"Kar yağıyor
karanlıklara
Kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum."Feri sönmüş bakışlarım, yıkılmayı unuttuğu için yıkılamayan barakanın çarpık kapısından görünen manzaradaydı. Kar, lapa lapa, birisi parmaklarının arasından pamuk serpiştiriyormuş gibi yağıyor; rüzgar aheste aheste kar tanelerini tutunacakları yerlere teslim ediyordu. Şiddetli bir yağış yoktu, barakanın içinde üşümüyordum ancak damarlarımda akan kan adeta donmuştu. Hatırlıyordum. Şu anda başını bacaklarıma koymuş, bir koluyla bacaklarımı, diğeriyle belimi kayrayıp uyuyan adamın beni ilk kez gördüğü o günü hatırlıyordum.
Eşinin şehadetiyle kollarımın arasında aklının iplerini salan o kadını hatırlıyordum.
"Kar...
Üflenen bir mum gibi söndü
Kocaman ışıklar..."Sağ elim sargı bezinden bozma, Orta Çağ nostaljisi yaşatan bir alçıyla sarılmıştı. Sol elimi Cesur'un saçlarına daldırdım. Günlerdir bu barakanın içinde tozun, toprağın ve kanın içinde yüzmüş olmasına rağmen saçları hala yumuşacıktı. Bir tutam saçını baş ve işaret parmaklarımın arasında okşadım ve başka bir tutamı aldım. Uykusunda mırıldandı ve yanağını bacaklarıma sürtükten sonra uyumaya devam etti. Kaçmamı önlemek istercesine bacaklarıma sarılıyordu. Sağ elimi sırtına koydum ve alçımın izin verdiği ölçüde sıvazladım. Alnını karnıma yapıştırdı.
"Ve şehir
Kör bir insan gibi kaldı
Altında yağan karın."Cesur'un hayatının beni yıpratacağını düşünmesinin saçma olduğunu düşünürken, o kadını hatırlamış olmam; Cesur'un hayatına, benzer bir hayata dahil olan bir kadının gözünden bakmış olmamla değişmişti. Artık verdiği kararın bencilce olduğunu düşünmüyordum. Aksine bu bencillikten uzak, çok fedakarca bir karardı. Cesur bencil değil, fedakar bir adamdı. Cesur mutluluk sebebini kendi mutluluğundan önde tutan bir adamdı.
Bakışlarımı açık kapıdan alıp, Cesur'un yüzüne indirdim. Yüzü karnıma dönük, bacaklarıma kafasını koymuş huzurla uyuyordu. Saçları yeterince dağınık değilmiş gibi bir de ben oynuyordum. Yüzünün bir çok noktasında iyileşmeye ve daha da kötüleşmeye giden morluklar vardı. Sol kaşı patlamıştı, dudağını kenarındaki patlak iki gün içinde kabuğunu atacak gibi görünüyordu. Gür, kısa kirpiklerinden bir tanesi elmacık kemiğindeki mor dairenin sınırına düşmüştü. Sırtını kalan dünyaya öyle bir dönmüştü ki, kalan hiçbir şeyi umursamadığını uyurken bile belli ediyordu. Yüzünü bana öyle bir dönmüştü ki, kalan hiçbir şey benim de umurumda değildi. Olması için bir nedenimiz de yoktu zaten. Diğer askerlerin ve teröristlerin bizi çok net göremeyecekleri, barakanın içindeki kolonlardan birinin arkasında kalan köşedeydik. Varlığımız görünürdü ve yokluğumuz göze batmıyordu.
Mevcudiyetimiz bizim özelimizdi.
Otuz metrekare eskimiş bir barakanın içi bile onun yanında huzur doluydu. Zihnim Nazım Hikmet şiirleriyle dolu, nefeslerim Cesur'un yüzüne dökülürken bacaklarımı uzatmış Cesur'un bacaklarımın üzerinde uyuyan yüzünü izliyordum. Mutlu olmak için pahalı şeylere gerek yoktu, şuanda bir monta veya bir çift ayakkabıya bile ihtiyacım yoktu. Gerçi bir parfüm fena olmazdı, diye düşündüm. Cesur sürekli bana yakın olmaya çalışıyordu. Ve başarılı da oluyordu.
Benim açık açık ona aşık olacağımın garantisini vermemden sonra bana kısa, ne olduğunu belli etmeyen bir bakış attıktan sonra elimden tutarak kaldırmış ve bizi bu köşeye getirip, uyumaya başlamıştı. Yaklaşık iki saattir de uyuyordu. Bu neyin rahatlığıydı tam çözemiyordum ancak aynı rahatlık diğer askerlerde de vardı. O meşhur film repliğini hatırladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Gözlü Dev "TAMAMLANDI"
Short StoryMenekşe düşüncelerini şiirlerle süsleyen bir paramedik ve acil durum afet gönüllüsüdür. Günleri yalan gülümsemeler ve sahte bir neşeyle geçip, giderken; tüm ülkeyi şaşırtan bir haberle kendini Kars'ta buluverir. Ancak bulması gereken tek şey kendis...