Bölüm 22

74 20 208
                                    

Içeri ilerlerken kalbi kulaklarında atıyor, nabzı sanki fırlayacakmış gibi ses çıkarıyordu Melanie'nin. Neler hissettiğni unutmaya çalıştı adımlarını atarken.

Titriyordu.

Korku değildi bu, bambaşka bir şeydi. Ama güçlü olması gerekiyordu. Yüzüne takındığı ve kendinin çok iyi bildiği sahte sert ifadesiyle salona girdi.

Alex şöminenin yanan ateşine gözlerini odaklamış öylece oturuyordu. Melanie'nin geldiğini görünce ayağa kalkmak istemişti ama yaraları buna izin vermiyordu. Yüzü Ian'ınkinden kat be kat kötü görünüyordu. Kan içinde, yer yer derisi bile kalkmıştı. Acıyla inleyip tekrar koltuğa oturmak zorunda kalmıştı.

''İyi misin?'' diye sordu Melanie, sesinin titremesine içinden bir küfür savurup yanına giderken. Onu öyle görünce içinde bir şeylerin yerle bir olduğunu hissetmişti. Yine de taviz vermeye niyeti yoktu.

''Umurunda mı?'' diyerek elini yüzüne siper etmişti Alex. Ona yaklaşmak, saçlarını okşayıp sıkıca sarılmak istiyordu ama bakışları hiç davetkar değildi Melanie'nin.

''Haklısın umurumda değil, sadece formaliteden sormuştum. Jason nasıl?'' dedi boğuk sesiyle.

''Her şey yolunda, uyandığında hiçbir şey hatırlamayacak. Onu etkiledim, istediğin gibi.'' dedi. Sesinde bir anlam yoktu. İçi boş bir çuval gibi hissediyordu kendini.

''Bu konuda çok yeteneklisin, istediğin kişiye istediğini yaptırmak harika olmalı.'' diyerek elindeki ilk yardım çantasıyla onun yanında aldı soluğu. Ne kadar kızsa da bu şekilde bırakmaması gerektiğine karar verdi ama çekimine kapılmamaya da kararlıydı.

Tıpkı az önce Ian'a yaptığı gibi onun da yaralarını temizlemeye başladı. Yüzünden boynuna doğru sızan kan siyah gömleğinde belli olmasa da orada olduğunu kokusundan hissettiriyordu. Ses çıkarmasa da onun canının acıdığını biliyordu Melanie. Çok garip gelmişti bu. Sanki kendi bedenindeymiş gibi hissediyordu.

Alex bir süre sonra Melanie'yi nazikçe durdurdu. ''Lütfen kendini zorlama. Bunu istemediğini biliyorum. Zaten çabuk iyileşiyor, merak etme.'' diyerek yavaşça kalktı yerinden. Melanie de hemen arkasından ilerledi ve kolunu tutup onu kendine çevirdi.

''Konuşmalıyız.'' dedi fısıldayarak.

Bunu istemediği her halinden belliydi. Ama ona karşı tavrını koymalı ve Ian'a da dediği gibi bu konuyu kapatmalıydı.

''Sana söyleyeceklerimi sadece bir kez duyacaksın. Seni hayatımda istemiyorum. Git buradan Alex, ben seçimimi çoktan yaptım ve seni bir daha görmek istemiyorum. Her şeyi mahvettin. Söylesene yüzüme nasıl bakıyorsun? ''

Ona bu sözleri söylemek, böyle davranmak öyle zordu ki. Mantığına inat çığlık çığlığa bağıran kalbi 'git onu öp,  sen ona aitsin' diye tekrarlarken, aklının sesini biraz daha yükseltti Melanie. Dinlemeye devam ederse sonucunu biliyordu.

''Bir baksana etrafına Mel. Beni bu hale getiren, kardeşini neredeyse öldürecek olan o iyilik meleği Ian'ın. O artık senin bildiğin, tanıdığın adam değil. Neye dönüşeceğini biliyorum çünkü bende yaşadım. Yirmi altı yılımı o lanet karanlıkla baş etmek için çabalayarak harcadım. Ne mi oldu? Hep o kazandı. Ama sen Melanie... Seni gördüğüm, hissettiğim, sana dokunduğum ilk andan beri o beni terk etti. Artık yanıma yaklaşamıyor çünkü karanlık değil dünyam. Sen benim ışığım oldun. Beni o dipsiz kuyudan çekip çıkarttın. Ben bir daha o karanlığa adım atmak istemiyorum. Çok kötü şeyler yaptım, sana ve başkalarına da. Ama sana tek söyleyebileceğim kendimden emin olduğum tek şey seni sevdiğim. O yaşadıklarımız gerçekti. Biz gerçektik. Bunu sende biliyorsun. Şimdi sırf onunla başladın diye gidip onu seçersen hayatını mahvedeceksin Melanie. Uyarmadı deme, anladığında çok geç olacak.''

AŞKIN İKİ YÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin