5 bölüm

44 5 0
                                    

(Min Young Soo)

Şaşkınca yan taraftaki eve bakıyordum. Bu aralar sürekli bu çocuğu görüyordum. Aynı çocuğu kurtarmamız yetmiyormuş gibi, aynı okulda okuyorduk. Aslında bundan emin değilim ama müdürün odasına gelip, müdürün ona ismiyle hitap etmesi sayesinde tahmin etmiştim. Şimdi ise komşu olmuştuk. Yok canım...
'Beni takip ediyor olabilir miydi?' Aish ne saçmalıyorum ben tanrı aşkına.

Başımı iki yana sallayıp eve girdim. İçeri girince fark ediyorum da dışarısı biraz soğuktu ve ben üstüme birşey almadan çıkmıştım. Banyo da ellerimi yıkadıktan sonra salona adımladım.
"Young Soo"
"Efendim abla"
"İş bulmam gerek ve bunun için birkaç yere başvuracağım"
"İyi ama mesleğini daha eline almadın ve okuma gereken bir senen var"
"Biliyorum canım ama geçimimiz için gereken bu ve kısa süreli garsonluk gibi bir iş bulmam gerek"
"Abla, bende çalışsam"
"Kesinlikle hayır Young Soo"
"Neden?"
"Young Soo, senin derslerin ile ilgilenmeni istiyorum. Üniversitede ilk senen ve bunu iyi değerlendirmelisin"
"Ama.."
"Aması falan yok Young Soo, üniversiteyi okumak isteyen ve okuyamayan birçok insan var. Başkasının hayallerini biz gerçekleştiriyoruz"
"İyi de abla okumayacağım demiyorum ki"
"Ben sadece derslerin ile ilgilenmeni istiyorum canım, lütfen sadece derslerin ile ilgilen"
"Peki abla" demekle yetinmiştim. Çünkü ablamın pes etmeyeceğini biliyordum.
"Ben duş alıp çıkacağım" başımı tamam anlamında sallamıştım.

•••

Yaklaşık 1 saattir televizyon kanallarında geziyordum. Ablam ise yaklaşık 15 dakika önce evden çıkmıştı. Benimse canım sıkılıyordu.

Derinliklerden bir melodi sesi işitince odama çıkmak için merdivenlere adımaldım. Telefonum çalıyordu. Hangi münasebetsiz beni rahatlığımı bozabilir.
Telefonu elime aldığımda çok ama çok hatta daha fazla çok sevdiğim canım arkadaşım, Hye Mi olduğunu gördüm. Kore'den ayrılırken havaalanına kadar gelmiş, üstelik bir de birbirimize sarılarak ağlamıştık. Annem ile babam bizi ayırırken çok dil dökmüştü. Onu cidden özlemiştim. Telefonu daha fazla bekletmeden açtım.

"Alo"
"Min Young Soo, tanrı aşkına ne yapıyorsun sen?"
"Ne yapıyorum"
"Beni hiç aramıyorsun canım arkadaşım"
"Üzgünüm Hye Mi, bazı sorunlar vardı"
"Ne sorunları Young Soo"
"Yüz yüze konuşalım Hye Mi"
"Y..yüz yüze mi? Sen Kore'de misin?" sesi oldukça şaşkın çıkıyordu.
"Evet Kore'deyim canım arkadaşım"
"Hemen buluşalım Young Soo"
"Bize gelebilir misin?"
"Çıktım bile..Kapat Young Soo otobüse yetişmem gerekiyor" dedikten sonra telefonu kapatmıştı. Bu kız beni yaptığı her hareketi ile güldürmeyi başarıyordu.

•••

Son olarakta cipsileri bir tabağa koyduktan sonra salona ilerlemiştim. Tabağı sehbanın üstüne koyup Hye Mi'nin karşına oturdum.
"Başına taş falan mı düştü canım arkadaşım?" dediği ile göz devirmiştim.
"Hayır neden?"
"Sen bana böyle cipsler, çerezlere, kolalar falan hazırlar mıydın?" yine göz devirmiştim.
"Hye Mi bu kadar beğendiysen bir daha hazırlamam"
"Tamam tamam birşey demedim farz et"
kırkırdamıştım. Bu kızı cidden çok seviyorum.
"Ee anlat bakalım canım arkadaşım" derin bir nefes alıp vermiştim.
"Annem ile babam...geçen sene vefat ettiler"
"Ne?! Ş..şimdi Hwang Hee teyze ve Kyung Shin amca ö..öldü mü?" başımı olumlu anlamda salladım. Hye Mi de annem ile babamı seviyordu. Ve onlar de Hye Mi'yi. Kendi kızları gibi gördüklerini biliyorduk.
"Young S..Soo" başımı kaldırıp Hye Mi'ye baktığımda ağlıyordu. Onun annesi ile babası da o küçükken vefat etmişti ve ayrı bir evde kalıyordu. Birden Hye Mi'ye sarılmıştım.
"Ağla Young Soo'm, ağla. Dök içini"
Kendimi bırakmıştım artık. Ne zaman ağlamaya başladığımı bilmeyen ben, şuan hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.

•••Gözlerimi açtığımda hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Ne ara uyumuştum ben? En son Hye Mi'ye sarılmış ağlıyordum.
"Uyandın mı canım arkadaşım?" Koltukta doğrulmuştum.
"Hye Mi.. Ne zaman uyudum ben?"
"En son benim akıllı arkadaşım olarak doğru yerde yani kollarımda ağlıyordun. Sonra ise omzumda uyumuşsun, bende seni koltuğa yatırdım"
"Ne zaman bu kadar egoist oldun sen?"
"Ben egoist değilim canım arkadaşım, gerçekler bunlar"
"Hıhı tabi" gözlerimi devirmiş ve başımı sağa sola sallamıştım.
"Ablam geldi mi?"
"

Evet, mutfakta yemek yapıyor" başımı tamam anlamında salladım.
"Gidip bir bakayım"
"Tamam" demişti. Ayağı kalkıp mutfağa ilerledim.
"Abla"
"Efendim canım" Neden uzata uzata söylüyordu ki tanrı aşkına?
"Ne yapıyorsun"
"Yemek yapıyorum canım" masanın üstüne baktığımda gözlerim yuvasından çıkacak kadar büyüdü.
E yuh!!
"Abla..Bu yemek bize fazla hatta fazlanın fazlası değil mi?"
"Evet ama hepsi bize değil"
"Hepsi bize değil mi?"
"Biri mi gelecek?"
"Evet"
"Kim?"
"Yan eve taşınan yeni komşularımız"
Ne?!
"Bugün taşınan komşular mı?" başını evet anlamında sallamıştı. İyi de onları daha tanımıyoruz bile.
"Abla, onları daha tanımıyoruz ki. Tanımadığımız insanlar bize mi gelecek?"
"Young Soo" ablam bana dönmüştü.
"Birincisi yeni komşular taşıdığında o gün yerleşmekten dolayı yemek yapmaya vakitleri olmaz o yüzden davet ettim. İkincisi o evde oturan iki kişiyi de daha önce gördük"
Tanrı aşkına illa bize gelmeleri gerekmiyordu ki. Bir tencere yemeği onlara götürebilirdik. Başımı sağa ve sola sallayarak, ablama laf anlatamayacağımı bildiğim için salona geri döndüm.
"Yan komşular gelecekmiş"
"Ha? O zaman ben gideyim Young Soo" tam ağzımı açmış cevap verecekken ablam yanıtladı.
"Hayır Hye Mi, bu gece buradasın"
"Ama unnie.."
"Aması falan yok canım burada kal bugün, geç de oldu. Seni bırakacak değilim ya"
Hye Mi'nin bizde kalması hiç sorun değildi de, madem geç oldu neden komşular bize geliyor. Hem saat daha 8'di.

Beynimde ki düşünce savaşına çalan kapı ile son verdim.
"Young Soo, lütfen kapıya bakar mısın?"
Hadi canım!! Ablam hangi ara yukarı çıkmıştı da sesi yukarıdan geliyordu. Oflaya puflaya kapıya adımladım. Kapıyı açtığımda...
"Yuh!!"

¡!Blood and Tears!¡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin