7. Bölüm: "20 GÜN"

30 22 7
                                    

"-Fındığım..."

Bu da ne böyle !? Saat kaç?
Kim kapıyı çalıyor bu kadar kırarcasına , geliyorum ya of!
Geliyorum , sakin...
Oha saat 14:16 öğlene kadar uyumuşum. Yok artık , ay dur geliyorum be yahu bekle. Sabahın köründe yani öğlenin köründe kim bu dengesiz . Bir dakika ama ben kapıyı açamam ki . Ayağım alçıda ,olamaz! Ama biraz daha açmazsam zil patlıycak kapı kırılıcak.
Zar zor yatağımdan kalktım ilk başda komidine tutundum . Günlerdir hatta bana göre yıllardır yatağıma bağımlı gibi hissediyordum. Ayriyetten de kıçım uyuşmuş. Töbe !
Ay ay düşücektim az kalsın he. Hem zaten kapıda benim odama o kadar uzak değil.
Sonunda zıplayarak , sekerek ulaştığım kapının kolunu indirdim. Ve kendimi unutup kapıyı açtığım gibi dengemi kaybettim. Daha gelen kişinin kim olduğunu göremeden bir el belimi sıkıca kavradı ve deyim yerindeyse kesinlikle beni havada yakaladı. Sarsılmış şekilde ellerimi o kişinin ellerini sıkıca tuttum . O kadar berbat haldeydimki , bonusa dönmüş saçlarım, ölü derili yüzüm, siyah noktalardan bahsetmek bile istemiyorum, zaten feri gitmiş ahı kalmış gözlerim  ve ben bu haldeyken bana etkiliyici bakışlarıyla bakan Cenk.
Ve size yemin edebilirimki . İki dakikadır aynı pozusyonda birbirimize baktık!
Birincisi Cenkin burda ne işi var , ikincisi beni bu halde görmemeliydi kim bilir şimdi ne düşünüyordur. Ama tüm samimiyetimle söylemeliyimki çok güzel kokuyor!
Normalde babamın bile onca parayla aldığı parfümlerden midem kalkarken bu , bu koku beni benden geçiriyor. Ne diyorsun sen Eylül ? Evet canım bilmiş zihnim ve iç sesim beni uyarmaya başladı bile. Aha o ses binanın dış kapısı açıldı. Biraz daha böyle kalırsak komşular yanlış anlayabilir ve hatta bunla kalmayıp anne ve babama ispitleyebilirler.
Ya ama bu çocuk çok etkileyici...
Tam boğazımı temizledimki belimdeki el iyice sıkılaştı ve bacaklarımdan bir el daha tuttu .
Yüzüm alev alırken utanmakdan Cenk beni kucaklamışdı. Ve odama doğru götürüyor.
Sanarsın kırk yıldır bu evde yaşıyor . Öyle emin adımlarla yürüyorki belki orası mutfak.
Ne saçmalıyorum ben ya . Ve şu salakça bakışlarımı Cenkin üstünden çekmeliyim. Yoksa beni çok yanlış anlayacak. Ve bunu istemem. Odama geldik bile Cenk ayağıyla odamın kapısını itti. Sonra kırılacağından korkuyormuş gibi sımsıkı tutan beni naif bir şekilde yatağıma indirdi. Ama benim halen eminimki yüzüm domotes gibi. Ve ben halen utanmak utanmaya devam ediyorum ."-Ee Eylül nasılsın?" Nasılım diye sormuşdu salak hemde alaylı ses tonu ve bakışlarla. " Gördüğün gibi bitik!"  Bide bana ne soruyor sanki görmüyor!
"Gördüğümden yanılmıyorsam seni ben kaldırdım. Kahvaltıda yapmadın! O yüzden şimdi sana aparatif bir şeyler hazırlayıp geliyorum ." Yok artık şimdi bana kahvaltı mı hazırlıyacak. Hazırlasın , açım zaten ! Ama olmaz bir yabancı olmaz yani!"Tamam mı Eylül?" ve ben tabikide tüm salaklığımla tamam anlamında sadece kafamı sallamakla yetindim.
Ve Cenk jet hızıyla odadan çıktı. Bende mal mal odamın duvarını izlemeye başladım. Gözlerim odanın içinde dolaşırken Cenkin çantasına ve onun yanındaki gratis poşetine takıldı. Dur bir dakika bana makyaj malzemesimi aldı . Yok artık ,yok ,pes ,pes. Aha geldi valla . Elindede tepsi . Kahvaltılıklar ve süt. Cenk kucağıma tepsiyi yerleştirdi ve berjer koltuğuma oturdu. Koltukda kahretsin tam karşım da ben yiyememki o bana bakarken .
Bana ve tepsime göz gezdiriken bende merakıma yenik düşerek ağzımdan pat diye bir cümle çıktı." Cenk o getirdiğin poşette ne var? Yani bana makyaj malzemesi almadın dimi?"
Samimiyetsizce kahkaha atarken Cenkde bana anlam vermeye çalışır gibi bakıyordu.
Sonra gülüşüm yüzümde dondu hatta morardı. Çünkü o kadar aptalca ve patavatsızca bir cümle kurmuştumki Cenk halen bana bu mal ne diyor? Bakışları atıyor. Ve ben kızarmayı geçtim morarmaya başladım. Sütümden bir yudum aldım ve onu da yutmayı beceremeyip . Boğazımda kaldı. Cenk hemen yanımda belirdi sırtımı sıvazladı. O kocaman ama bir o kadar pamuk eliyle. Kendime geldim ve hemen kaşla göz arasında ağzıma iki lokma attım ve yutmayı bile beceremeyerek düştüğüm bu durumdan kurtulmak için tepsiyi komidinin üzerine bırakdım.  Cenk halen bana alaycı şekilde bakmayı sürdürüyordu. Sonra konuşmaya başladı ," Ee Eylülcüm poşetin içinde ne olduğunu söyliyim fındık var !"  Ne , ne alaka ? Bir poşet fındık mı getirmiş bana? Anlama veremeyerek bakarken ona hemen yine söze girdi. " Yani yanlış anlama ben orduluyum ve bilirsin ordunun fındığı meşhurdur. Ne biliyim bende fındıkları görünce sen benim aklıma geldin. Burnun aklıma geldi! Yani fındık gibi ya ondan"  ben ne alaka yani fındık ve ben he burnum evet küçük ama ne biliyim neresi benziyor fındığa? Neyse incelik yapmış. Bende tebessüm ederek karşılık verdim. Sanki konuşmaya başlasam yanlış bir şey söyliyecekmişim gibi susyordum. Sonra bana bakarak yaklaştı ve komidinin üzerindeki tepsiyi mutfağa götürdü. Geri döndüğün de elinde iki tane kahve  vardı. Tekrardan onları komidinin üzerine koydu ve gratis poşetini alıp yanıma geldi. Ve şok olacağınız bişey daha fındıklar kabuksuz."Eylül dün gece hepsini tek tek odamda sen zorlanma diye kırdım.Afiyet olsun. "  Şaşkın gözlerle bir ona bir fındıklara bakarken o tekrardan lafa girdi."Eylül asıl seni sebebi ziyaretim başka sana hatırlarsan dün sürprizim var demiştim. İşde sürpriz sana 20 gün boyunca aralıksız derslerine yardım ederek çalıştırıcam . Konulardan geri kalma diye!"  Ne ders mi? Şimdi sürpriz ders mi?
" Şey yok ya bunu kabul edemem Cenk! Yani seni yormak hiç istemem. Yani yok yani kabul etmiyorum."  " Eylül itiraz kabul etmiyorum kesinlikle! Bu yüzden her gün burdayım . He bu arada anneni babanı sorun yapma çünkü biz konuştuk benim bu teklifimi kabul ettiler. Yani kaçışın yok!" Boş gözlerle ona bakmaya devam ettim. Çünkü anlayamadığım bir nokta var !
Benim için neden böyle bir fedakarlık yapıyorki? Yani ben onun neyi oluyorumki böyle bir şey yapıyor? "Cenk yani beni yanlış anlama ama yani neden böyle bir şey yapıyorsunki? Yani sen 2 günlük tanıdığın birisine ve üstelikde ayağı kırılan herkeze mi böyle yapıyorsun? " Cenkin bana bakışları değişirken ben de kendimin şuanki kurduğum salak cümleye yanıyorum. Yani şuanda yer yarılıp içine girmeyi o kadar çok isterimki .Bunları düşünürken Cenk bana hiç cevap vermeden poşeti bir kenara koyup, sırt çantasını aldı. İçinden defter ve bir takım kitaplar çıkardı.
Sonra yatağıma oturdu. Ve elindeki deftere bugün derste gördükleri tane tane anlatmaya
başladı. Açıkcası şu adını koyamadığım duygu şuanda devrede ve anlattığı dersi değilde şuanda ellerinin güzelliğini izliyorum. Çok güzel duruyor. Sonra gözlerim onun yüzüne kaydı . Dağılmış kızıl saçları o kadar etkileyiciki. Ve sonra gözlerim bana ders anlattığı dudaklarına kaydı . Ne kadar da ince dudakları var . Kızıl sakalları o kadar tarz duruyorki .
Heleki kemikli yüzü o kadar simetrik ki . Burnuda öyle çok simetrik ki . İlk defa Cenki bu kadar yakından inceledim bir anlık boşluğuma gelip. Elimdeki kahveyi unutup ani refleksle
Cenkin üzerine döktüm . Ve kazağının üzerine geldi . Kahve sıcak olmalıki Cenk üzerine kahve dökülür dökülmez üzerindeki kazağı çıkardı. Ve ben de bakmakla yetindim . Aman Allahım ne kadarda kaslı vucüdu var! Ben hayatımda ilk defa canlı kanlı kaslar görüyorum.
Büyülenmiş şekilde kaslarına bakarken Cenk üzerine dökülen kahvenin yerine bakmakla meşgüldu. Ve bende büyülenmiş şekilde kaslarına bakmaya devam ederken Cenkin hoşuna gitmiş gibi o da alaycı bakışlarla bana baktığını fark ettim. Hızlıca kendime gelip ellerimle gözlerimi kapattım . "-Hadi Cenk giyin ben seni bekliyorum. Mağlum ayağım kırık odadan çıkamıyorum.Sen giyin ben seni bekliyorum. Hatta yorganla kafamı kapatıyorum. "
İlk başda Cenkin hafif kıkırdadığını duydum sonra kahkaha atmaya başladı. Bende bir çırpıda yorganı kafama kadar çektim. Ama halen Cenk kahkaha atıyordu. Niye gülüyorki ne yaptım şimdi? "-Eylül önce izliyosun sonra , sonra sanki hiç bakmamış gibi gözlerini kapatıyorsun. Hadi aç gözlerini" Ne demeye çalışıyor bu ya? "-Ne demek aç gözlerini Cenk ! Ben sana bakıyordum çünkü ee eeee he yandın mı ?diye o kadar saçmalamayı kes lütfen hadi giyin kazağını bekliyorum."  Of ya güzel kıvırttım ama inşallah inanmışdır. "Eylül! Hadi ama . Aç gözlerini . Fındığım! Bu kadar utanma ne var bunda bu kadar abartıyorsun.
Aç gözlerini!"  Kafası güzel mi bunun ya? Bune böyle şimdi? "-Hayır açmıyorum. Ve fındığım ne ya o ne biçim tabir yani ?!" Fındık ne yani? Ben onun nerden fındığı oluyormuşum? Hayır niye böyle şeyler , kelimeler kullanıyoki? Tamammmm sus artık iç sesim , zihnim susun !
"-Açmak zorundasın , çünkü benim yanımda 1 yaşındaki bebek gibi yanımda kıyafet çantası yok . Ve kıyafetim yok ! Bu şubat ayındada tek montumla dışarı çıkamam o yüzden çamaşır makinasında da yıkamam gerek aç gözlerini yardım etmen gerek."  Ne şimdi gözlerimi açıcakmıyım? Off bişey olmaz biz arkadaşız o yüzden bir mahsuru yok yani. Ve gözlerimi açıyorum. Yavaş yavaş kafamdan yorganımı çekerken ellerimle gözümü kapatmaya devam ettim. İçimdeki ses , hadi Eylül aç derken . Ben halen bir türlü cesaretimi toplayıp bir türlü gözlerimi açamıyorum. Of lanet olsun. O da ne öyle Cenk elleriyle ellerimi aşağı doğru tuttup çekti. Ama ben halen göz kapaklarımla görme yetimi kapatıyorum . Sonra Cenk konuşmaya başladı."-Hadi fındığım gözlerini aç yoksa böyle kalmaya devam edicem. Ve hasta olma mı istemezsin değil mi?" Of sinirlerim çok bozuldu . Ne fındığı ya fındıkmış . Töbe! Cesaretimi toplayıp bir anda göz kapaklarımı araladım ve Cenk burnumun dibindeydi. O kadar yüzüme yakın ki , yüzümü oynatsam yanlış bir şey olmasından da korkuyordum. Nefesimi tutarak kendimi geri çektim . Halen gözlerimin içine bakıyordu. Donuk bir ifadeyle onun yüzüne bakarken konuşmaya başladı. "-Hadi Eylül nerde çamaşır makinası?" Halen donuk bir suratla ona bakmaya devam ederken birden dediği cümleyi idrak etmeye çalışarak bakmaya devam ettim. "-Eylül sana diyorum , nerde çamaşır makinası?"
"-He şey şey Cenk şey lovobonun karşısındaki çamaşır odası orda ."
"-Tamam ben hemen geliyorum ."  Ben de ordaki dipdibe ,yüzyüze halimizi hatırladıkça yüzüm kızarıyordu. Hayır yani bir de bana fındığım diyor. Deme yani deme .
Kol saatime bir baktım saat , 16:45 babam iki saate kalmaz gelebilir. Aslında anne ve babamla konuştuğunu söyledi ama ben halen rahasız ve endişeleyim. Ve etrafımda olmasını isteyeceğim en son kişi her zaman yanımda .
Bu bir tesadüf mü ? Yoksa kader mi? İşde ben burayı tahmin bile  edemeyen tek insanım.

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın!

UNUTMADIM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin