Bölüm 16

101 28 213
                                    

Ian;

''Monte Carlo-Sydney seferini yapacak yolcularımız, lütfen pasaport ve bilet kontrolü için dış hatlar bölümüne gidiniz. ''

Sonunda eve dönüyordum. Artk sabrım kalmamıştı. Bu işin içinde bir iş vardı ve ben neler olabileceğini tahmin bile edemiyordum. Aslında ediyordum ama kabullenmek istemediğimden emindim. Buraya geldiğime bir kez daha lanet ettim. Keşkelerden nefret ederdim ama, sanırım hayatımın en büyük hatasını yapmıştım buraya gelerek. Geri döndüğümde, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı düşüncesi içimi ürpertiyordu. Ya öyle olursa, ne yaparım? Ya benden vazgeçtiyse? Tanrım, lütfen çok geç kalmamış olayım, lütfen.

Biletini ve pasaportunu görevliye onaylattıktan sonra uçağa yöneldi Ian. Dizlerinin titrediğini hissediyordu, rahat değildi. Koltuğuna oturmuş kalkışı beklerken, gözleri Monte Carlo'nun buğulu havasına odaklanmıştı. Bir yere baktığı da yoktu aslında, öylece dalmıştı. Hostesin "Lütfen kemerinizi bağlayın, kalkıyoruz." uyarısıyla kendine geldi. Saatler sonra aşkına kavuşacaktı. Korku ve sevinci aynı anda tadıyordu. Aşklarına güveniyordu ama düşünmeden de edemiyordu. Bir an önce yolculuğun bitmesini dileyerek, ağırlaşmış göz kapaklarını kapattı.

☯️☯️☯️

Giderek şehre yaklaşıyorlardı. İkisi de konuşmuyordu, aralarında kulak tırmalayıcı bir sessizlik vardı hala. Alex gözlerini yoldan ayırmıyordu ama aklından neler geçtiğini tahmin etmek zor değildi.

Harbour Köprüsü'ne girdiklerinde hava kararmıştı. Kısa bir süre sonra evde olacaklardı. Melanie, yerinde kıpırdanıp Alex'in koluna yattı. Önce de boynuna sıcak bir öpücük bırakmayı ihmal etmedi. Alex, adım adım kabusuna yaklaştığını bildiği için rahatsız ve üzgündü. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da içinde bir şeyler paramparça olmuştu. Çünkü Ian geliyordu. Daha şimdiden neler olacağını tahmin edebiliyordu ve onu kaybetmemek için her şeyi yapacağı da açıktı. Alex istediği zaman çok acımasız ve korkutucu olabiliyordu. Bunu yıllardır yaptığı için artık ona zor gelmiyordu hiçbir şey.

Ve sonuna kadar gidecekti bu sefer, başta amacı Ian ile oynamaktı ama şimdi kazdığı kuyuya kendisi düşmüştü. Hesapta aşık olmak yoktu. Kimi kandırıyordu ki? Bu konuda kendine yalan söyleyip dursa da amacı hiçbir zaman Ian değildi. Daha buraya gelmeden sevmişti onu. Belki de yıllar önce. Artık zamanı gelmişti, yıllardır içinde tuttuğu sırları açıklayacak, herkes tüm gerçeği öğrenecek ve masalı mutlu sonla bitecekti.

Bir kere aşkın, sevginin tadını aldı mı insan geri dönüşü yoktur artık. Uğruna her şeyi, herkesi harcayabilecek biri varsa o da Alex'tir. Ama Ian'ın da gerektiğinde kendi gibi çok acımasız ve inatçı olabileceğini de biliyordu. Bu sevda, nasıl kendi içindeki karanlığı giderek silmeye başladıysa, onun içindeki gizli kalmış karanlığı da açığa çıkarabileceğinden şüphesi yoktu. Ama bir de Ian' in o yola yönelip yönelmeyeceği bunu belirleyecekti. Son yaptığından sonra bunun zor olmayacağını düşünüyordu Alex.

Korkuyordu... Ian'dan ya da savaştan değil, zamanı geldiğinde Melanie'nin onu seçmesinden ve kaybedenin kendisi olacağından korkuyordu. İyilerin daima kazandığını bilirdi, ama kendisine de bir şans verilmesi için her şeyi yapabilirdi. Yapacaktı da.

Sonunda eve gelmişlerdi. Ian'ın ışıkları sönüktü, hala gelmemiş olduğunu görünce küçük bir mutluluk hissetti Alex. O gülümseyerek eve bakarken, Melanie çoktan aşağı inmiş kapıya yönelmişti. Jason, çalan kapının sesiyle, kucağındaki Rachel'ı koltuğa geri bıraktı ve hızla gitti. Açmadan önce portmantodaki aynaya bakıp iz olup olmadığını kontrol ettikten sonra gülümseyerek kolu çevirdi.

AŞKIN İKİ YÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin