James, perona geldiklerinde adeta titriyordu. Neredeyse anne babasına veda etmeden trene binecekti ki Euphemia'nın arkasından boğazını temizlemesiyle geri döndü. Onlarla vedalaşır vedalaşmaz vagonun girişinde onu bekleyen Peter'ın yanına çıktı.
"Görüşürüz anne! Görüşürüz baba! İyi günler Bay ve Bayan Pettigrew." Peter ve James, gülüşerek en arkaya ilerliyorlardı. Remus ve Sirius, onları bir kabinde bekliyorlardı bile.
Yolculuk boyunca James sadece quidditch ve seçmeler hakkında konuştu. Epeyce.
"Tanrı aşkına James. Şu çeneni bi kapat artık." Sirius ve Peter, kafasını kitabından kaldırmayan Remus'un yorumuna güldüler. James, Remus'un elindeki çikolatadan bir parça koparıp ağzına attı ve kollarını birleştirip camdan dışarıya baktı.
Remus gözlerini devirirken Sirius uzanıp James'in saçlarını karıştırdı.
"Hey! Kazanacağın bir seçme üstüne bu kadar konuşmana gerek yok. Senden daha iyi bir kovalıyıcının Gryffindor tarihinde görülmediğine eminim!" James, Sirius'un yorumuna sırıtırken Alice kompartman kapılarına tıklattı ve üstlerini değişmelerini işaret etti.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Seçmen şapkanın şarkısını ve her bir öğrencinin seçilmesini dinledikten sonra herkes yemeğe daldı. Hogwarts'taki ilk yemek her zaman en tatlısıydı.
Birinci sınıflar prefectler tarafından binalarına götürülüyorken üst sınıflar kendilerini yurtlarına atmak için can atıyorlardı. Lilly de bunlardan biriydi. Öğrenciler dağılmadan son kez arkadaşına iyi geceler demek için giden Lilly, bir gözlüklünün ona çarpmasıyla dengesini kaybetti. Onu düşmekten kurtaran kişi ise Remus oldu.
"Teşekkürler Remus." Remus gülümsemekle yetinip önünde koşan arkadaşlarına yetişmeye çalıştı.
Lilly, James'e ters bakışlar atarken gözü Remus'a kaydı. Nasıl olur da o çocuk, bu üçlü arasında normal kalabilirdi?
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"Hey Pete, Remus'u gördün mü?" Peter kafasını salladı. Son ders Flitwick'indi ve Remus tılsım derslerini severdi. Ama derste yoktu.
Sirius, Peter ve James ders bitimi tüm şatoda onu aramalarına rağmen bulamadılar. Taa ki ertesi gün sabah onu yatağında görene kadar.
Sirius üstüne atlayarak onu uyandırmaya çalıştığında Remus gözlerini açamıyordu. Sirius yüzündeki yeni yapılmışa benzeyen çiziği gördü.
"Yüzüne noldu Remus?" Remus elini yüzüne götürdü. İfadesini değiştirmeyerek konuştu.
"Kazağımı çıkartırken fermuarı çizdi." Sirius tek kaşı havada Remus'u süzerken James lafa girdi.
"Dünden beri neredeydin?" Remus dudaklarını ısırdı.
"A-annem. Hasta demiştim ya. Yine kötü oldu." Cümlesini bir esnemeyle tamamlarken yastığına geri döndü. Sirius, inatla Remus'u dürtmeye devam ediyordu. James, Remus'a inanmamıştı. Daha iki hafta önce kendisi sormuştu annesine hasta olup olmadığını.
"Hey uykucu! Kalk! McGonnagal'ın dersine geç kalacağız yoksa!" Remus uykusuzluktan ayakta birkaç saniyeden fazla duramıyordu. James ve Sirius'un üst değiştirme, Peter'ın da çanta toplama yardımıyla hızlıca hazırlandı.
Remus o gün boyunca hiçbir derste kafasını kaldıramadı. Sürekli uyuyordu. Bu James, Sirius, Peter ve meraklı bir kızıl dışında kimse tarafından fark edilmemişti.
Ertesi gün, biraz daha kendindeydi. En azından derslerde uyumuyordu. Bir gün sonra ise tamamen kendine gelmişti.
Ondan sonraki aylar bu durum tekrar etti. James, ne zaman konuyu açmaya çalışsa Remus ya konuyu değiştiriyordu ya da bir şekilde kaçıyordu. Bu durum, Sirius ve Peter'ın da dikkatini çekiyordu.
Remus'un bu bilinmez tavırlarının yanında James bir de Quidditch ile uğraşıyordu. Boş zamanlarını sahada antrenman yaparak geçiriyordu.
James'in iple çektiği seçmeler sonunda geldiğinde James, tüm arkadaşlarını seçmelere katılmaları için ikna etmişti. Fakat Remus, o sırada yurtta horul horul uyumakla meşgüldü.
Sahaya çıktıklarında James, etrafına bakındı. Tribünlerde gözüne çarpan bir kızıl vardı. Süpürgesine binip ona doğru uçtu. Sirius, James'in gittiği yeri görünce gülerek Peter'ı dürttü. Arkasından gülüştüler.
Lilly tutucu olmak isteyen Marlene'i desteklemeye gelmişti. Alice de yanındaydı.
"Hey Evans."
Lilly, James'in bir anda karşısına çıkmasından ürktü. Süpürgesinin ucu neredeyse Lilly'nin boynuna değecekti.
"İşine git Potter."
"Beni izlemeye geldiğin değil mi?"
"Seni gerçekten önemsediğimi mi düşünüyorsun?" Bu açıklama içine hafiften otururken James yine de ifadesini bozmadı.
"Belki?" Lilly alaycı, güldü.
"Umarım tutuculuk peşindesindir çünkü Marlene seçildiği zaman o aptal yüzündeki ifadeyi çok merak ediyorum." James kaşlarını kaldırarak göz kırptı.
"Kovalayıcı olmasaydım bu açıklamana gülerdim."
"HEY JAMES!" Alttan gelen bağırmalarla James seçmenin başlayacağını anladı. Lilly'e son kez gülümseyip
"Az sonra gelecekteki takım kaptanı seçilecek. İyi izle." dedi."Longbottom'dan bahsediyorsun değil mi?" James gülerek yanlarından uzaklaştı.
James aşağı indiğinde takım kaptanı takımları ikiye böldü. Kuralların üzerinden basitçe gitti ve oyun başladı.
James herkesin arasından hızla ve kolaylıkla geçiyor ve en azından iki seferde bir kaleyi buluyordu. Lilly, James'in her zaman abarttığına inanmıştı ama gözünün önünde sergilediği performans onu aksine inandırmıştı. James gerçekten iyi oynuyordu. Buna kimse karşı çıkamazdı.
Maç sonunda James takımdaki yerini anında aldı. Marlene yedek olarak seçilirken Sirius ve Peter seneye bir daha denemeye yollandı.
Tribündekiler aşağı inerken James, Lilly'i durdurdu.
"Beni izlemekten kendini alamadın değil mi?"
Lilly gözlerini devirdi."Evet. Sürekli seni izliyordum. Süpürgenden az daha düşecekken de seni izliyordum." James ufak bir dengesizliğinden dolayı sarsılmıştı. Lilly'nin yüzüne vurmasıyla kızdı, kızardı. Ama durumu toparladı.
"Gözünü benden alamaman doğal karşılanabilir bir durum Evans'cım. Sana iyi günler." Lilly, James'in yüzsüzlüğüne sinirlenirken James ordan hızla uzaklaştı. Lilly'e bir gol atmanın sevincini yaşıyordu.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir, lütfen düşüncelerinizi bildirin.
Hepinize yaramaz günler✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lily ve Çapulcular
FanfictionIslak ve soğuk Eylül günümüze hoşgeldiniz. Koskocaman bir nehirden, kayıklarla geçtik ve kimimizin yıllardır, kimimizin de aylardır hayalini kurduğumuz o okula geldik. Yıl 1971 ve devamı. Bunlar bizim gençlik yıllarımız, bizim hikayemiz. Gelin v...