Zaman her şeyin ilacıdır çünkü hepsinin sonunu getirir. Acı zamanla geçer, mutluluk zamanla tatlı bir anı olur ve yaşam zamanla son bulur. Her şeyin sonu zamanla gelir. Zaman, öldüren bir zehir olduğu bilinmesine rağmen bilinçsizce alınan tek ilaçtır. Zaman ilaçtır, şifadır, devadır. Zaman; zehirdir, ölümcüldür, bitiricidir. Zaman koynuna seve seve girilen yegane katildir. Zaman koynunda beslendiğimiz yılandır.
Bir yıl önce zaman Cesur'un beni görmesine ev sahipliği yapmış, kısa süre içinde de bana aşık olmasına gebe kalmıştı. Ben günlerimi hastanelerde, dağda bayırda hayat kurtarmayla geçirirken Cesur kendine yakıştırdığı kadar beni takip etmiş; yüreğindeki hasrete söz geçirecek kadar izlemiş, nefsine söz geçiremediği, gururuna yediremediği zamanlarda da resmimi çizmişti. Güzel seviyordu, bunu inkar etmiyordum ancak sevgisi için çabalamayışı aklıma her geldiğinde içimdeki sıkıntı büyüyordu. Beş gündür varlığından haberdardım ve beş gündür ondan haber alınamıyordu. Kaburgalarımın arasındaki sıkıntıyı geçirmek istercesine göğsümü ovaladım ve yorganın altından çıkıp, pencerenin önündeki sandalyeye doğru ilerledim. Gün aymak üzereydi.
Kars'ta geçirdiğim üçüncü gece acımasız bir kar fırtınasına daha ev sahipliği yapmıştı. Odanın içi sıcak olmasına rağmen gece boyu pencereden dışarıya her bakışım içimi titretmişti. Zaten bir üşüme fikri titretmişti içimi, bir de her sayfasında beni hayrete düşüren eskiz defteri.
Cesur... Başarılı bir çizerdi. Anlaşılan uzun zamandır bir tek beni çizendi. Mavi gözleri dışında kendine ait belirleyici tek bir çizimi yoktu. Bakışlarımız dışında yakıştırdığı bir şey yok gibiydi. İçimden bir ses konu biz olunca siyah ve beyaz kadar ayrı olduğumuzu düşündüğünü söylüyordu ancak şöyle bir gerçek de vardı ki siyaha en çok beyaz yakışırdı.
"Bu oda," demişti Arslan. "Bu oda sana yabancı gelebilir ama sen bu odaya yabancı değilsin." Ne demek istediğini yeni yeni anlıyordum. Odanın her köşesinde Cesur'a beni hatırlatacak detaylar vardı. Hoş, bunca hatırlatıcıyla bu odada olduğu tek saniyeyi bile beni düşünmeden geçirmesi de imkansızdı ya. Çalışma masasında ufak not kağıtlarına çizilmiş gözlerim, gardırobun kapağının iç kısmına bantlanmış kahkaha atışımın çizimi, pencere pervazının köşesindeki saksıda menekşeler...
Cezayir menekşesi. Güzelliğin ölümcüllüğünün temsilcisi. Bir efsaneye göre Kara Davut'un mavi gözlü kızının mezarının bekçisiydi bu çiçek. Şairler şiirlerinde 'ölüm' kelimesindense; 'menekşe' kelimesini kullanmayı tercih etmeyi severlerdi. Dayanıklılığıyla narin çiçeklere ders verir; yetişebilmek için her koşula uyum sağlayabilirdi.
Benim gibi.
"Ben ki son üç gecedir intihar etmedim hiç, bilemem
intihar karası bir faytonun ağışı göğe atlarıyla birlikte
cezayir menekşelerini seçip satın alışından olabilir mi ablamın." diyordu Ece Ayhan Fayton isimli şiirinde.
Yatağın üzerine tekrar oturdum ve eskiz defterini aldığım çekmeceye koyarken çift girişli bir bellek buldum. Bilgisayarım yoktu, odada da bilgisayar fark etmemiştim, diğerlerinden de istemeyecektim zaten ihtiyacım da yoktu. Küçük girişi telefonuma taktım ve açılan ekrandaki şarkılara baktım.
Bir insan dışarıya istediği kadar rol yapabilirdi ancak müzik listesi onu daima ele verirdi. İnsan dinledikleri hakkında yalan söyleyemezdi. Ruhunu nasıl doyurduğunu gizleyemezdi. Kendi hakkında bir çok şeyi saklayabilirdi ancak bu... Bu çok özel, çok kişisel ve çok mahrem bir bilgiydi. Bu müzik listesi Cesur'u kimsenin tanımadığı kadar bana tanıtabilirdi. Kendime engel olamadım ve listeyi en başından dinlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Gözlü Dev "TAMAMLANDI"
NouvellesMenekşe düşüncelerini şiirlerle süsleyen bir paramedik ve acil durum afet gönüllüsüdür. Günleri yalan gülümsemeler ve sahte bir neşeyle geçip, giderken; tüm ülkeyi şaşırtan bir haberle kendini Kars'ta buluverir. Ancak bulması gereken tek şey kendis...