{Seni affetmemin sebebi kusursuz olmaman. Sen kusurlusun,
ve bende öyleyim.
Hiç kimse kusursuz değildir.}Gözlerimi beyaz atletime sinen siyah boyaların saçımdan sonra atmış olduğu imzalarda gezdirdim. Her biri bırakmış olduğu özensiz izleri gurur ile taşımak istercesine kendini belli ediyordu. Aynadaki yansımam beni hayrete düşürürcesine kırık duygular ile gülümsüyor ve hayatımda zor da olsa vermiş olduğum karar sayesinde güçlük ile bakıyordu. Siyaha bürünen karakterim sadece annemin özenle bakıp umutlarını sığdırdığı sarı saçlarımı yok etmemişti. Aynı zamanda yüzümde asılı kalan acıyı, kalbimde her saniye sızlayan geçmişimi de alıp götürmüştü. Bugün bu odada beni yakıp kavuran ateşimi söndürerek küllerini umursamaz bir şekilde yanmayı bekleyen insanlara yöneltmiştim. İliklerime kadar işleyen öfkemi, gözlerimi yoracak kadar büyük olan bir dağın en zirvesinde bırakmak istiyordum. Güçlükle oraya çıkıp kendimden bir iz bırakmak, uçan kelebekler arasında rastlanan ateş böceği kadar mucizevi olurdu.
Yerde oturan bedenimi sarıp sarmalamak adına ayaklarımı kendimi doğru çekip kollarım ile üşüyen bedenimi sarmaladım. Uzun ve geceyi andıran saçlarım kollarımdan dökülürken ellerimin yardımı ile düzelterek omzuma yerleştirdim. Şu andan itibaren yapmak istediğim tek şey uzun uzun karşımda beliren yansımama bakıp alışmak olucaktı. Duygularına esir olan bir kız aldığı herhangi bir kararla ve görünüşüne yaptığı bir değişiklik ile beklenmedik bir şekilde yeni doğmuşçasına kendini mutlu hissedebilir miydi? İçimdeki köklenmiş olan kötü filizlerin benden kopup gittiğini hissedebiliyordum. Bu bende biraz boşluk yaratmış olsa bile alışmak kelimesinin vücut bulmuş hali olduğumu biliyordum.
Daha fazla kendimi yiyip bitirmemek adına kitli olan kapımı açıp tekli koltuğunda derin bir şekilde evraklarını inceleyen dedemin yanına doğru ilerledim. Ona her yaklaştığımda adımlarım kendi içinde küçülüp yok oluyordu sanki. Kalbimin hızlı atması sonucunda salonun kapısında kendimi çiviledim. Şirketi ile ilgili bir şeye kafasını yorduğu aşikardı, beni bile fark edemiyordu. Ellerindeki dolup taşan kağıtları önünde duran küçük masasına koyup bedenini arkaya atarak gözlerini yumdu. Bu sinirinin sebebi tam olarak neydi çözemiyordum ve üzerine benim ona yaşatacağım şok ile derin bir nefes alıp kendimi belli etmek istercesine yüksek bir sesle yalandan boğazımı temizledim.
"Mia?"
Sorar gibi bakan gözlerini siyah saçlarımda uzunca donuk bir şekilde gezdirdi. Tekleyen kalbim ile kafamı yana atıp beni anlamasını dilercesine tebessüm ile baktım. Bu kadar tepki vermesini çok iyi anlıyordum. Ailem bana hep 6 yaşıma kadar koyu sarı saçlarımın olduğunu ve keşfedilmemiş bir güneş olduğumu anlatırdı. Yaşım ilerledikçe kahverengiye dönse bile 16 yaşımdayken saçlarımı sarıya boyatmıştım ve dedemin gözleride beni sarı görmeye yeminliydi. Bu kendini beyaza adayan birinin siyaha dönüşmesi kadar şaşırtıcı bir olaydı. İçimdeki bazı yerler pişman olmayacağımı söylerken onun bana ifadesizce bakması şimdiden pişman olmama yetmişti.
"Tamamen değişmeye karar verdim."
Adımlarımı dedemin karşısındaki koltuğa doğru atarken kısık sesle söylediğim cümleyi ona sundum. Gözleri hala saçlarımı usulca takip ediyor ve bakışları sayesinde neredeyse her yeri deliyordu. Oturduğum yerde ellerimi birbirine kavuşturup ortamın gerginliği ile parmaklarımın birbirleri ile oynamasına izin vererek dalmışçasına onları izledim. Aldığı derin nefes ile olayın şokunu atlatıp alıştığını düşünerek bakışlarını yere çevirdi ve sallanan bacaklarını izlemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Provision
FanfictionDudaklarındaki öfkeyi bir hatıra olarak boynuma kondurduğundan beri acı çekiyorum sevgilim. Bedenimi yakıp kavuran bu öfkeyi aşka çeviremeyecek kadar uzakta olduğunu biliyorum fakat benliğini kavuştuğumuz kuma gömdüğünden beri yanına gelmek için ruh...