{Boğulmak için atladığım bu derin sularda çırpındığımı fark ediyorum. Ben aslında kendimi değil, içimdeki duyguları öldürmek istiyorum.}
Elinde kaybetmekten korktuğu odanın anahtarı, yüzünde anlam veremediğim duygular ve arada oluşan ufak çaplı tebessümleri... Yaptığı her bir hareket kendimi sorgulatırken aslında başlamaktan usanmadığım gerçekleri o odaya hapsettiğimi farkettim. Düşüncelerimi dolduran bu ateş aklımı yakıp kavurur derecede harlanıyor ve içimde biriken umut kırıntıları yok oluyordu.
Daha fazla uzatmamak adına başımla onaylayıp tabağımın yanında duran çatalı ellerimin arasına aldım. Gözüne bakmaktan son derece hoşnut olmadığım bu durumda beni izlediğine kanaat getirince yalandan sesli bir şekilde boğazımı temizledim. Anahtarı kumaş pantolonunun cebine attı ve o da benim gibi kendini yemeğe adadı.
Ortamdaki sessizlikte dans eden çatalın sesi yeterince rahatsız olmama yol açıyordu. Rahatlamak adına kadeh de duran suyu dudaklarımla buluşturdum.
"Şirket adına birşeyler yapmayı istemediğini biliyordum. Artık sana güvenim kalmadığına göre her dakikanı evde geçirebilirsin. Umarım amacına ulaşmışsındır."
İma ettiği şeyler yüzünden soğuk suyun içimi ferahlatmasına son verip bardağı yavaşça dudaklarımdan ayırdım. Yüzüme yerleştirdiğim aciz gülüşüm ile bakışlarımı önündeki eti bıçağı ile profesyonel bir şekilde kesen dedeme doğru çevirdim.
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
Yarım bıraktığım sorumu ona sunduğumda başını yana doğru isteksizce atıp duruşunu dikleştirdi. Gerginlikten dolayı anında kuruyan dudaklarımı yalayıp elime aldığım çatalım ile yemeklerle oynamaya başladım.
"Bu zamana kadar ne yaşadığımı, her darbe aldığımda içimde körükleyen ateşin ne denli canımı yaktığını bilmediğin gibi bugün o odada etrafı toplamak için ne kadar yorulduğumu ve bir insan olarak dinlenmeye çalıştığımı da bilemezsin."
Duygusuz bakışları öfkeden deliye dönen vücuduma ve dolmuş gözlerime baktığında ellerimi yumruk yapıp sakin kalmak adına derin nefes aldım. Belki de annemin bu zamana kadar dedemle görüşmemesinin sebebi tamamen dengesiz tavırlar sergiliyor oluşuydu.
"Ben doydum sana afiyet olsun."
Cılız çıkan sesimi aldırış etmeden sandalyeyi geriye ittirdim ve ayağa kalktım. Odama gitmek adına adımlar attığımda sesi kulaklarıma ilişti.
"Bana her kızdığında sofrayı terk edemezsin Mia!"
İçimde anlamdıramadığım nefret duygusu oluştuğunu farkediyor ve bunu dindirmeye çalışıyordum. İstemediğim her olgu bir bedende toplanmak istercesine beni bulurken hızla arkama dönüp masada duran dedeme baktım.
"Annemle babamın cenazesine gelmediğin zaman sana kızmadıysam bundan sonra hiç kızmam."
Gözlerini etrafta gezdirdiğinde omuz silkip odama doğru koştum. Nedensiz bir şekilde ona kızamıyordum. Belki tepki gösteriyor olabilirdim ama bana göre bu kızmakla eş değer değildi. Benliğimi kaybedip duygularıma esir olduğumu artık çok iyi biliyordum. Bu şahlandırdığım ruhuma bir darbe atıp yok eder miydi? Zira ruhum bedenim gibi güçsüzdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Provision
FanfictionDudaklarındaki öfkeyi bir hatıra olarak boynuma kondurduğundan beri acı çekiyorum sevgilim. Bedenimi yakıp kavuran bu öfkeyi aşka çeviremeyecek kadar uzakta olduğunu biliyorum fakat benliğini kavuştuğumuz kuma gömdüğünden beri yanına gelmek için ruh...