••taşradaki o ev

8 2 2
                                    

18.05.2020

Bir ev düşünüyorsun
1800'lerin ortalarından kalma
Belki de o zamanlardasın.
Uzun upuzun duvarları var,
Bir sürü terası ve onları süsleyen üzüm salkımları var.
Bir dağa yerleştirilmiş
Çevresinde başka hiçbir şey yok.
Gözünün görebileceği en son yerde bile ağaçlar var.
Güvercinler doluşuyor her sabah, ilk ışıkta.
Yem atıyorsun onlara, o yüzden hep geliyorlar.
Çimlerinde leylaklar var;
Yaseminler, sümbüller, lavantalar.
En çok lavantalı olanını seviyosun,
Morların kokusu hep bir mayhoş geliyor
Sarhoş ediyor seni her defasında.

Ev evden ziyade kale gibi
19.yüzyılın yapısı sonuçta
Ama içinde istediğin her şey var
Taşrada mutlusun.
Günbatımını izlersin hep
Geceye kapı açtığından.
Gecenin hep ihtişamla dolduğunu düşünürsün
Çünkü insanlık tarihinden beri
İnsanlar gündüz ayakta kalmışlar ve
Bu şekilde hayatta kalmışlar.
Işıkları yok diye
Geceden korkmuşlar.
Senin bu düşünceyi aştığını düşünmek
Seni her daim rahatlatıyor.
O telaştan kurtuluyorsun her günbatımında.
Nefes alıyorsun mumları yaktıktan sonra.

Açık bir yatakodasındasın.
Camları kapıları yok
Duvarlarda büyük oyuklar var dışarıya açılsın diye
Biraz arap kültürüne benzer gibi
Ama mısır tarafına.
Rüzgar ağaçların yapraklarını yalıyor ve her bir ağaç kendine farklı sesler çıkartıyor.
Yatağına uzandığında ayağından bacağına süzülen yavaşça yukarı çıkmaya devam eden rüzgarın ve ağaçların sesinin karışımını oldukça rahatlatıcı buluyorsun.
Her şeyi duyuyor gibisin,
Her şeyi hissediyorsun.
Sanki rüzgarsın ve yalayıp geçtiğin her şeyi görüyor gibisin
Bu çok farklı bir duygu
Her şeyin farkında olmak ve
Tamamıyla her şeye odaklanabilmek.
Tüm tüylerin diken diken oluyor zevkten.
Ay ışığı göz kapaklarının altına teneffüs ediyor
Ve sen rüzgarın çıkardığı ıslıkla, çekirgelerin şarkısıyla uyuyorsun.
Rüzgar yorganın boş bıraktığı yerlerden giriyor ve seni serinletiyor bu sıcak havada.
Perdeler havalanıyor, kuşlar uyuyor.
Ve sen de onlar gibi uykuya dalıyorsun.

Sabah seni güneş ışığı uyandırıyor.
Geceliğin üstün açılmış biraz üşümüşsün ama güneş seni ısıtmış
Boynunun kenarında bir ürperti hissediyorsun,
Isınmanın verdiği o huzuru.
O yumuşacık yorganın arasında dönüp duruyorsun
Her dönüşünde sanki yatağın yeni bir yerini keşfediyorsun ve en sonunda keşfin bitiyor.
Kalkıyorsun ve geriniyorsun
Gerinirken vücudunun her tarafına dikkat ediyorsun
Parmak uçlarını, saçının teninle birleştiği noktayı, göğüs kafesinin iniş çıkışlarını ellerinin vücudunda gezinişinin yarattığı tüm hormonal ve sinirsel iletileri izliyorsun.
Bu sana kendini insan gibi hissettiriyor
Hisleri olan ve kendine öz
Ayaklarını yere getirdiğinde hemen terliklerine çarpıyor parmak uçların.
Yumuşak rahat terliklerini hep yerinde bulmak senin için önemli.
Sana her şeyin yolunda gideceğini vurgular gibiler.
Aşağı inip yardımcılarını çağırıyorsun
Bu büyük kaleyi tek başına yürütemezsin ve gayet makul bir maaşta sevinçle çalışıyorlar senle.
Onlardan kahvaltı rica ediyorsun
Bu sırada da giyinmeye gidiyorsun.
Çeşit çeşit giysilerin var. Durumuna yerine göre giyebileceğin bir sürü seçenek...
Ama sen her gün giydiğin kıyafetleri giyiyorsun.
Korseyi tek başına takmak mümkün olmadığından yardım çağırıyorsun
Sana yardımcı oluyor gelen hanım.
Ve tamamen giyindiğinde saçını örüyor.
Sonrasında kahvaltıya inip hızla yiyorsun.
Sırf midene bir şeyler girsin diye yapıyorsun bunu, biliyorum.
Yoksa kahvaltıyı sevdiğinden falan değil, aradan çıksın diye.
Binadan çıkıyorsun
Çiçek toplamaya gidiyorsun her yeri kokutsun diye
Azar azar alıyorsun
Dallarında güzel olduklarının farkındasın.
Biraz manzaraya bakıyorsun, dalıyorsun ağaçların arasında yaşayan hayatları düşünüyorsun.
Ağaç kabuğunun içindeki karıncaları, dallarına kovanlarını yapan arıları, üzerlerine ise yuvalarını yapan kuşları, baykuşları, yapraklarındaki tırtılları, çevresinde pervane olan kelebekleri; atlayıp zıplayan maymunları...
Hepsi kullanıyor ağaçları
Yalnız temiz hava için değil,
Birçok şey için ağaçları seviyorsun.
Düşünüyorsun, sürekli kendinden vermeyi ve karşılığında hiçbir şey almadan öylece gözlemlemeyi,
Ne yüce değil mi?
Çok yaşayıp yüzyıllar değişimine şahit oluyorlar.
Bazı ağaçların o kadar yaşayabilmesine şaşıyorsun.
Gözlerini çekince geri dönüp kütüphanene uğruyorsun.
Yine ağaçlardan binlerce hayat doğduğunu görüyorsun yalnız bir göz kırpışında.
Gördüğün her kitap bir şeyler anlatıyor,
Bir hikayesi var her birinin
Açılıp okunmayı bekliyorlar.
Uzun kitaplıkların hepsi dolu. 
Bazıları annenden kalan, daha okumaya henüz başlamadığın,
Bazıları çoktan bitirdiklerin.
Bu kütüphaneyle ilgili en sevdiğin şey, her gün yeni bir kitapla tanışabilmeni sağlayacak oyuna elverişli olması.
Herbir sütun arasından bir tane seçiyorsun
Ve o sütunun içinden bir raf
O rafta kaç kitap varsa onlardan bir tanesini alıyorsun.
Görevin o gün içinde o kitabı bitirmek.
Çoğu zaman yapıyorsun.
O kadar hızlı okumaya başlamışsın ki hiç zorlanmıyorsun bile.
Bu oyun sayesinde hiçbir günün verimsiz geçmiyor
Kendini dünyayla ilgili bir şeyler öğrenmiş buluyorsun.
Sonra gece yaklaşıyor.
Saatin farkına varmıyorsun, kitap seni içine çektiğinden.
Yine akşam yemeği, yine gece.
Böyle bir döngüye kapılmışsın ama
Bu döngünün diğer döngülerden bir farkı var.
Bunda sonsuz mutluluk var.

&&

Bu bölüm böyle hayal ettirmeli oldu ama aslında okuyucuya yönelik değil.
Ben kendimle konuşuyormuşum gibi yazdım, o yüzden benim hayallerime yönelik.

what a wonderful worldHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin