Dix Neuf

352 24 52
                                    

Beynim resmen patlayacak gibiydi. Sadece beynim değil, tüm vücudum sızlıyordu adeta. Gözlerimi açmaya dahi mecalim yoktu. Gözlerimi açmaktan vazgeçtiğimde tembelce sola doğru dönmüş, yanımdaki bedene sarılmıştım.

Beden??

Ağrıyı artık umursamazken hızlıca gözlerimi açmıştım. Siyah saçlar bana selam çakarken ben onun kim olduğunu çözmeye çalışıyordum.

Sahi neredeydim ben?

Aklıma parça parça dolan anılarla az çok anlamıştım yanımdakinin Jongin olduğunu.

Üzerimdeki ince yorganı biraz kaldırıp üzerinde ve üzerimde ne olduğuna bakmıştım. Onun sadece altında gri şortu vardı. Benimse... Onun tişörtü?

Neler olduğunu pek de hatırlamıyordum. Saçma bir şey yapmadığımı varsaymak istiyordum. Ama beceremiyordum, o ayrı.

Yanımdaki bedene biraz daha yaklaşıp sol kolumu bedenine dolamıştım. Nefes alışındaki yavaşlıktan hâlâ uyuduğunu anlamıştım. Onu izleyebilirdim, değil mi? Üst bedenimi sırtına koyarak, dirseğimden de destek alarak yüzüne odaklandım.

Uzun kirpikleri, kar taneleri kadar düzenliydi. Fazla büyük olmayan yanakları, üzerine yattığından dolayı, dolgun dudaklarını daha da büyük gösteriyordu. Ve çene çizgisi... Ah..

Gerçekten inanılmaz birisiydi.

"Daha ne kadar beni izlemeyi planlıyorsun?" Uyumuyor muydu bu? Gözlerini açmamış, duruşunu asla bozmamıştı.
"Ne yani sevgilimi izleyemez miyim?" yüzüne biraz daha yaklaşırken sormuştum. Bedenimin çoğu onun bedeninin üzerindeydi. Bir süre sonra gözlerini açmış, bana bakıyordu.

"İyi uyudun mu?" aslında gece fazla zorluk çıkarıp çıkarmadığımı öğrenmek istiyordum.
"Uyudum." sırıtıyordu.
"Çok da güzel rüyalar gördüm hem." sırıtması arsızlaşmıştı. Kollarımdan destek alıp biraz yukarı kaldırmıştım bedenimi. O ise bileklerimi ittirerek üzerine düşmemi sağlamıştı.

"Rüyalarımdasın Kwon Jennie." çok yoğun bakıyordu. Ona bakıp gülümsüyordum sadece.
Gözlerim boynundaki kızarıklıklara kaydığında o alayla gülmüştü.

"Neler olduğunu hatırlamıyor musun?" biliyordu hatırlamadığımı bir de soruyordu.
"Acıyor mu?" sorumu sorarken elini belime sarmıştı.
Başını iki yana sallamıştı sadece.
"Peki neler oldu?" sonunda sorabilmiştim. Kafamdaki buğuların aydınlanması lazımdı.

Sadece sırıtmakla yetinmişti.
"Ah Jongin!" elimle ağzını kapatmıştım. Şokla bakıyordum ona. Utanıyordum. Aklımda Soo'nun dedikleri yankılanıyordu.

Elini yanağıma koymuş, hafifçe okşamıştı.
"Bebeğim sarhoş halinden faydalanacak biri değilim." Biliyordum.

Başımı göğüsüne yaslamıştım. Hızlı kalp atışlarını duymak huzur vericiydi. Elini saçlarıma daldırmıştı. Nefes seslerimiz odayı ele geçirmişti.

"O olayın olmasını ister miydin peki? Yani benim ayık olmamı..?" Ah Soo. Kendime söz vermiştim etkilenmemek adına ama bir kere girmişti işte kafama.

"Neyi kastediyorsun?" duraksamıştık bir süre.
"Cinsel anlamda diyorum. Hayatın baya aktifti sonuçta." kastettiğim imayı özellikle algılaması için vurgulayarak konuşmuştum.
Tekrar duraksamıştık.

"Elbet bir gün, ruhumuz tamam olacak Jennie."
Kalbimin atmadığına emindim.

Güveniyordum. Tüm kalbim, tüm benliğimle ona güveniyordum.

Sabah yaptığımız uzun konuşmanın ardından beni zorla duşa doğru itmişti. Beni orada bırakıp kustuğum yerleri temizlemeye gideceğini söyleyip gitmişti. Ve evet, gece kustuğumu bu yolla öğrenmiştim.

Une Dernière Danse | JenKaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin