Bölüm 13

105 35 90
                                    

"Şimdi, sen yukarı çıkıp kendine küçük bir çanta hazırlıyorsun. Çok bir şey almana gerek yok. Rahat şeyler olsun, biraz da seksi. Şehrin diğer yakasına geçeceğiz. Buranın plajına hiç gitmedin değil mi?" dedi merdivenlere ilerlerken. "Sahilde bir kulübe kiraladım. Sadece ikimiz, kocaman da bir haftamız var." diyerek boynuna bir öpücük kondurup poposuna da hafif bir şaplak atarak yukarı yolladı onu. Yüzündeki hınzır gülümseme utansa da Melanie'nin de gülümsemesine sebep olmuştu.

Melanie koşarak yukarı çıktı ve ufak bir valize, birkaç kıyafet koydu. Yaz değildi, belki denize giremeyecekti ama denizi görmek, kokusunu içine çekmek bile bazen insanı kendine getirmeye yeterdi onun için. Kendini bildi bileli, deniz ve kum ikilisine aşıktı. Çok oyalanmadan aşağı indi, içi içine sığmıyordu. Alex, koltuğa oturmuş beklerken bir süre gözlerini kapatmıştı. Mel'in seslenişiyle ayaklandı. "Gerçekten o kadar beklettim mi?" dedi Melanie elindeki valizi yere bırakırken. Kapıdan çıkmış aşağıda mı diye bakarken uyuklayan Alex' i görmüştü. Alex bir kahkaha atıp birkaç merdiven yanına çıktı ve bir elini Mel'e uzatıp diğerini de beline koyarak elini tutmasını bekledi. "Seni sonsuza kadar beklerim aşkım. Yeter ki bekleten hep sen ol."

Melanie, kendini o siyah-beyaz filmlerdeki kadınlar gibi hissetti bir an. Kırmızı rujlu, gösterişli ama nazik şapkalı o güzel kadınlar gibi. Sonra onların yapacakları şeyi düşünüp hafifçe gülümsedi. Onu asice kendine çekti ve şehvetle öptü. "Bir gün benim için kulüpte kostümlü özel bir parti yapar mısın? 20'ler temalı olabilir belki." dedi kırmızı karpuz kollu elbisesini tutup Alex' in kollarında merdivenleri inerken. Alex şaşırmıştı yine ve Melanie'nin onu her seferinde daha çok şaşırtmaya başladığını da düşünüyordu bir yandan. "Sen ne zaman istersen, söylemen yeter sevgilim. Beni şaşırtıyorsun gerçekten." diyerek ipeksi omuzuna bir öpücük bıraktı arabaya yerleştirirken. Çok geçmeden yola çıkmışlardı

Köprüden geçerken Melanie muhteşem manzaraya odaklanmıştı. Gelirken pek dikkat edememişti ama köprünün mimarisi gerçekten çok iyiydi ve her taraftan görülebilen muhteşem manzarayla da belli ediyordu konumunu. Bir süre sonra, daldığını fark edip kendine geldi ve Alex'e döndü. "Sonunda bana dönebildin aşkım. Sıkılmaya başlamıştım." dedi gülerek. Melanie cevap vermedi. Radyodaki müziği kısıp yanına yaklaştı ve onun boştaki kolunun altına girip başını göğsüne yasladı. Kokusuyla rahatlayıp içmeden sarhoş oluyordu adeta. "Manzara öyle güzel ki, dalıp gitmişim. Sahi nereden aklına geldi bu kaçamak fikri Ian?" diyerek gözünü yine yola odaklamıştı. "Böyle şeyler yapan biri değilsin, sen planlı olmayı seviyorsun. Benim gibi."

Haklıydı Melanie, Ian ani karar verip uygulayan biri değildi. Bunu anlayacak kadar tanımıştı onu. Ama Ian ne kadar planlı olsa da Alex onun aksine anı yaşamayı ve her şeyin içinde olmayı seviyordu.

Alex derin bir nefes alıp kolunun altındaki Melanie'nin başına hafif bir öpücük kondurdu. "Bilmiyorum. Sadece seninle daha fazla vakit geçirmek istedim. İkimiz de iş-güç derken hep sıradan şeyler yapıyoruz. Belki biraz başbaşa kalıp, birbirimizi dinlemeliyiz diye düşündüm." diyerek mavi gözlerini yola odakladı. Hiç düşünmeden içinden geçeni söylemişti. Böyle hissediyordu. Tek istediği onun yanında olmak ve Dünya'dan soyutlanmaktı. Melanie'nin bunu fark ettiğini bilmek de hoşuna gitmişti.

"O kadar iyi oldu ki! Sanırım yıllardır buna ihtiyacım vardı." dedi Melanie. Batmaya başlayan güneşin ışınları sulardan yüzüne yansıyordu. Paha biçilemeyecek bir andı ikisi için de. Oturduğu koltukta kemerini çözüp sırtını Alex'e yasladı. Kolunu da göğüs altına doğru yerleştirdi ve elini onunkine kenetledi.

"Hiç böyle araba kullanmamıştım." dedi Alex gülerek. Hoşuna gitmişti bu hâlleri. Melanie tahmin ettiğinden daha farklı biri gibi geliyordu ona.

AŞKIN İKİ YÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin