{Ayın geceye özel olduğu gibi kalbim ellerine özel olmalı. Zira sen onu ellerine alıp parçalamaya yeminli gibisin.}
Hayatımın her evresinde kendime ait bu çöküşler ile şahlanabileceğimi düşünüyordum. Attığım her adım ayaklarımın zayıflamasıyla beni yere savuruyordu. Damarlarımın ölesiye tuttuğu bedenimi güçlük ile bırakıp kanımda boğulmamı sağlayacak gibiydiler. Zaman şuan bana kendime gelmem için tokat savurup çöplüğünün ortasında kaybolmamı özenle izliyordu. Bulunduğum konum, arkamda bıraktığım insanlar, yardımına inanmadığım o adam... Beni ölesiye korkutuyordu.
Kendini kaygan zemine adamış olan tozlar şuursuzca pantolonumun üzerinde kendine yer arıyor, elimde tuttuğum anahtarın soğukluğu bedenimi ele geçiriyordu. İçimde dökülen kaynar sular beynime işlerken ayağa kalkarak telefonumu yanımda duran rafa koydum.
Hayatım bana kendi elleri ile oyun sunuyor fakat oyunu kurallara göre oynamamamı istiyordu. Bense kurallar doğrultusunda yaşama tutunan bir kızdım lakin kendi oyunumda kaderimi belirlemeli ve kanatlarına ulaşmış kelebek gibi uçup yok olmalıydım.
Hızla yerde duran sarı dosyayı yerine koyup anahtarı cebime attım. Yıllar önce sır kırıntıları yok etmişken şuan dedemin şirketinde onunla göz gözeydim. İçimdeki merak beni yiyip bitirse bile asla şüphe etmemeli ve bunu gördüğümü fark etmemeliydim. Şayet yalanları ile ölü denizimi daha çok köpürtebilirdi, sakladığı bir yanını gün yüzüne çıkartıp duyguları ile beni ele geçirebilirdi.
Şuan bana tek yardım edebilecek olan kişi Mark'tı ve ben onun numarasını parçalayıp ayaklarımın altına almıştım. Kafamdaki delice zonklamalar gerçekleri gün yüzüne vurmak istercesine nefesimi daraltıyordu. Odasına aniden girdiğim zaman panik yapması, annemle babamın cenazesine gelmemesi, evine taşınmam için adeta yalvarması, her fırsatta beni Mark ile görüştürmesi ve bu odanın anahtarını verirken zorlanması... Ortada dönen bu oyunu yok edecek kişiler ben ve Mark'tık.
Etraftaki dağınıklığı hiçe sayarak kendimi uzun koridora attım. Diğer katlara ziyade burası boş ve oldukça sessizdi. İnce topuklarımın aksine oldukça hızlı ve büyük adımlar atarak bedenimi her tarafı ayna olan asansörle buluşturdum. İçimdeki tekrardan alevlenen külleri bastırırken ellerim ile hafif dalgalı olan saçlarımı düzenledim. Beni içine hapsetmiş olan asansör durup kapısı açıldığında önündeki sayısız insanlar ile ilgilenen masa başındaki telaşlı kıza doğru adımımı attım.
"Bana Mark Bey'in telefon numarası lazım."
Bordo rujlu kız yorgunluk ile kafasıyla beni onayladı ve önünde duran bilgisayardan tonlarca numara olan sayfayı açtı. Her bir sayı gözümün önünden uçup giderken ismini görmemle kalbimin hızlanması bir oldu. Küçük kare kağıda numarayı yazıp bana uzatan kıza gülümsedim.
"Teşekkürler."
Rahatlamış olan ruhum ile neredeyse parkur yapmış olduğum büyük odaya geri gittim. Her günüm fazla yorucu ve gerici geçiyordu. Bu beni olduğumdan daha sabırsız mı yapardı? Kendimce kurmuş olduğum bu teoride kapana kısılmış gibi hissediyorum. Ellerimdeki yaşanmışlıklar, değerler eriyip giderken ben sadece izliyordum. Peki ya bu beni daha alçak biri yapar mıydı?
Boş odada kapı sesinin yankılanmasına aldırmadan elimin arasında ortamın vermiş olduğu stresten dolayı terlemiş kağıda uzunca bakıp üzerinde yazılı olan numarayı tuşlarımın ezberlemesini istercesine yavaşça tıkladım. Onu aramanın beni bu denli kuşkuya düşüreceğini beni saran heyecandan anlamıştım. Girmeyi tercih ettiğim yol beni ya sonsuzluğa ya da uçuruma çıkarıcaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Provision
FanfictionDudaklarındaki öfkeyi bir hatıra olarak boynuma kondurduğundan beri acı çekiyorum sevgilim. Bedenimi yakıp kavuran bu öfkeyi aşka çeviremeyecek kadar uzakta olduğunu biliyorum fakat benliğini kavuştuğumuz kuma gömdüğünden beri yanına gelmek için ruh...