14. Bölüm

10.6K 704 123
                                    

“Ruhum,” diye fısıldadı bir ses kulağıma. “Gözlerini yumuşacık yum.” Derin bir iç çektim, uykunun en tatlı yerindeydim. Güzel bir uyku çektiğim için veya rahat bir yatakta uyuduğum için değildi uykumun tatlılığı. Cesur dizlerimde uyurken ben de başımı kanepeye yaslamış o halde uyuyakalmıştım ancak gözlerimi açmasam bile şu anda Cesur'un kolları arasında olduğumu anlayabiliyordum. Yüzümü boynuna saklamıştı ve birlikte uyumaya başladığımızdan beri hep yaptığı gibi kulağıma fısıldıyordu. İlk fark ettiğimde kulağıma beni sevdiğini fısıldıyordu. Saatlerce, defalarca, bıkmadan, usanmadan “Seni seviyorum.” deyip durmuştu. Beni sevdiğini bilinçaltıma işlemek ister gibiydi beni sımsıkı sarmış kollarıyla.

“Kucağımdaymışsın gibi bırak kendini.” diye fısıldadı yine kulağıma. Ses etmeden devam etmesini bekledim. “Ninni, uykunda unutma beni.” Uykum yeniden ağır basmaya başlarken kollarımı göğüslerimiz arasında sıkıştırdım ve yüzümü boynuna daha fazla yaklaştırdım. Ülkenin en güzel kırlarında sıkılı yumrukları arasındaki koca silahıyla yerlerde sürünen bir kocaya sahip olmanın yan etkilerinden biri barutla karışık toprak ve çiçek kokusuna bağımlı olmak ve bu kokuyu sadece tek bir adamda bulmaktı.

“Gözlerini yumuşacık yum,” dediğini duydum ve şiirin kalanı flu bir şekilde kulaklarımdan zihnime ulaşırken uykuma geri döndüm.
Uyandığımda hala kanepede yatıyordum ve evin girişinden boğuşma sesleri geliyordu. Telaşla yattığım yerden kalkarken üzerimdeki örtüyü yere attım ve Cesur'un kanepenin altına yerleştirdiği BU9 Nano’yu kılıfından çıkartıp, Cesur'un öğrettiği şekilde bir elimde kabzasının altından desteklerken diğer elimle sıkıca tuttu; girişe yöneldim.

Ufak silah elimde büyüyormuş gibi hissederken çevik bir hamleyle koridora çıktım ve namluyu kapı önünde boğuşan bedenlere çevirdim. Birinin kocam olduğunu biliyordum ancak öteki uzun, kalıplı bedenin kim olduğunu karanlıkta bir türlü seçemiyordum ve hangi kol hangisinin anlamak da oldukça güç olduğu için amatör nişancı olan ben bir türlü tetiğe basmaya cesaret edemiyordum.

“Evliyim lan ben, kalk üstümden utanmaz!” diye bağırdı Cesur.

“O karın olacak zeytin gözlünün aramıza gireceğini biliyordum ben!” dedi tanıdık sese sahip koca cüsse ve devam etti. “Onu boşa beni al Cesurum!”

“Hoşt!” diye bağırdım sonunda bu koca cüsseyi tanımanın verdiği rahatlıkla. Her ikisinin bakışları da bana dönerken elimdeki silahı Arslan'ın yüzüne salladım. “Hele bir kocamı baştan çıkartmaya kalk, andım olsun vururum seni!”
Arslan'ın yüz ifadesi elimdeki silaha rağmen Nur Yerlitaş'ı aratmazken ağır hareketlerle kocamın üzerinden kalktı ve doğrulup, üzerindeki takım elbisenin ceketini düzeltti.

“Birini baştan çıkartmak istesem senin kocanı mı baştan çıkartırım sence Menekşe? Adam evli. Hem de seninle. Evli ve silahlı seni.”

“Evli ve hamile.” dedim sırıtarak. Bir elimi de karnımın altına koymuştum. Bu hareketi seviyordum ancak tuhaf da geliyordu. Sanki ben elimi karnımın altına koymasam bebeğimiz löp diye doğacaktı. Arslan'ın gözleri fal taşı gibi açılırken kıkırdadım ve o hızla bana sarılırken elimdeki silahı Cesur'a uzattım.

“Allah be, bir yeğenim daha olacak!” diyerek sevinçle gülen Arslan'dan ayrılırken Cesur da silahın şarjörünü kontrol edip, yine kanepenin altındaki kılıfa yerleştirdi. “Kız cidden hamile misin? Kandırmıyorsun beni, değil mi?”

“Böyle meselenin kandırması mı olur, Arslan?” diye sordum. Bebeğimizi yeğeni kabul etmiş olması ayrı bir hoşuma giderken onu ve Cesur'u salona gönderip, mutfakta hemen tezgahta hazır olan çaydanlığa çay koydum. Cesur ve Arslan birbirleriyle heyecanlarını paylaşıyorlar, arada birbirlerine vurarak tuhaf bir şekilde sevgilerini belli ediyorlardı. Yanlarına döndüğümde Cesur Arslan'a “Öz yeğenlerini görmek de nasip olur inşallah.” dediğinde şaşkınlıkla kaşlarımı havaya kaldırdım. Onca zamandır arkadaş olmamıza rağmen Arslan'ın ailesi hakkında en ufak bir fikre sahip değildim ve Arslan da bu konu hakkında hiç konuşmuyordu.

Mavi Gözlü Dev "TAMAMLANDI"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin