Vingt est Six

269 20 118
                                    

İyi okumalar papatyalarım.🌼💛

-

On üçüncü saat çoktan bitmişti.

Jisoo, Mino'yu zorla eve götürmeye ikna etmişti. Bunda biraz Jiyong'un da payı vardı tabii.

Sehun ve Luhan kıyafet almak için ayrılmışlardı yanlarından. Chanyeol ve Baekhyun ise yemek için. Bobby, bir süre durmuş ardından canı çıkarcasına ağlayarak kaçmıştı hastaneden.

Hoş, zaten canı çıkıyordu.

Youngbae bir kez olsun uzaklaşmamıştı kapıdan. Hyorin, Jongin ile Jiyong için misafir odası hazırlatmış, Youngbae'yi ikna etmeye çalışıyordu.

Çalışıyordu tabi ama tersine fazlalaşmışlardı.

Jennie'nin Amerika'daki kuzeni sürpriz yapma amacıyla geldiği evden hastaneye koşturmuştu. Jiyong, Chaerin'i görünce tekrar ağlama krizine girse de toparlamıştı kendini.

Ardından Seunghyun da koşturarak girmişti hastaneye. Çok endişelenmişti uzun zamandır görmediği beden için. Chaerin'in, bir zamanlar uğruna ölebileceği kadının, o halini görmesiyle tutmamıştı inci tanelerini.

"Hadi ama, yemeniz gerekiyor." Baekhyun elindeki sandviçi zorla Jongin'in ağzına tıkarken diğerlerine seslenmişti. Kendisi de yemeyi istemiyordu aslında. Ama onun için güçlü olmak zorundalardı.

Eun, Jiyong'un saçlarıyla oynarken onun bu haline daha da üzülüyordu. Onunla birlikte olmayı hep istemişti. Ama bu şekilde olması onu berbat hissettiriyordu. Elinden tutup kaldırdı Jiyong'u. Hyorin'in onlar için hazırlattığı misafir odasına ilerleyip yatağa girdiler birlikte. Jiyong yerini bulmuş gibi Eun'un boynuna yaslamıştı kafasını. Her şey geçecek diyordu kendi kendine.

"Biliyor musun seni çok uzun zamandır bekliyorum." Eun en azından kafası dağılır diye ona ondan bahsedecekti.

"İlk seni Jennie ile oynarken görmüştüm. Eski evinizde. Aynı okulaydık ama beni bir kere bile görmemiştin. Çok kızıyordum sana." Kıkırdamış, minik bir gülüş de Jiyong'dan yakalamıştı.

"Ama aslında ilgin varmış. Beni ittiren çocuk ertesi gün mor bir gözle okula gelince anlamıştım bunu."
Üzerinden neredeyse üç sene geçen olan hâlâ Eun'un aklından çıkmıyordu. İlk defa güveni hissetmişti tüm hücrelerinde. Jiyong da dün gibi hatırlıyordu bunu. Belli etmediğini sansa da belli etmişti çokça.

"Orada anladım seni sevdiğimi. Seni göremediğimde günüm güzel geçmiyordu zaten. Herkes diyordu onu seviyorsun diye. Ama inat ediyordum. Hoş, gerek yokmuş buna."

Jiyong, sevdiğinin kokusunu en derinine kadar çekmişti. Kavuşmuştu en sevdiğine. Peki diğer sevdiği? Canına can katan gidecek miydi onu bırakıp?

"Jennie güçlüdür Ji. Sen gittiğinde bile.. Mino aģlarken o bir kez olsun üzgün durmadı. Hep en iyisi için çalıştı." Eun, doğruları söylüyordu. Jiyong bunu biliyordu.

"Kedi seviyordun." Jiyong en sonunda birkaç kelime söylediğinde Eun şaşırmıştı.

"Hm?" Jiyong gülümsedi anlamayan Eun'a.

"Seni ilk gördüğümde, bir kedi yavrusu seviyordun. İkiniz de çok tatlıydınız." Eun kızarmış, Jiyong onun bu haline biraz daha gülmüştü.

"Çok seviyorum seni. O kadar seviyorum ki kalbimden taşıyor. O kadar ki bir gün karşına çıkıp yüzüne haykıracağım diyordum hep. Ama gerek yokmuş buna. Benim bunu belli etmek istediğim tek insan sensin Eun." Eun gittikçe kızarsa da yüzündeki gülümseme her şeye bedeldi. Jiyong gülüşüne ölmek istedi onun.

Une Dernière Danse | JenKaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin