Lisa'nın salonunda, onun koltuğunda beraber uzanıyorduk. Üzerimize her zaman koltuğunun kenarında bulunan ince battaniyeyi örtmüştü. Sanırım sık sık burada uyuyakalıyor. Sırtı bana dönüktü. Hava yeni yeni kararıyordu. Onun da benim gibi uyanık olduğunu biliyorum. Beline sardığım kolumu çözdüm. Sırtındaki yaraları inceledim ve işaret parmağımı nazikçe üzerlerinde dolaştırdım. Bir kısmı benim yüzündendi, tırnak izlerim vardı. Onun dışında ona vurduğum için oluşan morluklar. Diğerleri ise çizikler. Bunları onun yaptığı ortada ama neden?
Sehpaya uzandı ve telefonunu aldı. Ne yapacağını merak ettiğim için görmeye çalıştım. Kafası bana göre biraz daha aşağıda olduğu için rahatlıkla görebiliyordum. Omzunu öptüm ve ne yaptığını izledim. Uçak biletini iptal ediyordu. Gülümsedim, bu kadar çabuk vazgeçebilmesi beni şaşırtıyordu. Ama hala işsizdi ne yapacaktı?
"Şirketteki eski işine dönmeni sağlayabilirim." Güldü ve işini bitirdiği için telefonunu sehpaya geri koydu.
"Oraya geri dönmem." Bir süre bekledi. "Patronum çok sinir bozucu." Bana mı söyledi onu? Hey Lisa, ben orada bile değilim. Fakat karşılık olarak omzunu ısırdım. "Hey, bugün neden bu kadar agresifsin?!" Omzunu sıvazlarken söyledi. Sonra ısırdığım yeri öptüm ve kolumu tekrar bedenine sardım.
"Senin yüzünden." Karnındaki elimi tuttu.
"Hmm, öyle mi?"
"Öyle." Gözlerimi kapattım. Kokusu için derin bir nefes aldım. Sonra pişmanlık geldi. Gerçekten onu pataklamıştım, kendime inanamıyorum. "Lisa?" Mırıltı çıkardı. Pişman olduğum için sesim kısık çıkıyordu. Kulağına yaklaştım ve fısıldadım. "Özür dilerim." Derin bir nefes aldı. Ne için söylediğimi biliyordu. Bana kızmayacağını bilmeme rağmen gerildim. Çok pişman olmuştum, o hali gözümün önüne geldikçe ağlamak istiyordum.
"Sorun değil." Yine de içim rahatlamıyordu. Evinde sağlık malzemelerini tuttuğu bir çantası vardı. Ve televizyon dolabının içindeydi. Doğruldum ve askılısını üzerime geçirdim. Kendi iç çamaşırımı da giydikten sonra televizyon dolabına yöneldim.
Kutuyu alıp önüne çömeldim. Gülümsüyordu, uzandım ve en fazla iki saat önce yumruk attığım burnunu nazikçe öptüm. Daha da gülümsedi. Şimdilik boş verdim ve önüme gelen saçımı kulağımın arkasına atıp kutuyu açtım. Yaralar için bir tane krem çıkardım ve parmağıma sıktım. İlk önce boynundaki izlere dikkatlice sürdüm, bunlar benim yaptıklarım. Dudaklarımla yaptıklarım, bunları yaptığım sırada canını yakmıyordum.
Ben sürerken bana şebeklik yapıyordu. Elimi öpmeye çalışıyor ve gıdıklandığı için kıkırdıyordu. Artık süremediğim için sahte kızgınlıkla yüzüne baktım. Mesajı aldı ve durdu. Tekrar sürmeye devam ettim. Daha sonrada kollarını dizime koydum ve acıtmamaya çalışarak kremi yedirdim. Zaten yaparken acıtmıştım. Surat ifadem pişmanlık doluydu. Bunu fark etti.
"Hey, sorun değil. Bana sen baktığın sürece istediğin kadar vurabilirsin." Burukça gülümsedim.
"Bir daha yaparsam beni durdur. Kendimi kaybediyorum." Masum gülümsemesiyle başını salladı. Durdurmazdı ama bir daha kendimi asla böyle kaybetmeyeceğim. Günün sonunda onu böyle görmek dayanılmaz. Kollarına kremi iyice yedirdiğin zaman teker teker her morluğu ve çürüğü öptüm. Kıkırdıyordu, bu hali çok tatlı. En son dudaklarına geldim ve kıkırdamaktan gerilen dudaklarını öpmeye çalıştım. Sadece çalıştım, beni koltuk altlarımdan tuttu ve üzerine oturttu. Elimde kremle karnında oturuyordum. Bir süre gülümseyerek beni inceledi. Sonra göğüs kısmındaki çiziklere baktım. Kaşlarım çatıldı, bunu fark etti. Zaten eninde sonunda soracaktım, kaçarı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the eye of horus • jenlisa
De Todo"Havaalanları düğün salonlarından daha samimi sarılmalar görmüştür. Ve Hastane duvarları ibadethane duvarlarından daha çok inanan."