jiyong da 21 yaşındaydı." Uzun bir zamandan sonra ilk defa adını söylemiştim. Gözlerim yeniden doluyordu.
"Ah kusura bakma onu çok özledim sadece." Bir kaç peçete alıp yanıma gelmişti. Gözlerimi silip devam etmiştim anlatmaya."Üçümüz de evdeydik o gün. Onlar oyun oynuyorlar ben de dikkatlerini dağıtıyordum. Sonra.. nöbet geçirdim. Bayılmışım. Hastanede uyandığımda yanımda sadece Mino vardı. Abim.. yoktu."
Yutkunmuştum.
"Annem ve babam da.. yoktu."
Sol gözümden bir yaş düşerken kahvemden yudumlamıştım.
"Nöbet geçirdiğimi duyduklarında arabaya atlayıp gelmeye çalışmışlar. Ama.. ama bir tır.. çarpmış."
Hıçkırmıştım. Hâlâ çok acı geliyordu.
"Ben.. özür dilerim. Bilseydim soramazdım. Özür dilerim miniğim." elimi destek olurcasına tutmuştu.
"Bilemezdin Hun." yutkunup gülümsemiştim."Sen hep gül minik şey." o da gülmüştü.
"İyi ki hayatımdasın Hun."
"Benimle ne hakimler ne doktorlar bff olmak istedi de varmadım. Şükret bu yüzden." şok olmuş bir şekilde ona bakıp kahkaha atmıştım. O da gülüyordu. Bir anda durup arkamda bir yere odaklanmış, çenesini kasmıştı."Ooo aşk kuşları da buradaymış." Sinirli bir gülümsemeyle sesin sahibine dönmüştüm. Jongin, partiden birlikte çıktığı kızla karşımız duruyordu.
"Senin ne işin var burada, otel odasında falan olman gerekmiyor muydu?" Sehun'un lafıyla kıkırdamış, ardından kalkıp yanına geçmiştim."Ah, biz daha yeni sevgili olduk, daha çok erken onun için." Kız safça konuşup Jongin ile birlikte karşımıza oturmuştu.
"Kesin." mırıldanmıştım. Sehun duyup gülmüştü."Ben Jungri, memnun oldum."
"Jennie."
"Sehun."
Tanışma faslı böyle bitmiş, ikisi yiyişmeye devam ederken biz de kalkmaya karar vermiştik.
"İyi yiyişmeler." kıkıramıştık."Evimin anahtarını verebilirim istersen." Jongin Sehun'a imalı imalı bakıyordu.
Ben sinirle gülerken Sehun sakince eklemişti.
"Jennie'yi evine bıraktıktan sonra gelirim, ücret hâlâ aynı değil mi?" Jongin sinirlenirken kız kahveyi onun yüzüne atmıştı bile. "BANA GAY OLDUĞUNU SÖYLEMEDIN.IYY." üçümüz derin bir nefes almıştık sadece."Tanrı aşkına, seni homofobik pislik. Git şuradan."
Kız dediklerime uyarak toparlanmış, biz de onlardan uzaklaşmıştık.
Arabada bu olayla dalga geçmeye devam etmiştik. Her seferinde de kıza sinir olarak konuyu kapatıyorduk.
Evimin önüne gelmiştik. "Her şey için tesekkür ederim, dostum." gülümsemişti.
"Büyük dosttan minik dosta kendisi kadar bir yardım." Kıkırdamış, arabadan inmiştim.
"Görüşürüz büyük dost."
"iyi geceler minik."------
Buyrun bakalım yeni bölüm.
Dae'nin şerefine atmak istedim.d
İYI Kİ DOĞDUN BENIM PONÇİK SURATLIM.♡
Medya bu ponçiğin kalbi kadar mükemmel bir şarkı.
Eğik yazılar sizce kime ait?Ben JenKai'yi nasıl birleştireceğim?
Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi?
Keşke oy verseniz de bu ponçik yazarınız mutlu olsa. :")
peaceout.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Une Dernière Danse | JenKai
FanfictionSon bir dans, Jennie. Söz veriyorum. 170420-040920