Bölüm 20

101 21 318
                                    

Ian, Alex'in söylediklerine inanmamıştı. Zehirli dilinden dökülen sözlerin sadece kendisini kandırmak için olduğunu düşünüyordu. Bu güne kadar bir tuz tanesi kadar bile iyiliğini görmediği için asla da kabul etmeyecekti. Seçim yaptıysa katlanacaktı kardeşim diye bildiği adam bunun sonuçlarına. O istememişti bunu yapmasını, şimdi de bu yüzden affedip gitmeyecekti.

Ama Alex'in davranışlarının bu kez farklı olduğunu da kabul ediyordu Ian. Rahat tavırları yoktu ve delici bakışları da eskisi gibi değildi.

Tüm bedeninde gezen saf bir öfke hissediyordu. Sanki öyle yoğundu ki damarlarında akan kanda, aldığı nefesteydi. ''Onu sana yar etmem Alex, bu sefer olmaz. Anladın mı beni? Savaş mı istiyorsun? Sonuna kadar varım. Sana bunun bedelini ödeteceğim. Şimdi defol evimden, elimden bir kaza çıkacak yoksa. Şu anlattığın zırvalarım da bir kelimesine dahi inanmıyorum. Ama tebrik ederim, beni neredeyse kandırıyordun.'' diyerek kolundan tutup onu kaldırdı ve kapıya doğru ilerletmeye başladı. Ona dokunduğunda aldığı elektriği garipsemişti Ian. Çünkü ne zaman temas etseler ya irkilir ya da başı dönerdi. Bu kez öyle olmamıştı. İçini bir hüzün kaplamıştı nedense.

Değişiyor muydu yoksa?

''Beni göndermen gerçeği değiştirmeyecek Ian. Ona aşığım ve emin ol o da artık bana aşık. Biliyorsun gücüm üstünde işe yaramıyor. Yani bu gerçekti. Sen yoksun, artık ben varım. Hep ben olacağım Ian. Daha fazla üzülmeden git. Her zaman yaptığın gibi yani. ''

Alex'in söyledikleriyle Ian adeta yanardağ gibi patlamıştı. Kolunu serbest bırakıp Alex'e yumruk atmaya başladı tekrar. Birkaç sert darbeden sonra Alex'in yüzü gözü kan içinde kalmaya başlamıştı. Ama Alex ona hiçbir karşılık vermiyordu. Ian'ın öfkesini gözlerinde görmüştü. Tıpkı bir zamanlar aynaya baktığında kendinde gördüğü gibi . O anlarda bile vazgeçmiyordu.

☯️☯️☯️

Melanie yiyecek bir şeyler hazırlamak için odasından çıkmıştı. Doğruca kardeşinin yanına gitti ama orada olmadığını gördü. Endişeyle seslendi birkaç kez, cevap alamamıştı. Içini kaplayan korku tarifsizdi o an. Sonra sakin olup, doğru düşünmeye karar verdi ve doğum gününde onun için hazırlattığı odaya yöneldi. Kapıyı çalıp, bekledi. Ses gelmiyordu. Yavaşça kolu çevirince, elinde kocaman boya paletiyle dans eden kardeşini gördü.

Jason resim odasında Melanie'ye göstermediği yağlı boya bir tablo yapıyordu. Kulaklığını takmış, müziği de son ses açmıştı belli ki arkasında bir süre durup onu izleyen ablasını fark etmemişti bile.

Aralarının düzelmiş olmasına seviniyordu Mel, ama hala nasıl bu kadar çabuk özür dilediğine de inanamıyordu. Jason'da kendi kadar inatçı olabiliyordu bazen. Fazla düşünmedi ve kapıyı kapatıp merdivenlere ilerledi.

Melanie hala olanların etkisiyle tabiri caizse yaşayan bir ölü gibi geziyordu ortalıkta. Mutfak tezgahına bakan gözleri bir süre orada takılı kaldı. Birkaç gün önce her şey orada başlamıştı. Oysa ki o tatlı dakikalar kalbini nasıl da hızlandırmıştı. Başını iki yana sertçe sallayıp, aklındaki düşünceleri askıya aldı Mel mutfağa girerken. Bunu yaptığı için kendinden utanıyordu ama sanki bütün bedeni, aklı ve kalbi onun için yanıp tutuşuyordu.

Alex...

Kendine nasıl gem vuracağını bilmez haldeydi.

Canı hiçbir şey istemese de Jason için yapmak ve onu üzmemek adına normal davranmak zorundaydı Mel. Ama once halletmesi gereken başka bir şey vardı. Yanında duran telefonu alıp Josh' ın numarasını çevirdi. Hemen açılmıştı.

"Selam Melanie, nasılsın? Döndüğünü bilmiyordum." diyen Josh gayet samimi ve canlıydı. Etrafında normal olarak nitelendirdiği tek kişinin o olduğunu düşündü Mel cevap vermeden önce. "Iyiyim, teşekkürler. Sen nasılsın? Bir sorun var mı işlerde?" diyerek gayet net bir soru sormuştu. Onun anlayışlı sesine istinaden kendi umutsuz sesinin Josh' a haksızlık olduğunu düşünüyordu. Ona söyleyip söylememek konusunda kararsızdı. Ne kadar az kişi bilirse, o kadar az insan zarar görürdü.

AŞKIN İKİ YÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin