Bölüm 10

134 57 117
                                    

*Sabah, Melanie Ian'ın sıcak koynunda mışıl mışıl uyurken Ian çoktan uyanmış rahatsız etmemek için kıpırdamamıştı. Mel, yavaş yavaş açtı gözlerini. Ian, mutlu gözlerle ona bakıyordu şimdi. Sıcak bir gülümsemeyle "Günaydın günışığım." dedi ve alnına bir öpücük kondurdu. Melanie de, dudaklarına iade etti öpücüğünü. Aheste aheste kalkıp aşağı indiler. Jason, çoktan kalkmış kahvaltıyı hazırlıyordu. "Günaydın Jason. Masa harika görünüyor." dedi şaşkın bir yüzle. Ayrı kaldıkları o zaman içerisinde kardeşinde nelerin değişip güzelleştiğini kaçırdığı için bir kez daha kızdı 'baba' dedikleri o adama. Ian ve Jason'in bu dalgın halini fark etmemiş olmalarını umarak masaya oturmuştu.

Melanie ve Ian masayı toplarken, Jason Rachel ile buluşmasına hazırlanmak üzere odasına çıkmıştı. Özenle giyindi ve aşağı indi. "Bu ne şıklık?" dedi Melanie görür görmez, Ian'da "Çok havalı görünüyorsun genç adam." diyerek Melanie'nin hislerine adeta tercüman olmuştu. Jason biraz utanarak ablasına yaklaştı ve "Bir arkadaşımla buluşmaya gitsem, seni böyle hasta bıraktığım için bana darılır mısın?" dedi. Mavi gözlerini kocaman açmış, gelecek cevabı çocuk gibi bekliyordu. Melanie gözlerini kısıp, bir süre bekletti cevap vermek için. Bu hâllerini görmek hoşuna gitmişti.

"Elbette hayır. Ben çok iyiyim. Git ve biraz eğlen kardeşim. Yarınki sınavını unutma ama ve dikkatili ol."

Istediği cevabı alan  Jason ritmik adımlarla, evden çıktı. Arkasından "Rachel'a selamlarımı ilet!" diyen ablasına dönüp sadece dudaklarını kıpırdatarak 'tamam' demişti.

Ian ve Melanie evde tek başlarınaydılar şimdi. Aslında değillerdi, sadece öyle sanıyorlardı. Alex, çoktan dışarıdaki yerini almış keskin gözlerini içeri dikmişti. Mel, Ian'ı öptüğünde yerinde olmak için yanıp tutuştu bir an. Yüzünde kıskanç bir ifade vardı.

Ian, "Bebeğim, ben de seni biraz yalnız bıraksam? Kulübe uğramam gerekiyor. Kitapçıyı birkaç gün daha açmayacağım ama, orada biraz görünmek zorundayım." diyerek hızlıca bir açıklama yapmıştı. Hiç istemiyordu gitmeyi ama gitmek zorundaydı. Melanie sorun olmadığını söyleyerek onunla kapıya ilerledi. Ian, "Seni seviyorum." diye fısıldadı ve kulağının arkasına küçük bir iz bıraktı. Melanie, her ne kadar huylanmış olsa da çok hoşuna gitmişti. Yakasından çekip, kendine çevirdi ve hareket edemeyeceği bir şekilde portmantoya yaslayıp  öpücüklere boğdu onu. "Beni böyle öpmeye devam edersen gidemem." dedi fısıldayarak. Melanie bedenini ona daha da yaklaştırıp kıkırdadı. "Gitme..."

Öpücükleri Ian'ı sarhoş etse de sonunda dudakları ayrılmıştı birbirlerinden. Ian'ın tabiriyle onu azad etmişti.

xxx

Kaç gündür ellemediği kitabı, yukarıdan sesleniyordu sanki. Karşı koymadı ve alıp salondaki koltuğuna kuruldu. Her sayfasıyla resmen hislerine tercüman olan kitabını açtı. Henüz okumaya başlamıştı ki, bir ürperti hissetti. Tedirgince ayağa kalkıp pencereye yöneldi. Etrafa göz attı ama hiçbir gariplik yoktu. Ellerini saçlarına karıştırdı, bunların neden olduğunu bilmiyordu ve giderek daha çok canını sıkıyordu. Koltuğa oturuyordu ki, bir sarsıntı hissetti. 'Deprem olabilir mi?' diye geçirdi aklından. Kalbi çok hızlı çarpıyordu. Devamı için kendini hazırladı ama bir şey olmamıştı. Derin bi nefes aldı, sırtından soğuk terler boşalmıştı bir anda. Tam sakinleşmeye başlamıştı ki öncekinden daha güçlü bir sarsıntıyla dengesini kaybetti. Birkaç biblo ve duvarda asılı çerçeveler yerle buluşmuştu çoktan. Kollarını başına siper edip masanın altına saklandı ve geçmesini bekledi. Titriyordu... Korkuyordu...

Ian arabasıyla köşeyi dönerken içine büyük bir sıkıntı yerleşmişti. Ne olduğunu anlamadı ama hisleri ona geri dönmesini söylüyordu adeta. Vitesi geriye takıp, daha motor bile durmadan inerek Melanie'nin kapısını çalmaya başlamıştı.

AŞKIN İKİ YÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin