Ve dönüş vakti. Koca İstanbul'a veda ettik ve on saatlik bir yola koyulduk. Bu sefer Defne ile oturdum, yoksa kıyamet kopardı.
Yol sıkıcıydı, baya sıkıcı. Sadece uyudum ve olay olmadı. Düz geçti. Arada işte mola falan verildi, öyle.
Artık kendi evimizdeyiz. Eve gelince Ceren hemen yattı. Ben de yattım...
***
Sabah okula vardığımızda sınıfta bur toplum vardı. Kız erkek resmen top olmuş dikiliyorlardı.
Yanlarına ilerledim, bir kaç kişiyi açıp karşımda ki kişiye bakınca pek şaşırmadım açıkçası."Yeşil?" dedim. "Ne olur kurtar beni Sinan." dediğinde bağırdım. "Defolun lan! Fil oynamıyor burada, hadi ikile!" dedim. Söylene söylene herkes yerine geçti. "Sağol, ben bunlarla baş edemezdim." dediğinde kendi sırama oturdum. "Bir şey olduğu zaman bağır, benim gibi." dedim. "Tahtada üç kişi var ya, sağdaki kız bana sürekli 'Yeşim' diyor. Sinir oldum." dediğinde kıza baktım. "Doğa, Ali'nin eski sevgilisi. Biz istemedik ayrıldı, bize kin besliyor olabilir." dedim ve güldüm. O tepki vermedi. "Ali'nin kız çevresi geniş mi?" diye sorduğunda sıraya kollarımı koydum ve biraz ona yaklaştım. "Yani, kızlarla pek takılmaz. Seçici davranır ki seni nasıl seçti hala anlayamıyorum. Zor birisi Ali, kızlarla kanka olmayı sever ve bir sürü kız kankası vardır, saymadım hiç. Onu kıskançlıklarınla sıkmamaya çalı-" derken kapıdan giren kişiye takıldı gözüm.
Ayağa kalktım. Ellerimi belime koydum ve atağa geçtim. "Etek kısa sanki? Yıkayınca çekti mi yoksa?" dedim. "Yo, ne alakası var kıskançlık abidesi?" dedi yanıma otururken. "Kızım, yakında çıplak geleceksiniz ha!" dedim sertçe. "Abartma Sinan, herkes böyle giyiniyor." dedi benim aksime sakince. "Herkes beni alakadar etmez, benim ilgi alanım sensin! Ben nasıl üstsüz dolaşamıyorsam sende bu kadar kısa giyinemezsin." dedim. "Hı hı."
"Dalga mı geçiyorsun?"
"Ne alaka şimdi? Konu illa kavgaya dönecek Sinan değil mi? Bir kerede kavga etmesek?" dediğinde sustum, cevap vermedim. Bu benim trip atma şeklimdi...
***
Önümüz haziran, yaz tatili. Antalya'da yaşadığımızdan yazlık takıntımız olmaz. Bazen Ali ve Damla, Yusuf ve Ceren ailesi ile olmak için ilk üç hafta giderler, sonra bizimle olurlar. Bol bol denize gider birbirimizde kalırız ve bu okulda ki son senemiz...
2 hafta sonra...
Bu gün karne alacağız. En nefret ettiğim gün. Bazı salaklar sanki ölüyormuş gibi ağlıyorlar. Buna gıcık oluyorum.
Yusuf camdan dışarı bakarken birden ayaklandı. "Hasiktir!" dedi ve koşarak dışarı çıktı. Ne olduğana bakmak için pencereye ilerledim. Anne ve babası gelmişti, bahçede. Ersin'le konuşuyorlardı. Sanırım bu yüzden gitti. Gülerek yerime oturdum. "Ne o Sinan bey, bizden kurtuluyorsun ondan mı gülümsüyorsun?" dedi Naz. "Kurtulmak? Pardon da on iki saat uzakta bile yanlız bırakmadınız beni anasını satayım, burada aynı şehrin içinde mi kurtulacağım sizden? Az yaratıcı ol." dedim. "Sinan, yazarım ben. Çıkmış kitabım var." dedi. İyi bir bok yaptı yani. "Neydi konusu?" dedim bilmiyormuş gibi. "İnsan psikolojisi." diye cevapladığında güldüm. "Oğlum sen insan mısın da insan psikoloji kitabı yazıyorsun?" dedim kahkaha atarken. "Hığ, çok biliş dangalak! Kapa çeneni." dedi. "Harbi lan, nasıl yazdın sen o kitabı?" diye bana katıldı Tolga. "Annem psikolok ya hani?" dediğinde jeton düştü. "Mantıklı." dedi Tolga. "Mantık? Sen? Yuh yuh, senin mantıktan anladığın tek şey Kayseri mantısı!" dedi Naz. "Sus, okumuş cahil!" dediğinde gülerek yanlarından ayrıldım.
