Multimedya Khalidiye ve Bayada, ikisinin arasındaki cadde ise Humus kuşatmasının ilk habercisi Kahire caddesi (Sol altta İbni Khatib sokağını görebilirsiniz);
🌾سأرحل للعلا لا للدنية🌾
●●●
"Ben Khayrler'in küçük oğluyum. İsmim Muaz. Burada herkes bizi tanır. Aişa o adamın karısı değil. Bıraksana kızı."
Muaz yanımıza gelerek adamı itiyor. Kolumu kurtarıyor. Ensar'ı kucağına çekerek pazarcılara bakıyor.
"Kardeşim konuşsanıza. İbrahim amca, İlyas amca... Aişa nişanlı desenize. İstediğiniz kişiye sorabilirsiniz. Biz Khayrler'deniz."
Domates satan adam titreyen sesi ile konuşuyor.
"Evet... bunlar Khayrler'in çocukları. Genç adam doğru söylüyor. Hatta geçende biz bu kızı istemeye gidecektik. Ama nişanlısı varmış, dediler. İsmi.. Abdürrezzak? Yok, yok. Abdurrafi Ham-"
Abdurrafi'nin isminin teröristler listesinde olduğunu anımsıyorum. Muheberat ise bu isimleri zihinlerine iyi kaydetmiştir. Hemen lafını bölüyorum.
"Tamam, tamam işte o! Benim nişanlım. Hatta parmağımda nişan yüzüğüm bile var."
Elimi havaya kaldırarak sallıyorum. Başımı çevirdiğim bir noktada onu görüyorum. Utançla elimi indiriyorum. Birkaç pazarcı da desteklediğinde, muhaberat yalnızca adamı götürüyor. Adamın arkasından bakakalıyorum. Muaz abim kucağında Ensar ile elimi tutarak ilerliyor. Abdurrafi de arkamızdan geliyor. Muaz abimi sinirli gördüğüm nadir anlardan biri. Hızla yokuş yukarı çıkıyoruz.
Abdurrafi, Muaz abimin elindeki poşetleri alıyor. Bir defa bile bakışlarını bana değdirmemesine yanıyorum. İlerlemeye devam ediyoruz.
Bir silah sesi duyuyorum. Kulağımı acıtıyor. Muaz abim bile duruyor. Sesin geldiği yöne başımı çeviriyorum. Elindeki poşet kana bulanmış bir çocuk yokuş aşağı yuvarlanıyor. Poşetle yokuş aşağı kayarak oynayan çocuklar.
"Keskin nişancılar!" diyor Abdurrafi bağırarak. Kolumu tutarak çekiştiriyor. Bir binanın bahçesine giriyoruz. Tuğlalardan dolayı oyuk olan bir kısma sığışıyoruz.
"O çocuğa yardım etmeliyiz! Onu öylece bırakamayız."
"Sessiz olmazsan yardım edilmesi gerekenler biz olacağız. Ayrıca... Biraz önce nasıl yardım ettiğini gördüm, Aişa." diyor fısıldayarak. Abdurrafi'nin korkusunu derinlerde görüyorum. Bana bir şey olacak diye endişelenmiş miydi?
Muaz abim Ensar'ın başını tutarak konuşuyor.
"Ben Ensar ile beraber duvarın dibinden ilerleyeceğim. On dakika sonra ses gelmezse, siz de gelirsiniz."
Abdurrafi başını sallıyor. Abim kucağındaki kardeşim ile duvara sürterek koşuyor. O çocuğun yokuş aşağı yuvarlanışı zihnime geliyor. Yutkunuyorum. Girintide yere oturarak sırtımı duvara veriyorum. Bacaklarımı göğsüme çekiyorum. Aklımı kurcalayan görüntüleri yan yatırırcasına başımı dizlerime koyuyorum. Kendi vatanının sokağında, gülerek oyun oynayan bir çocuk. Elindeki kanlı poşet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZMİHLÂL (Suriye Devrimi)
EspiritualBaşlarını iki yandan tutarak sırayla alınlarından öpüyorum. "İkinize de birer buse bıraktım... Şehadet çiçeği busesi." Muaz şakağımdan öpüyor. Zeyd de diğer taraftan öptüğünde gülümsemem genişliyor. "Biz de sana birer buse bıraktık... Mücahede çiçeğ...