❦ten

3.3K 304 38
                                    

Bu saatte yb atarak bir salaklık yapıyorum :) umarım beğenirsiniz ve lütfenn yorum yapın


Mutluluk,
Belki de bu hayatta yürüdüğüm tek yoldu. Umutsuzluk ve hatalar peşimi bırakmıyorken bu yolu yürümek kolay olmuyordu.

Uzun zaman önce ellerimden uçup giden bir adam vardı. Kahverengi gözleri denizlerden daha derin, saçları bir bulut gibi alnına düşen bir adam.

Giderken alıp götürdüğü kalbim, beni bir ölü mü yapardı?
Bir yanım güller açarken, öbür yanım da zelzeleler kopuyor, fırtınalar dinmiyordu.

Saatlerdir bakıştığım tavandan gözlerimi ayırdığımda iç çekerek gözlerimi boş evde dolaştırmıştım. Günler sonra bu kadar sessiz olması tuhafıma gitse de, onu aklımdan çıkarmaya çalışıyordum.

Bu imkansızdı, onun evinde, onun odasında, onun kokusuyla uyuduğum sürece bu imkansız bir istek olarak kalacaktı.

Tam bir aydır, Bayan Jeon bana hiç bir şey söylemiyor, en ufak bir bilgi dahi vermiyordu.

Üşüyor muydu? İyi miydi? Güzelce yemek yiyor muydu? Kafamı kurcalayan bütün bu ağır soruların altında eziliyordum.

Kollarımın arasında ki yastığını koltuğa bırakıp yerimden kalktığımda mutfağa ilerleyerek dolabın kapağını açtım.

Çıkardığım süt ve gevreği tezgaha bırakırken, yine tatsız tutsuz bir kahvaltıyla güne başlayacaktım.

Çalan telefonum tüm dikkatimi dağıtırken heyecanla salona koştum. Telefonumu ellerimin arasına aldığımda yüzüm düşerken, derin bir nefes aldım.

Jeongguk olmasını o kadar çok istiyordum ki, hayal kırıklığına uğramıştım.

"Chaeyoung~ahh!" Hyeri'nin heyecanla çıkan sesiyle hafifçe gülümseyip mutfağa ilerledim.

"Ne oldu yine?" Bu kadar mutlu olmasının sebebi ya yeni aldığı bir kıyafet ya da yeni bulduğu bir erkek olmalıydı.

"Seni biriyle tanıştırmak istiyorum, Tanrı'm çok yakışıklı." heyecanla konuştuğunda nefes bile alamıyor gibiydi. "Lütfen, yanına gelmemize izin ver ve konum at!"

Bir aydır herkesle iletişimimi kesmem en çok aileme ve Hyeri'ye zarar vermişti.

Görmeyeceğini bilsem de gülümseyip kafamla onaylamıştım.

"Tamam, atacağım." sevinç nidası ile birine, izin verdiğimi söylerken işimin olduğunu söyleyip kapatmıştım.

Uyuşuk adımlarla odama çıkarken sesli bir nefes verdim. Omuzlarım da koca bir yük varmış gibiydi ve ben günden güne gücümü kaybediyordum.

Bu yükün altına ezilmeme o kadar az kalmıştı ki, artık uyumak bile beni içine çekip kurtarmıyordu.

Gözlerim Jungkook'un odasına takıldığında adımlarım oraya yönelmişti.

Özleminden delirdiğim kokusu yüzüme çarparken dolan gözlerimi saklama gereği duymadan yatağına ilerledim.

Yastığını kollarımın arasına alıp sıkıca sarıldığımda burukca gülümsedim.

"Sizi çok özledim Bay Jeon." resmiyetle konuştuğumda kendi halime gülmüştüm.

Bir ay önce, soğuk bir gecede hem arkadaşımı, hem sevgilimi hem de hayat sevincimi kaybetmiştim.

Daha kaybedecek neyim vardı?

Önümde ki pizza dilimine uzun bakışlar attığımda kafama yediğim darbeyle kendime gelmiştim.

Ellerim sızlayan kafama gittiğinde gülerek pizzamdan büyük bir ısırık aldım.

"Evin çok güzelmiş, kira mı?" Woo Jin'in sorduğu soruyla gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Hayır," dedim tebessümle karışık bir surat ifadesiyle. "Ev benim değil."

"Nasıl yani?" Hyerin, Woojin'in arkasından saçma bakışlar atarken gülerek pizzamdan son bir ısırık aldım ve çiğnerken konuştum.

"Patronumun evi fakat şu an tedavi görüyor." sesim sona doğru kısılırken Hyerin koltuktan inip yanımıza oturmuştu.

"Patronu kim biliyor musun?" heyecanla konuştuğunda devam etmemesi için masanın altından Hyerin'in bacağına vurdum fakat beni pek dikkate almış gibi durmuyordu.

"Jeon Holding'in veliahtı Jeon Jungkook!" avuç içim alnıma buluştuğunda Woojin'in dudaklarından küçük bir küfür savrulmuştu.

Şaşkınlıkla ikimizde ona döndüğümüzde heyecanla konuşmaya başladı.

"Jeon Jungkook'u tedavi eden doktor benim abim!" kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken büyük bir umut dalgası bedenimi ele geçirmişti.

"Sen ciddi misin?" kafasıyla beni onayladığında dilim tutulmuş gibiydi.

Buluşabilir miydik?

"Woojin, lütfen onları bir saat bile olsa buluşturalım." aklımda ki soruyu sorduğunda işaret parmağı bana çevrilmişti. "Görmüyor musun? Ölü gibi."

Woojin biraz düşündükten sonra beklememizi söyleyerek balkona ilerlemişti.

Heyecanla tırnaklarımı kemirmeye başlayacağım sırada koluma yediğim darbeyle başlamadan bitmişti.

"İki dakika rahat dur kızım!" uyarır tonda çıkan sesiyle ellerimi bacağımın altına sıkıştırıp bakışlarımı Hyerin'e çıkardım.

"Sence yapabilir mi?" dudakları bilmiyorum dercesine öne kırıldığında derin bir iç çektim. Onu fazlasıyla özlemiştim.

"Abisinin birazcık vicdanı varsa gösterir sana." dediğini onayladığımda tekrar bakışlarımı balkona çevirdim.

Woojin'in gülüşü bir anda solarken anlamıştım, izin vermemişlerdi.

Kapattığı telefonu cebine sıkıştırdığında açık balkon kapısından girerek, kapıyı ardından kapattığında aldığım kesik nefesimi tuttum.

Bakışları tedirgince bana dönerken, içimde ki son umut kırıntılarını da toprağa gömmüştüm.

"Size bir iyi, bir de kötü haberim var." dedi derin bir nefes alarak. "Hangisinden başlayayım?"

𝘭𝘰𝘷𝘦𝘳 ❆ 𝔯𝔬𝔰𝔢𝔨𝔬𝔬𝔨 (düzenlenecek) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin