13. Bölüm

11K 753 110
                                    

 OY vermeyi ve YORUM yapmayı unutmayalım. Keyifli okumalar...

"Sevgilim yalan söylersem sana," dedi ona nasıl göründüğümü sorduğumda içeri girip, kapıyı kapatırken. "Kopsun ve mahrum kalsın dilim," diye devam etti yanıma yaklaşırken. Beyaz kumaşın kapladığı belimi koluyla sardı ve göz göze geldiğimizde devam etti. "Seni seviyorum demek bahtiyarlığından." Utanarak dudaklarımı birbirine bastırdığımda boştaki eliyle omuzlarıma düşen saçlarımı geriye attı ve huşu içindeymişçesine beni izlemeye devam etti.

"Yani güzel görünüyorum?" diye teyit sorusu sorduğumda o masmavi gözleri birden kederlendi. "Güzel görünmediğini düşündüğüm bir anın olabileceğini sanıyor musun cidden?"

 "Çirkin olduğumda bile güzel göreceksin yani?"

 "Sevgilim yalan söylerse sana gözlerim," dedi mavi gözlerini iyice büyüterek yüzünü yüzüme yaklaştırırken. "İki nadim gözyaşı gibi avuçlarıma düşsünler." Gülümseyerek yüzünü avuçladığımda devam etti. Bana şiir okumasına bayılıyordum.

 "Ve göremesinler bir daha."

 "Gözlerini seviyorum." diye fısıldadım alnımı alnına yaslayıp, gözlerine daha yakından bakarken. "Onlar da seni seviyor, hadi gidip evlenelim."

 Öyle sıradan bir çift değildik, bir mağarada teröristlerin arasında tanışmıştık. Ben kırık iki parmak ve ezilmiş bir karınla, o ise; makarna süzgecine dönmesine sebep olan envai çeşit kurşun yarasıyla kurtulmuştuk oradan. Evlilik teklifini narkozun etkisinden kurtulur kurtulmaz etmişti. Yüzük seçmeye gidişimiz ise dört ayı bulmuştu, doktorundan ancak onay alabilmiştik. Gerçi yüzük seçimi diyorum ama bizimki daha çok devir – teslim töreni gibi olmuştu. Cesur kuyumcu olan bir arkadaşına özel tasarım bir yüzük yaptırttığı için seçimle vakit kaybetmemiştik ancak kuyumcu sattığı şey yüzük değil de uyuşturucuymuş gibi davrandığı için oldukça tuhaf dakikalar yaşamıştık. Yüzüğü ancak Cesur'un evine sonunda girebildiğimizde bakabilmiştim.

 Cesur tam da bana kiminle evli olduğumu her seferinde hatırlatacak bir yüzük tasarlatmıştı.

 Ortasında güneş ışığı geldikçe renk değiştiren saydam, yuvarlak bir taş vardı, Cesur bunun fluorit taşı olduğunu söylemişti. Fluoritin etrafında küçük yıldızlar gibi döşenmiş üç yukarıda üç de aşağıda olmak üzere altı küçük elmas vardı. Yüzüğün sağ ve solunda ise altından iki küçük hilal vardı ve boş kısmında yıldız gibi iki küçük elmas daha vardı. Yüzüğü gördüğümde nedense gözlerim dolmuş ve ağlamaya başlamıştım. Ya çok güzeldi ya da Cesur bunu benim için tasarladığı için ben güzel görüyordum.

 Fotoğraf çekimimiz hem çok zevkli hem de ayakkabılarımdan dolayı işkence gibi geçmişti. Önce sade, Japon kültüründe daha çok görülen yan yana çekimlerden yapmıştık penceresinde deniz manzarası olan bir harabenin içinde. Sonra Cesur'un sırtına atladığım, beni kucakladığı, birbirimizin alınlarına yaslı olduğumuz, el ele göz göze olduğumuz birçok fotoğraf çekilmiştik. En sonunda yorgun bir şekilde iç çektiğimde Cesur, "Yoruldun mu?" diye sorunca başımı onaylar anlamda sallamamla Cesur'un beni omzuna atıp, dinlenmem için oturabileceğim tek yer olan harabeye taşıması bir olmuştu. Belki de en sevdiğim düğün fotoğrafımız da benim o yarı şaşkın yarı mutlu yüz ifademle Cesur'un omzundan sarktığım fotoğraftı.

 Cesur beni omzundan indirip, oturttuğunda ilk işim ayakkabılarımdan kurtulmak olunca "Zaten gelinliğinin etekleri uzun, arabadan benim postalları getireyim." diyerek bana asker postallarını giydirdiğinde her ne kadar ayaklarım postalların içinde kaybolsa da topuklu ayakkabıdan daha rahattım. Fotoğrafçının kapıdan girdiğini gördüğümde gelinliğimin eteklerini toplayıp, ona ayaklarımı gösterdiğimde bir kahkaha atmış ve anında bunu da ölümsüz bir an olması için kamerasının hafızasına hapsetmişti.

Mavi Gözlü Dev "TAMAMLANDI"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin