7.bölüm

36 5 0
                                    

(Min Yoongi)

Sessiz sokakta sadece benim ayak seslerim, beynimde ise yankılanan Young Soo'nun sesi vardı.

Young Soo, Ju Ho'ya çok benziyordu, kesinlikle kız versiyonu gibiydi ve ben onu görmeye dayanamıyordum. Ju Ho...
Benim için kendini feda eden, sevgisini karşılıksız bıraktığım kardeşim.

Babamın ikinci eşinden olan çocuğu. Öz anem bir insandı, yani ölümlü. Nasıl öldüğünü bende bilmiyorum. Babam ne kadar sorsam da bana anlatmamıştı. Annem öldükten sonra babam vampir soyundan gelen Hyoung Jee adında bir kadın ile evlenmiş, bu evlilikten de Ju Ho meydana gelmişti. Onu ne kadar sevmesem de o benim için kendini feda etmişti.

Neden seni sevmeyen biri için kendini feda edersin ki? Saçma değil mi?

Benden nefret eden büyük kahinlerden Gang, bir gün beni esir almıştı. Bunu bir tek Ju Ho biliyordu. Kahin Gang'ın yardımcıları beni götürürken görmüş ve takip etmişti.
Beni esir alan Kahin Gang, ölüm büyüsünün nasıl yapıldığını öğrenmişti.

Kutsal kelimeleri söylerken aniden kafasını kaldırmış gözlerini gözlerime kenetleyecekken içeri Ju Ho dalmış, benim önüme geçip onun gözlerine odaklanmasını sağlamıştı. Bu lanet büyü yüzünden ölümsüz bir vampir olarak yaşayan Ju Ho bu hayata veda etmişti.

Beni düşüncelerimden ayıran, çığlık sesi olmuştu. Gelen tarafa döndüğümde Young Soo'nun gittiği taraftan geldiğini anladım. Seslere tüm gücümü kullanarak dikkatle odanlanmıştım. Young Soo yardım istiyor ve aynı zaman da ağlıyordu. Bir de yabancı bir adamın sesi geliyordu. Ne diyordu o? 'Sessiz ol da işimiz çabuk bitsin güzelim'

Elimdeki poşetleri yere olduğum yere bırakıp, Young Soo'nun sesinin geldiği yöne doğru koşmaya başladım. Kahinler aşkına lütfen ona birşey olmasın.

Vardığımda adamın biri Young Soo'nun üzerindeydi. Adamın arkasından yaklaşıp boyundan tuttum ve çektim. Yola yatırıp boynunu ısırdım. Kan içmek beni rahatlatıyordu ve şuan kanını içiyordum.

Başımı kaldırıp baktığımda, nefes almıyordu. Buda ölmüştü. Young Soo'ya baktığımda baygın bir şekilde yerde yatıyordu. Hemen yanına ilerledim. Buradan gitmemiz gerekiyordu. Young Soo'yu kucağıma aldım ve oradan uzaklaştım. İlerde ki parka girip, banklardan birine Young Soo'yu yatırdım. Bankın yanına bacağımın üstünde oturdum. Başı acımasın diye kolum başının altındaydı. Diğer elimle saçlarını okşuyordum.
"Young Soo...uyan" yavaş yavaş ayılmaya başlamıştı.
"Y..Yoongi"
"Buradayım Young Soo" dememle sarılması bir olmuştu.
"Çok korktum ben... Ben nefes alamadım. B..beni öptü. Lanet olsun öptü beni" diyerek ayrıldı. Boğazını elleriyle silmeye çalışıyor aynı zamanda ağlıyordu.

Kollarından tutup kendime çektim ve sarıldım.
"Ben... özür dilerim. Seni bırakmamalıydım."
Young Soo, kollarını bana dolamış birşey demiyordu sadece ağlıyordu. Onu öylece orada bırakıp gitmem kesinlikle benim hatamdı.

Bir süre sonra nefes alışverişi düzene girmiş, başı ise omzuma düşmüştü. Biran tekrar baygınlık ğecirebileceğini düşünmüştüm ama uyumuştu. Yavaşça kendimden uzaklaştırdığımda yanılmadığımı farkına vardım.

Tekrar kucağıma aldım. Eve doğru ilerledim. Yüzü...tanrım. Bakmak istemiyorum. Ama bakmakta istiyorum. Bu nasıl bir ikilemdi böyle?

•••

Şuan en sevdiğim yerde, yatağımda uzanıyordum. Young Soo'yu evine bırakmıştım.

Ablasına ise 'birlikte' döndükten sonra aldıklarımı bırakmak için bizim eve geldiğimizi, ne olur ne olmaz diye de göndermediğimi, ben onları yerleştirirken de onun koltukta uyuya kaldığını söylemiştim. O da daha tam olarak eve yerleşmediğimizi düşündüğü için 'siz de kalsaydı ya birgün' dememişti.Young Soo gerçeği söyler mi, bilemiyorum.

Ben  bunları düşünürken kapı tıklanmış, ardından yavaşça açılmıştı.
"Hyung, gelebilir miyim?"
"Gel"
Yattığım yerde doğrulmuş, Hoseok'a biraz daha yer açmıştım. Karşıma oturmuştu.
"Bir sorun mu var Hoseok?"
"Hyung aslında ben...Young Soo ile ilgili konuşmak için gelmiştim. Açıkçası o kız Ju Ho'ya..."
"Benziyor değil mi?"
Başını usulca aşağı ve yukarı sallamıştı.
"Geçen ki kazada 'kızı kurtarmak için ben hariç biri daha kızı kurtarmaya çalıştı, o da Ju Ho'ya çok benziyordu' demiştin. O bahsettiğin Young Soo muydu?"
Başımı yavaşça olumlu anlamda sallamıştım. Bir süre sessizlik olmuştu.
"Şimdi ne olacak Hoseok?" dediğimi anlamış olmalı ki,
"Hyung, ya akışına bırak ya da o yokmuş gibi  hayatına devam et" demişti.
"Hangi seçenek ikimize de zarar vermez?"
"Bunu senin bulman gerekir hyung. Ama senin yerinde olsam akışına bırakırım"
dedikten sonra ayağı kalkıp bana biraz daha yaklaşmış, elini omzuma koymuştu.
"Senin doğru bir karar vereceğini biliyorum hyung" diyip kapıya yönelmiş, beni yalnız bırakmıştı.

Ama ben olsam akışına bırakmak yerine o yokmuş gibi davranırdım. En azından ikimizde rahat olurduk. Yani...sanırım

¡!Blood and Tears!¡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin