17.BÖLÜM:"YORGUN ÖMÜRLÜ SERÇE"

824 84 792
                                    

Multimedya Musab ve Abdurrafi;

🌾يا يوم لا تبكي بيوم🌾

●●●

"Bu şey gibi... şey..."

"Hel mevt (Ölüm mü)?"

"Hayır, daha çok... hicret. Hicret olabilir."

"O kadar manidar değil. Humus'u bırakmak, sokaklarında oynadığım şehrimi, arkadaşlarımı, doğup büyüdüğüm evi, sevdiklerimi... yalnızca çok zor."

"Bence direk Abdurrafi'yi de. Sözde zorla nişanlandın. Şimdiki haline bak. Sevdiklerimi derken bile gözlerin parlıyor. Lakin senin adına çok üzülüyorum. Musab'a karşı duyduğum özlemi anlayabileceksin. Yüreğinde hep bir ağırlık olacak, şimdi ne yapıyordur diye sürekli düşüneceksin, her baktığın şeyde anlamsızca onu anımsayacaksın, başlarda ismini telafuz edemeyeceksin sonra alışacaksın. Yokluğuna alıştığın için kendine kızacaksın. Zor olacak, velhasılkelam. Çok zor olacak."

"Teselli için Allah razı olsun. Yüreğime su serptin."

"Senin tesellilerini aratmamaya çalışıyorum. Gerçi o levele kolay kolay çıkamam ama."

Beraberce gülüyoruz. Ya da gülmeye çalışıyoruz. Naneli çayımdan içiyorum. Bombillamı (otlu çayları içerken kullanılan ucu süzgeçli pipet) ağzımdan çekerek ayaklanıyorum. Şam'a gideceğim zaman hazırlayıp boşalttığım valizi ayağımla itiyorum. Dolabın kapağını açarak içindeki poşetleri karıştırıyorum. Musab abimin kepinin olduğu poşeti buluyorum. O sırada başka bir torba gözüme çarpıyor. Yengemin verdiği poşet.

Poşetin ağzını açarak içine göz atmak istiyorum. Lakin yengemin tek başıma açmam gerektiğini söylemesi aklıma geliyor. Kepin olduğu poşeti alarak dolabı kapatıyorum.

"Bu Musab abimin şapkası. Bayram namazlarında, cumalarda ya da anlamlı günlerde taktığı yeşil takke. Sende kalsın.. Tesellilerimin seni böyle üzdüğünü bilemezdim."

İnsan başa gelmedikçe anlamıyor. Sarılıyoruz. Ancak kısa sürüyor. Besime ayrılarak heyecanla kepi çıkartıyor. Başörtüsünün üzerinden başına geçiriyor. Küçük aynanın önüne geçerek ellerini kepe atıyor.

"Bu takkesini çok severdim, Aişa. Bayram sabahlarında, babamlarla beraber namaza gidecekleri zaman camda dururdum. Utanarak onu izlerdim. O da utanarak cama bakardı ama hemen sonra bakışlarını kaçırırdı. Bazen bu takkeyi benden daha çok sevdiğini düşünürdüm. Sünnet görüşmesinde de bunu takmıştı, biliyor musun?"

"Biliyorum, biliyorum Besime... Sünnet görüşmesinde yanınızdaydım, biliyor musun?" diyorum dalga geçercesine.

"Ah. Öyleydi, değil mi? Ne yapayım, Musab'ın isminin geçtiği konularda heyecanlanıyorum. Hep onunla ilgili anılarımı anlatmak istiyorum.. Hani bir kere bahçede halı yıkıyorduk ya. O da bir şeyler atıştırmaya eve gelmişti. Doğru düzgün görmemesine rağmen defalarca,"Hakkını helal et, bacım. Hakkını helal et.." deyip durmuştu. Ben de,"Estağfirullah, akhi." diyordum. Ahh.."

Başımı duvara yaslayarak gözlerimi deviriyorum. Bir kere müsade edince susmuyor, onlarca defa dinlediğim şeyleri yeniden anlatıyor. Ne yaşanırsa yaşansın, bu hâle gelmeyeceğime eminim. Halep'teki halamları düşünüyorum. Neredeyse iki yıldır görüşmüyorduk. Apartman dairesinde kaldıkları için sıkıntı yaşayacağız gibi görünüyor.

İZMİHLÂL (Suriye Devrimi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin