Sinirle geri zekalının kapısını çaldım. Eğer çoktan gitmişse onu öldürür, diriltir, onu volkana atar, eklem yerlerinden vurur, çöle atar, kafasına tencere geçirir, iki ay yemek vermez, gökdelenden atar, eyfel kulesini götüne sokar ve son olarak tekrar öldürürüm.
Hırsla kapısına vurduğum için kapı hızlıca açıldı. Ne olduğunu anlamaya çalışan hafif sinirli suratı ile karşılaştığım zaman gülümsemek istedim. Komik gözüküyordu ve sinirimin bir anlığına geçtiğine yemin edebilirim. Beni gördüğü zaman gözlerindeki parlamayı saniyenin yüzde biri zamanda gördüğüme yemin edebilirim. Sonra ise klasik mahçup havalarına girdi. Tabi ki mahçup olacaksın geri zekalı, gitmek de ne demek?
Bir süre öyle durduk fakat ben kendime engel olamadım ve sıktığım sağ yumruğumu suratına geçirdim. Tam da hedeflediğim yere, burnuna. Geri savruldu ve hızla burnunu tuttu. Sesini çıkarmadı, bunun beni daha da sinirlendirebileceğini asla düşünmezdim. Onu var gücümle içeri ittim ve kapıyı kapattım.
Ona tekme atmamak için kendimi o kadar zor tutuyordum ki. Üstelik hala suratıma bakmıyordu, doğrulmuştu ve elini burnundan çekmişti. Ne yani, tekrar mı istiyor? Bu halleri beni aşırı derecede sinirlendiriyor ama o farkında değil. O anki hırsla boğazına yapıştım, gözüm hiçbir şey görmüyordu. Benim ellerim onun boğazını tam olarak kavrayamıyordu bile.
"Sen, bütün her şeyi bırakıp gidiyorsun öyle mi?" Tıslayarak söyledim. Gözleri benimkilere baktı. Daha da sinirlendim ve parmaklarımı acıttığını bildiğim kulaklarının altına bastırdım. Nefeslerimi hızlı alıyordum o bana göre daha sakindi. "Cevap ver!" Kafasını uyarıcı şekilde salladım. Bana bir cevap vermiyordu. Artık son noktadaydım. Boğazını bıraktım ve sık yumruklarımlarımla bedenine son gücümle vurmaya başladım. Engellemiyordu, sikeyim neden durdurmuyor. Sadece kollarını kendine sarmış darbelerin acısını hafifletmeye çalışıyordu. Yavaşça yere çömeldi ve kendini gizledi, bu sırada ben hala vurmaya devam ediyordum.
Bir süre sonra yoruldum, ve o yorgunluğun getirdiği duygusal hisle gözlerim doldu. Çenem titriyordu, ona arkamı dondum ve kafamı duvara yasladım. Boğazımdaki yumru beni rahatsız ediyordu. Yanında ne kadar ağlamak istemesem de bu gözyaşlarımın umurunda değil. Damla damla baktığım yere düşmeye başladılar. Suratımda mimik yoktu, sadece gözlerim bana, bu evde ihanet ediyor. Arkamdaki harakete kulak asmadım, yerden kalktığını ve benden uzak duracağını biliyorum çünkü. Asla bana açıklama yapmayacak ve beş yaşındaki çocuklar gibi yaptığının hiçbir nedeni yok. Sadece huzursuz oldu ve gidiyor işte.
İki dakika geçti sanırım, bilmiyorum. Kendimi toparladım ve arkama döndüm. Bana üzgün haliyle bakıyordu. Burnu ben vurduğum için kızarmıştı. Bacaklarında morluklar oluşmak üzereydi. Boğazı sıktığım için kızarmıştı. Ama bir şey daha var, her tarafı çiziklerle dolu. Kolları, askılısının acıkta bıraktığı omuzları, boynu, elleri. Onları ben yapmadım, buna eminim. Onu uzun süre inceledim, pişman olmuştum. Özür dilemek istiyordum ama o suçluydu, hak etmişti. Hiçbir şey onu kurtarmaz, o suçlu. Bunu biliyor ve yaptıklarıma asla ses çıkarmıyor.
"Sert kızlar gibiyim öyle değil mi?" Buruk gülümsemesiyle ve dolu gözleriyle konuştu. Sesi kısıktı ama kalındı da. Ve lanet olsun o her konuşmamızı hatırlıyor. Yaptığımız her konuşma onun aklında. Bunu Jisoo'dan dayak yediği gün ben ona söylemiştim. Yaralarını ben temizliyordum o zaman. Şu an ise çoğunu ben yaptım. "Sana bir e-posta atmıştım. Görmedin sanırım, bakmak ister misin?" Ona anlamamış gibi baktım. Evet görmemiştim. Önümden çekildi ve salonu işaret etti. Yapacak daha iyi bir şeyim olmadığı için salona yürüdüm.
Normalden daha yavaş hareket ediyordu. Yavaşça bilgisayaranı aldı ve sehpaya yerleştirdi. Zaten açık olan bilgisayardan bir dosyaya bastı. Bu süre boyunca onu izledim. En son bana dondu ve gelmemi işaret etti. Yerinde kaydı. Kollarım bağlı şekilde ona baktım. Gözleri kocamandı, gelmem için bakıyordu. Koltuğa yürüdüm ve açtığı yere oturdum. Son kez klavyeye uzandı ve koltukta benden uzaklaştı. Ekranda başlayan videoya baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the eye of horus • jenlisa
Diversos"Havaalanları düğün salonlarından daha samimi sarılmalar görmüştür. Ve Hastane duvarları ibadethane duvarlarından daha çok inanan."