Bölüm 15

132 32 185
                                    

Melanie, korkunç bir baş ağrısıyla açmıştı sabah gözlerini. Her günkü içeri dolan güneş yoktu bu sabah. Yatağın diğer tarafı da boştu.

Sendeleyerek kalktı ve doğruca banyoya gitti. Neredeyse soğuk denilebilecek bir duş aldı. Bu biraz iyi hissetmesini sağlamıştı. Kurulandı, giyindi ve aşağı indi. "Günaydın bir tanem." dedi neşeyle Alex'e yaklaşarak. "Günaydın meleğim. Nasılsın?" diyerek onun saçlarına hafif bir öpücük kondurdu Alex de. Melanie gülümseyerek ve biraz da çekinerek cevap verdi "Sanırım iyiyim. Çok içmemem gerektiğini biliyorum ama kaçırmışım biraz. Serin bir duş iyi geldi." diyerek etrafa göz atmaya başladı. Alex'in bir şeyler hazırladığını görmüştü ama ne olduğunu anlamamıştı. "Nedir bu hazırlık sevgilim?" dedi merakla. "Madem yarın döneceğiz, son günümüzü de dolu dolu geçirelim istedim. Pikniğe gideceğiz. Istemez misin?" dedi Alex, önündeki sepeti yerlestirmeye devam ederken. Gelecek cevaptan biraz endişeliydi, ona sormamıştı çünkü. Hoş sormuş olsaydı da o kafayla hatırlamayacağını düşünüyordu. "Senin istediğini ben de isterim. Ne zamandır hazırlanıyorsun? Yatak pek bozulmamış." dedi Melanie, onun gece uyumadığını anlamış gibi. "Sabaha karşı uykum kaçtı, bende kalkıp bir şeyler hazırlamaya başladım. Iyi bir fikir gibi geldi, hem de doğayla ve başbaşa oluruz."

Melanie ona arkasından sarılıp ellerini sert karın kaslarında birleştirdi ve başını da tam omuzlarının arkasına yaslayarak derin bir iç çekti. "Çok iyi düşünmüşsün aşkım, her şey harikaydı." dedi. Nefesi Alex' in ensesindeki incecik tüyleri bile havalandırmıştı ama bu kez Mel ona sarıldığında önceki gibi irkilmediğini de fark etmişti Alex. Artık bedeni de onu kabulleniyordu.

"Her şeyin böyle iyi olmasının tek sebebi senin varlığın. Önümüzde kocaman bir gün var." dedi, sıkıca tuttuğu kolları arasında dönüp saçlarını nazikçe kulağının arkasına yerleştirdi ve kiraz rengi dudaklarına masum bir öpücük bırakırken "Seni seviyorum." diye fısıldadı.

Melanie onun bu sabahki halinde bir durgunluk sezmişti.  Dile getirmese de bakışlarındaki derinlik içine dokunmuştu. Kıyafetinin uygun olmadığını düşünüp mutlu bir yüzle yukarı  çıkarak daha rahat edebileceği şeyler giydi. 

Aşağı indiğinde Alex, sepeti hazırlamış Melanie'yi bekliyordu. Onu görünce gülümsedi ve birkaç adımda yanına gidip uzun bir öpücük verdi. Melanie, ona baktığında içi tarif edilemez bir duygu ile doldu. Anlam veremedi buna, sanki o bugün farklıydı. Bir şey demedi ama sormayı aklının bir köşesine not etti.

Bisikletlerine binip ormanın içine doğru ilerlediler. Aralarında garip bir sessizlik vardı bugün. İstedikleri gibi bir yer bulduklarında yere bir örtü serip kendilerini üstüne bıraktılar. Güneş yoktu ama hava çok serin de değildi. Kuş sesleri, arada bir esen rüzgarla hışırdayan yaprakların sesine karışıyordu. Şiir gibi bir ortam vardı, tabiri caizse. Birşeyler atıştırıp yere uzandılar. Bulutların arkasından incecik de olsa bir güneş ışığı onlara ulaşmıştı sonunda.

Alex, bir elini başına destekleyerek yan döndü ve Melanie'yi izlemeye koyuldu. Bir süre sonra Mel, gözlerini aralayıp ona baktı. Sessizlik devam ediyordu aralarında, rahatsız edici ve anlamsız bir sessizlik. "Bir şey mi söylemek istiyorsun?" dedi. Sesi kırılacak kristal bir bardak gibi incecikti adeta.

"Nasıl anladın?" dedi Melanie yüzünü ona dönüp gözlerini maviliklere bırakırken. Nasıl anlamıştı diye de düşünmeden edemedi.

"Gözlerin içindekileri dökmek için resmen can atıyor. Anlat bakalım. " diyerek gülümsedi Alex . Ellerini Melanie'nin saçlarına doladı, gözlerini gözlerine kilitledi ve beklemeye başladı.

AŞKIN İKİ YÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin