15.BÖLÜM:"ŞİİR YÜREKLİ SERÇE"

764 94 451
                                    

Multimedya Suriye, Humus;

🌾Jannah Jannah🌾
-
Wasfi Massarani, Abdulbasit Sarut

●●●

"Jannah, jannah, jannah! Valla, ya vatanna (Allah'a yemin olsun ki, vatanımız cennettir. Cennet, cennet.)! Ya vatan, ya habayyeb (Ey vatan, ey sevgili)! Hatta narek jannah (Hatta ateşin bile cennettir)!"

Onun sesini duyuyorum. Şarkı söylüyor. Sen ciddi misin? Başımı hızla kaldırıyorum. Sırtına doğru salınan bayrağın uçlarını boynunda bağlamış. Arkadaşlar arasında neşid söylediğini duymuştum. Lakin kulaklarım ilk defa şahit oluyor. İnsan sayısı artarak kalabalıklaşmış. Dudaklarımı kıpırdatarak ona eşlik ediyorum.

"Jannah... Jannah jannah. Valla, ya vatanna..."

Kollarımı demir korkuluklara yaslayarak, rüzgardan dalgalanan saçlarını izliyorum. Saçlarını jöle ile yapmış olmalı. Lakin kıvırcıkları bir bir isyan ediyor.

"Aişa abinler gidiyormuş. Kapıda seni çağırıyorlar."

"Tamam, geliyorum." diyerek ayaklanıyorum. Abimlerin yürüyüşe katılmamış olmasına şaşırmıyorum. Aşağıya inerek katılmak istesem de Mahmud abim yanımızdayken pek mümkün görünmüyor. Çıkarken Besime ile karşılaşıyorum.

"Ben eve gidiyorum, Besime. İstersen sen de gel."

"Yok, Allah razı olsun. Ben biraz daha buralarda duracağım. Yüreğim öyle hızlı çarpıyor ki. Her rüzgâr estiğinde, Musab'ın kokusu geliyor. Buralarda bir yerlerde sanki... Neyse, anneme selam söylersin. Allah'a emanet ol."

"Sen de canım." Abimle kavuşamayacağını anlaman duasıyla.

Kızlarla da vedalaşarak arabaya biniyorum. Ben daha selam veremeden Mahmud abim gaza basıyor.

"Yürüyüşe katıldınız mı?"

"Hayır. Nişanlın kadar aptal değiliz." diyor Mahmud abim. Sinirleniyorum. Onu savunma ihtiyacı hissediyorum.

"Bu aptallık değil. Cesaret."

Ağzını açacağı sırada telefonu çalıyor. Konuşmalarından Şam'daki iş yerinden geldiğini anlıyorum. Telefonu kapatarak babama dönüyor.

"İzin sürem dolduğu için işe çağrılıyorum. Yarına kadar gelmezsem, eşyalarımı toplamaya gelecekmişim."

Bizi bırakacak mıydı, yani. Ah. Yaşamak ne garip.

Eve gider gitmez eşyalarını topluyor. Zehra  ablam ve Zeynüşşam yolculuk için hazır değiller. Duygulanan annemin elini öpüyor.

"Vah evladım. Benim koca tosunum. Bir arada olamadık. Musabımdan sonra yarama merhem gelmiştin. Şimdi yeni doğmuş evladından, biricik anandan uzak kalacaksın. Tek başına ne yer, ne içersin? Çamaşırlarını nasıl yıkarsın? Biz sana buradan mazot parası yollarız. Hafta sonları çıkıp gel, yavrum. Kıyafetlerini de bir torbaya doldur. Burada Aişa yıkar."

Ah, tabi. Aişa'nın işi ne, gücü ne? Bir de Şam'dan çamaşır getirin. Onları da ben yıkarım.

"... Biraz daha fedakar bir hatun alaydın, yeni doğum etmişim demezdi. Kocam bensiz ne yapar, ya başka karı alırsa korkusuyla sana sahip çıkardı. Zamanında lafım dinlenmedi ki."

Anneme göre Zahra abla yetersiz bir gelindi. Aslında olan Mahmud abimin zor bir adam olduğuydu.

Mahmud abim erkek kardeşlerine sarıldıktan sonra Nur'u yanına çağırıyor. Nur ise baygın gözlerle kapının önündeki merdivenden ona bakıyor.

İZMİHLÂL (Suriye Devrimi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin