Rica ediyorum emeğimin karşılığını verir misiniz? Dokuz sayfa yazdım, el insaf! Keyifli okumalar.
.
.
"Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız
aşikare
yağmur misali?" diyordu ya Nazım Hikmet. Aynı öyle, ona fark ettirmeden nasıl ağlarım diye düşünüyordum asırlar gibi geçen o bir saniyede. Yanaklarını parmak uçlarımla okşamak, alnımı alnına yaslamak, deliler gibi ağlamak istiyordum ama nasıl etmeliydi?
"Cesur?" diye fısıldadım hayretle. Yüzüm hala yüzünün dibindeydi, burunlarımız arasında bir parmaklık boşluk ya var ya yoktu ve baygın, güçsüz bakışları gözlerimdeydi. Kafası karışmış bir şekilde kaşlarını çattı ve yüzünü buruşturarak bana baktı.
"Şeker kokulum?" Kaşlarım hayretle kalkarken yüzüm sonunda onu bulmuş olmanın rahatlamasına ev sahipliği yapıyordu. Bulmuştum işte, onu bulmuştum! Bir saniye sonra, daha ben rahat rahat sevincimi yaşayamadan Cesur kafasını hafifçe geri çekti ve inanamazca bana baktı.
"Bunlar halüsinasyon görmemi sağlayacak kadar beni dövmeyi nasıl başardılar?" diye sordu daha çok kendiyle konuşuyor gibi. Ellerimi boynundan indirdim ve sol yanağına avucumu bastırmak için elimi kaldırdım ancak kendimi durdurdum; elimde merhem vardı, yanağına bulaşmasını istemiyordum.
"Halüsinasyon değilim Cesur." diye fısıldadım. Ne ayık olan asker veya askerlerin ne de dışarıdaki teröristlerin bu konuşmaya şahit olmasını istemiyordum.
"Halüsinasyon olmasan burada işin ne Menekşe, halüsinasyonsun işte. Boş ver, ayıltma beni; rahat rahat izliyim." Ağlanacak halime hafifçe kıkırdadığımda Cesur'un dudaklarının kenarları da yukarı kıvrılmıştı. İşaret parmağımın eklemiyle dudağının patlak kısmını okşadım.
"Cesur, halüsinasyon görüyor olsan biraz daha şık olurdum bence." diye fısıldadım gözlerine bakarken. Tekrar kaşlarını çattı ve bedenimde gözlerini gezdirirken beni rahatça görsün diye bir adım geri çekildim. Omuz dikişlerinin bazı yerleri yırtılmış kazağım, tozdan kirlenip, kardan ıslanan ve yerlerde sürünmekten yırtılan pantolonum, hala pansuman yapmadığım yaralı ayaklarım, dağılmış saçlarım... Gördüğü görüntü Cesur'un hiç hoşuna gitmemişti. Tekrar göz göze geldiğimizde omuzlarımı silktim.
"İlk buluşma için uygun kombin olmadığının farkındayım." dedim sanki halimin perişanlığı beni çok etkilemiyormuş gibi. Burada olmamın anlamsızlığı ve burada oluşumun somutluğu kafasını karıştırmış da onu düzeltmek istermiş gibi kafasını salladı ve tekrar bana baktı. Dudaklarını bir şey söylemek için açıyor, ardından söyleyeceği mantıksız geliyormuş gibi vazgeçiyordu. Yaklaşık yirmi saniye boyunca kafa karışıklığının kontrol edebileceği düzeye gelmesini bekledikten sonra sonunda iç çekti ve aklı yerine geldikten sonraki ilk sorusunu sordu.
"Beni nasıl buldun sen?" Hafifçe gülümsedim ve yerdeki sargı bezlerinden alıp, ellerimi temizledim. "Çok zor olmadı." dedim. Anın gerçekliği Cesur için her saniye daha da somut bir hal alırken yüz ifadelerini zevkle izledim. Bir şekilde hala hayal olduğumu sanıyor ya da öyle olmasını diliyordu.
"Menekşe?" dedi inanamaz bir şekilde. Bu anı daha kaç kez yaşayacağımızı merak ederek cevap verdim. "Evet, Cesur?"
"Nasıl ya?" diye sordu. Hafif tebessümümü bozmadan Cesur'un yanaklarını avuçladım. Gözleri fal taşı gibi açılmış, bu basit hareket kalp krizi geçirmesine sebep olmuş gibi bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Gözlü Dev "TAMAMLANDI"
Historia CortaMenekşe düşüncelerini şiirlerle süsleyen bir paramedik ve acil durum afet gönüllüsüdür. Günleri yalan gülümsemeler ve sahte bir neşeyle geçip, giderken; tüm ülkeyi şaşırtan bir haberle kendini Kars'ta buluverir. Ancak bulması gereken tek şey kendis...