"Senden Tanrı falan olmaz delirtmek mi istiyorsun beni?" Sehun, Baekhyun'u delirtmek için elinden ne geliyorsa yapmaya and içmiş gibiydi.
"Ağzını yırtarım senin bak, ben senden büyüğüm bir kere doğru konuş."
Eh, uyanmıştım.
Gözlerimi açmamla bana bakan sekiz çift gözü görmem bir olmuştu. Doktor hepsini kovsa da yarım saat içinde tekrar damlamışlardı odama. Hoş, şikayetim yoktu.
"Nasıl hissediyorsun?" Abim, sağ tarafıma oturup elimi tutmuştu.
"İyiyim." Gülümsemiştim. Ağrım olsa da onları daha fazla üzmek istemiyordum.
Abim, beni göğüsüne çekip saçlarımı okşarken huzur doluydum. Hoş, kafamda dönen isimle biraz merak duygusu beni ele geçirse de genel olarak mutluydum.
"Teşekkür ederim, hepinize." Abimin göğüsünde olsam da Baekhyun'un Chanyeol'e yaslandığını, Luhan'ın Sehun'a sarıldığını ve Youngbae'nin Hyorin'e sırnaştığını biliyordum.
Hemşire serumumu değiştirmek adına odaya girdiğinde abim benden ayrılmış, ayağa kalkarak Eun'ın belinden tutmuştu. Sırıtarak ona bakıyordum. Elbet anlatacaktı ve onu utandırmak benim en büyük eğlencem olacaktı.
"Seni küçük maymun çok korkuttun bizi!" İçeri böğürerek -hamşire kötü kötü bakınca susmuştu tabi- dalan Jisoo ve Mino çifti ile herkes onlara dönmüştü. Mino resmen yatağıma atlayarak gelip bana sıkı sıkı sarılmıştı.
Onu özlemiştim.
Ağrım olsa da ben de sıkı sıkıya sarılmıştım ona. Bu, Jiyong'un Mino'yu ensesinden kavrayarak benden uzaklaştırmasıyla son bulmuştu. Jisoo, Mino'nun tersine sessizce yatağın yanında duruyordu.
Yanımı patpatlamam ağlayarak bana sarılması için yeterliydi. Ben de ağlıyordum, o ağladığı için. Biraz sakinleştiğimizde yanağıma bir sürü öpücük kondurmuştu.
Bu kızı seviyordum.
Herkes, oturacak bir yer bulduğunda -ki yarısı yere atlamıştı- kahkahalar havada uçuşuyordu. Konular sürekli değişiyor, arada Baekhyun'un 'ağzını yırtarım senin' lafları kol geziyordu. Bense birini bekliyordum hala. Gelmezse anlardım çünkü ayrılmıştık. Hoş, o birini öpmüştü ve bana küfür etmişti.
Konuşulacak ne çok şey vardı.
İşte o anda kapı hızla aralandı, kahve gözleri buluştu gözlerimle. Bedenini içeri soktu hemencecik. Durmuştu herkes o an. Sadece o vardı, sadece ben vardım. Yanıma tereddütlü adımlarla gelip oturduğunda bir kez daha anlamıştım onu ne kadar özlediğimi.
Herkes dışarı çıkmıştı çoktan. Elimi tutuyordu sadece. Hiçbir şey dememiştik daha. Beynim pelte olmuş, unutmuştu her şeyi. Sol eliyle yüzümü tutmuş, dudağımdaki yarada gezdiriyordu başparmağını.
"Seni o kadar özledim ki." Nefes almak aklımın ucundan geçmezken bir göz yaşı firar etti sağ gözünden. Bu sefer ben tutmuştum onun yüzünü.
"Ağlama, can içim." Yeterliydi bu her şey için. Nazik bir hareketle bana yaklaşmış, yine nazikçe öpmüştü beni. Özlediğim dudakların tadını çıkartıyordum.
Öpmüştü, ölmüştüm.
Ayrıldığımızda kızarmış ve şişmiş dudakları bana ne kadar davetkar gözükse de tutmuştum kendimi.
Elleri, saçlarımda ve yüzümde geziniyordu. O kadar özlemiştim ki dokunuşları, şu anda beni sevmesi için ona yalvarabilirdim bile.
"Aklından neler geçiyor bakalım?" Yatakta biraz yana kaydığımda yanıma yatıp beni yavaşça göğüsüne çekmişti. Sol kolum alçıdayken rahat edemesem de en azından sevdiğim adam yanımdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Une Dernière Danse | JenKai
FanfictionSon bir dans, Jennie. Söz veriyorum. 170420-040920