Çay bahçesinin deniz manzarasını gören bir masasına yaklaştı yaşlı adam. Garsonlardan biri hızlı bir hareketle sandalyelerden birini kenara çekti ve adam böylece tekerlekli sandalyesini sandalyenin bıraktığı boşluğa yerleştirebildi. Yüzünde bir gülümsemeyle garsona baktığında garson karşılık olarak başını salladı ve yaşlı adamın yanından ayrıldı.
Adam önce derince soluklandı ve çay bahçesinin etrafında gözlerini gezdirdi. Güzel bir yeşilliğin içinde, denizin tam karşısındaydı. Gençliğinde aldığı o deniz kokusunu alamıyordu, ya da bu kadar yeşilin arasında alması gereken o tatlı polen kokusunu. Koklamayı en sevdiği çiçeğin kokusunu karısının boynundan alabildiğinden beri, diğer çiçeklerin kokusunu almıyor olmayı çok da önemsemiyordu. Tanığı bir diğer çiçek hariçti elbette, kızı.
"Siparişinizde yardımcı olmamı ister misiniz, efendim?" diye sordu az önceki garson. Bir kez daha etrafında baktı ve dudak bükerek QR kodun olduğu alana baktı, yüzü memnuniyetsiz bir hale dönüşmüştü.
"On dakika sonra üç demli çay gönderirsen sevinirim, genç adam. Biri ince belli bardakta olacak." Garson başını sallayarak yanından ayrıldığında üç masa ötesinde bir sandalyenin çekildiğini ve korumalarından birinin oraya oturduğunu gördü göz ucuyla. Yorgun bir iş gününü bitirmişçesine kravatını gevşetmiş, telefonunu çıkararak QR kodu okutarak menüde dolaşmaya başlamıştı. İki dakika sonra bir diğer korumasının telefonda konuşarak içeri girdiğini, ağzındaki sakızı gevşek bir şekilde şişirip arkasından geçmesini ve en köşedeki masaya oturmasını sanki kıyafetlerinden onu kınıyormuş gibi inceleyerek izledi. Genç kadın bakışların farkında değilmiş gibi masaya oturduktan sonra rujunu çıkarıp, makyaj yapmaya başladığında bakışlarını dışarı çevirdi. Bir diğer koruması dışarıda şiddetli bir kavganın ortasındaymış gibi telefonda konuşarak çay bahçesinin etrafında dolanıyordu.
Masaya üç çay geldiğinde kapıdan iki genç adam girdi.
"Vay vay vay, kimleri görüyorum?" dedi yaşlı adam sanki onları beklemiyormuş gibi. İki genç adam sandalyeleri çekerek babalarının iki yanına oturdular.
"Sana da merhaba, baba." dedi adamlardan biri. Fiziksel olarak kardeşinin birebir kopyası olsa da, Egemen mizaç olarak şahsına münhasırdı. Çok fazla şeyi kafaya takmaz, rahatını her şeyin önünde tutar, detaylarla ilgilenmez ve eğlenmeyi her ortamda başarırdı.
"Ben merhaba demedim, eşek sıpası." diye cevap verdi babası. Ses tonu gergin, yüz ifadesi keskindi. Mavi gözleri memnuniyetsiz bir şekilde oğlunun gözlerine saplanmıştı. Genç adam kafası karışmış bir yüz ifadesiyle babasına baktığında, lakayt tavrı ses tonuna yansımıştı.
"İyi de o zaman eşek sen olmuy-"
"LAN!" diye bağırdı babası. Sert yumruğunu masaya vurmamak için kendini zor tutmuştu. "Tamam tamam, demedim bir şey." diye cevapladığında oğlu, kendine hakim olmak için iç çekti. "Neredesiniz lan siz kaç aydır?" diye bir soru yöneltti konunun değişmesi için.
"Kusura bakma baba, işler işte. Sen de bilirsin." diye cevapladı ağır bir tavırla diğer oğlu Kahraman. Ülkedeki en zeki ilk on kişiden biri olmasının yanı sıra, duygusal zekasının bir tık geri planda kalmasından dolayı kişiliği daha ağırdı. Sessiz ama içten bir kişiliğe sahipti. Ailesi dışındaki insanların yanında bir ucuz tebessümün dışına çıkmaz, her şeyi duyar ama kolay kolay hiçbir şeyi dinlemezdi. Konuşmayı da pek tercih etmezdi. Çalıştığı yerde onunla aynı ortamda bulunmasına rağmen sesini duymayan çok fazla insan vardı.
"Sizin işinizin içeriğini benden daha iyi bilen biri var mı oğlum? Bana maval okumayın, bir işler peşindesiniz, ne olduğunu anlatın diye çağırdım sizi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Gözlü Dev "TAMAMLANDI"
ContoMenekşe düşüncelerini şiirlerle süsleyen bir paramedik ve acil durum afet gönüllüsüdür. Günleri yalan gülümsemeler ve sahte bir neşeyle geçip, giderken; tüm ülkeyi şaşırtan bir haberle kendini Kars'ta buluverir. Ancak bulması gereken tek şey kendis...