Multimedya Suriye;
Sonradan eklenen multimedya videosu: Abdurrafi'nin tişörtünü çıkartarak, keskin nişancıya rest çektigi sahne;
🌾Şemsu'l Hurriya🌾
-
Grup Yürüyüş●●●
"Zeyd! Zeyd, ablacım!"
Eğilerek, Zeyd'i kucağıma çekiyorum. Suratını avuçluyorum. Gözleri yarı kapalı, kirpiklerine damla damla kan tutunmuş.
"Senin aklın yerinde mi? Anne olsa, evladı için bu hengameye girmez! Sen kardeşin için gelmişsin. Ya üzerine mermi sıkıldığında bir yerine gelseydi? Zarar görebilirdin, Aişa!"
Macid başımda dikilmiş, bağırıyor. Zeyd'in yanaklarını avuçlayarak, ağlıyorum. Başka bir asker konuşmaya başlıyor.
"Abi, sen kızı tanıyor musun?"
"Hastaneye, hastaneye götürmeliyiz! Lütfen, hemen hastaneye gidelim."
Saçlarının içinde, bir yarık var. Kan oluk oluk oradan geliyor ve bütün yüzünü kaplıyor.
"Hastaneye değil, biz onu istihbarat şubesine götürecektik! Neden ya, neden? Bir kardeşine sahip çıkamadın mı?"
"Kes bağırmayı! Acilen hastaneye gideceğiz, diyorum. Anlamıyor musun?"
Kolumdan çekerek beni doğrultuyor. Başım yana doğru düşüyor.
"Asıl sen beni anlamıyorsun, galiba. Ben bir askerim ve kardeşini tutukluyorum. Çünkü kardeşin Suriye halkının birliğini bozmaya çalışan bir terörist!"
Zihnimin kapıları bir bir açılıyor, sanki. İçinde bulunduğum durumu fark ediyorum. Rest çekmeyi bırak, yalvarmam gereken bir an. Ve her ne yapmam gerekiyorsa, kardeşim yaşıyorken yapmalıyım. Yani hemen.
"Ben Aişa'yım. Hatırlamıyor musun? Sizin evinizde kaldım. Sen... Sen bana evlenme teklifi ettin."
"Senin nişanlı olduğunu öğrenmeden önceydi, Aişa."
Yeniden bir dizi kurşun sesi geliyor. Lakin bizim olduğumuz tarafa değil. İnsanların üzerine.
"Ben nişanlı değildim! Vallahi, bak Allah'ın adı üzerine yemin ediyorum. O zaman nişanlı değildim. Yalnızca o gün, öyle söylemek zorunda kaldık. Abim için."
"Ah. Bir de yalan söyleyerek beni kandırdınız, ha! Sen namuslu ayaklarına yatan, aptalın tekisin. Şimdi derhal, o tutuklunun üzerinden çekil! Yoksa seni bir ölü olarak yanımızda götürmek zorunda kalırım."
Belinden bir silah çıkarıyor. Alnıma doğru tutarak, tehditler savuruyor. Söylediğinin üzerine gitmekten başka çarem kalmıyor. Deli gibi korkuyorum. Rabbimden eman taleb ediyorum.
"Yapamazsın. Sen beni öldüremezsin, Macid. Öylece kıyamazsın."
Öğürerek kusmak istiyorum. Başımı silahın ucuna dayıyorum. Gözlerimi gözlerine dikiyorum.
"Beni bu şekilde vazgeçiremezsin. Sana öyle şeyler yaparım ki, ölmek için yalvarırsın. Bu söylediklerine pişman olursun."
Gözlerimi sımsıkı yumuyorum. Gözyaşlarım akıp, gidiyor. Macid, silahın emniyet kilidini indiriyor. Bu şekilde ölmek istemiyorum. Şimdi değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZMİHLÂL (Suriye Devrimi)
SpiritualBaşlarını iki yandan tutarak sırayla alınlarından öpüyorum. "İkinize de birer buse bıraktım... Şehadet çiçeği busesi." Muaz şakağımdan öpüyor. Zeyd de diğer taraftan öptüğünde gülümsemem genişliyor. "Biz de sana birer buse bıraktık... Mücahede çiçeğ...