Bahçeye çıktım, daha karneler verilmemişti. Zil çalmadı doğrusu.
Bir banka nasıl olurda dört kız oturur? Biz iki kişi oturamıyoruz lan!
Kızların yanına yaklaştım. "Naber güzellikler?" dediğimde içlerinden biri boğazını temizledi. Gülümsedim. "Sizi gözüm bir yerden ısırıyor ama?" dedi en uçta zar zor oturan benden küçük kız. "Vay, bilmem. Ben sizi daha önce görmüş olsam mutlaka hatırlardım, bu güzelliği unutmak mümkün değil." dedim ve elini tutup nazikçe öptüm. "Ay, ormantik adam!" dedi diğer uçta oturan kumral saçlı kız. "Ayıp oluyor hanımefendi." dediğimde güldüler. "İsminiz nedir bay yakışıklı?" dedi yeşil gözlerini bana dikmiş bakan kızın sağında oturan küt saçlı kız. "İsmim Abdürrezak, soyadım kese kağıdı efenim." dediğimde kahkaha atmaktan öldük.
Bu bizim oynadığımız hoş bir oyun. Her oyunun sonunda ben böyle saçma sapan isimler uydururum. Sonra güleriz. "Yanlız var ya Defne beni kesecek gibi bakıyor." dedim. "Keseceğim seni, parça parça keseceğim, paramparça edeceğim bedenini. Cesedine ulaşamayacaklar!" dediğinde tırstım. Onun sağında oturan Naz'ı tutup çektim ve ben oturdum. "Hey, senin centilmen olman lazım Abdürrezak!" dedi. "Bekle, sıkıntı var. Noldu be gülüm?" dedim ve çenesinden tutup bana bakmasını sağladım. "Ne oldu bir tanem?" dedim tekrar. Gözlerime baktı. Uzun süre konuşmadı, böyle sanki zihnimi okumak istiyor gibiydi. Sonra birden boynuma sarıldı. "Kız." dedim. Ben de ona sarıldım.
"Seni çok seviyorum." dediğinde şaşırdım. Hayır, beni sevmesine değil, bu kadar değişik söylemesine. "Bende seviyorum da bir şey oldu sandım." dediğimde güldü. "Şu Abdürrezak geri mi gelse?" dedi Ceren. "Hay hay." dedim ve ayağa kalktım. Naz geri yerine oturdu.
"Hanımlar, size bir şey sormak istiyorum. Hanginiz benimle dans etmek ister?" dedim ve elimi onlara uzattım. Kim istese dans ederdim. Sonuçta ikisi kardeşim, biri sevgilim diğeri kankam. Defne elimi tuttu. "Ben ederim Bay Abdürrezak." dediğinde kaşlarımı çattım. "Sen elin adamıyla dans eder misin ki?" dedim, ellerimi belime koydum. "Ay Sinan, nedir bu kıskançlık? Beni kendinden kıskanıyorsun?" dedi. "Kısıkanırım ben." dedim ve burnundan öptüm.
Ellerimi beline koydum, o da boynuma sarıldı. Dans edeceğimiz zaman bilin bakalım ne oldu? ZİL ÇALDI! "Bak bu iki oluyor. Defne, evren bizim öpüşmemizi kaldıramıyor galiba." dediğimde kafasını omzuma koydu. "Saçma ama haklı olabilirsin sevgilim." dediğinde güldüm. "Ben her zaman haklıyım hayatım!" ...
***
"Bu ne lan, sayısal loto gibi?(!)" dedi Yusuf. "Kanka benimkisi de farklı değil valla." dedi Tolga. "Al benden de o kadar." diye onlara katıldı Ersin. "Çalışmazsanız öyle olur salaklar." dedi Ali elindeki karneyi masanın üstüne koyarken. Defne karnesini kokladı. "Oh, mis gibi çalışmışlık kokuyor!" dediğinde güldüm. "E, denize ne zaman gidiyoruz?" dedi Damla kendini koltuğa atarken. "Belki yarın, belki yarından da yakın!" dedim. "Çok komiksin." dedi bana dil çıkarırken. "Diline sokayım!" dedim. "Efendim?" dedi Ali enseme elini sürerken. "Yok lan, kendime şey ettim ben onu. Valla." dediğimde kafama vurdu. Pislik herif.
"Denizi siktir edin, bizim havuza girelim?" dedim. Önce bana boş boş baktılar, sonra anlamış gibi yaptılar. Beyinlerine soktuklarım.
"Öyle olmaz, deniz farklı havuz faklı. Deniz daha iyi." dedi Naz. Ve oy çokluğuyla deniz galip geldi...
***