-15-

970 120 175
                                    

Aynada kendime baktıktan sonra biraz fazla oyalandığıma karar verip tuvaletten çıktım. Kapının yanında Finn'i görünce şaşırdım. Endişeli gözüküyordu. Gelip bana sarılınca daha da fazla şaşırdım. Hiçbir şey demiyordu. Sadece sarılıyordu. Kokusunu içime çektim. Bunu yapmam yanlıştı.

Beni ona daha fazla bağlıyordu. Ona hiçbir şey diyememek canımı yakıyordu. "Biliyorum birini sevipte karşılığını alamamak insanın canını yakıyor." dedi. Sanırım Aidan'dan bahsediyordu. "Onu sevmiyorum." diyince gözlerimin içine baktı. Bana böyle bakmasını sevmiyordum. Beni sevdiğini düşünmeme neden oluyordu. "Ama üzgünsün." dedi. O anda gelen cesaretle "Aiden'ı sevmediğimi söyledim. Kimseyi sevmediğimi değil." dedim.

"Ama haklısın. Bu gerçekten canımı yakıyor. Kalbimi paramparça ediyor." diye devam ettim. Benden biraz uzaklaştı ama gözlerini gözlerimden ayırmadı. "Kimi seviyorsun?" diye sordu. Sesi titremişti.

Hayır, Millie o senden hoşlanmıyor. Birazdan yine gidip Kathryn'e sarılacak. Onu öpecek. Gözlerimin dolmaya başladığını hissettim. "Unutmam gereken birini." dedim. İtiraf edemezdim ya. Zaten zar zor yeniden konuşmaya başlamıştık. Bu seferde onu sevdiğim için kaybedemezdim.

Çok kısık bir sesle "Yapma..." diyince onu anlamaya çalıştım. Yoksa onu sevdiğimi o da anlamış mıydı? "Doğum günümde ne olduğunu gerçekten hatırlamıyor musun?" diye sordu. Sanki hatırlamamı istiyordu ama benim zihnimde hiçbir şey canlanmıyordu.

"Neyi hatırlamamı istiyorsun ki?" dedim. Beni bir yere doğru çekince geldiğimiz yere baktım. Malzeme odası gibi bir yerdi. Olacaklar nedense umrumda değildi. "Hani hep neden diye soruyordun ya. O geceyi hatırla Millie. Hatırladığın zaman cevabını alırsın." dedi. Alan çok sıkışıktı ve biz fazla yakındık.

"Korkaklık yapma. Direkt söyle işte." dedim. Amacım onu gaza getirmekti. Yoksa Finn hayatta sakladığı bir şeyi söylemezdi. Elimi göğüsüne koydum. "Söyle lütfen. Kaç zamandır merak ediyorum, bunu sende biliyorsun." dedim. Nefesini elbisenin açıkta bıraktığı her yerde hissedebiliyordum. Bu kalbimin daha da hızlı atmasına neden oluyordu. Beni şaşırtansa da onun kalbide hızla atıyordu. Bunu hissedebiliyordum.

"Kendine itiraf edebildin mi?" diye sorunca ilk başta anlamadım ama sonra o geceyi hatırlamaya başladım. Finn'in sesi kulağımda yankılandı. "Bende seni seviyorum..." Benim onu sevdiğimi biliyordu. Beni sevdiğini iddia ediyordu ama bir yandanda başkasıyla birlikteydi. Sanki geçecekmiş gibi kafamı sağa sola sallaya başladım.

"Sen... Sen beni sevmiyorsun. Senden nefret ediyorum. Madem seni sevdiğimi biliyorsun niye ilişkini gözüme sokuyorsun." diye bağırmaya başladım. Eliyle ağzımı kapadı. "Çünkü bende yeni hatırladım." diyince yeniden gözlerinin içine baktım ona inanmak istiyordum.

"O zaman dur artık. Yapma daha fazla çünkü canım yanıyor." Elini alıp kalbimin üstüne koydum. "Paramparça olmasının tek sebebi sensin." dedim. "Yapamam." diyince yaşadığım hayal kırıklığımı nasıl tarif edeceğimi bile bilmiyordum. "Söz veriyorum anlatacağım. Sadece bana biraz zaman..." derken elimi ağzına götürdüm.

"Senin sevgi dediğin şey sevgi falan değil. Resmen bana acı vermekten hoşlanıyorsun ama biliyor musun? Artık bitti. Görüceksin Wolfhard seni öyle bir unutacağım ki. Kalbimin ilk defa böyle atmasını, ilk defa biriyle birlikte olmak istemeyi, ilk defa sevmeyi hatta senin hatırlamadığın ilk öpücüğümü bile unutacağım." dedim. Gözlerimden akan yaşlar yanaklarımı ıslatıyordu. Ellerini yanaklarıma getirip bana yaklaştı.

Dudaklarımız birbirine değiyordu ama bu öpüşmek değildi. Niyeti neydi bilmiyordum ama bu resmen beni aşağılamaktı. "Sakın bir daha bana yaklaşma." diyip onu ittirdim. Bulunduğumuz yerden çıkıp geri tuvalete girdim.

Belki burada saatlerce ağlayabilirdim ama yapmamalıydım. Onun için dökülen her damla yaş boşunaydı. Yanağımı son bir kez elimin tersiyle sildim. Onu gerçekten unutacaktım. Kendimi o kadar kullanılmış hissediyordum ki. Onun için diğer kızlardan hiçbir farkım yoktu. Kendime zarar vermek istedim ama bu aptallıktı. Onu daha fazla mutlu etmeyecektim. Resmen çektiğim acıdan zevk alıyordu.

Bozulan makyajımı düzelttikten sonra gözlerime baktım. Her zaman ki gibi kıpkırmızıydılar. Çantamı biraz karıştırdıktan sonra içine neden koyduğumu bile bilmediğim göz damlasını gözüme damlattım. Gözlerim beş dakikaya toparlardı.

Bu şehri artık bende sevmiyordum. İlk fırsatta kaçmak istiyordum. Aklıma bir şarkı sözü geldi. Bana anılar ver bu şehri seveyim. Bizimkisi ise tam tersiydi. Onun bana verdiği anılar benim bu şehirden nefret etmeme neden oluyordu.

Tuvaletten çıktım ve masaya gitmeden önce durdum. Salon tamamen camdan yapılmıştı. Bu yüzden köşede kimsenin olmadığı bir yerden gidip dışarıya baktım. Herkes bu şehrin kalabalığından nefret ederdi. Normal de kalabalıktan nefret ederdim ama geceleri hiç sönmeyen ışıklar, farklı hayatlar hoştu.

Acaba biriyle yer değiştirme şansım olsa bunu kimden kullanırdım diye düşünürdüm hep ama sonuç hep aynıydı. Belli bir noktada tıkanıyordum. Mükemmel hayat yoktu. Hayat zorlukları aşmak demekti. Bir çok insanın yanında bu hüzünüm belki de hiçti.

Çantamdaki aynadan son bir kez gözlerime baktıktan sonra geri masaya oturdum. Kimse bir şey demiyordu. Sessizliği bozansa Kathryn'in sesi oldu. "Tuvalete düştün sanmıştık." Aynen tuvalete düştüm. Ona karşı hiçbir tepki vermedim.

Aslında başından beri ondan hoşlanmamam benin hatamdı. Onun bir suçu yoktu. Hepsi Finnle ilgiliydi. İki dakika sonra Finn de masaya geldi. Onun geldiğini hissedince ona bakmak için dans eden insanlara baktım.

Gözlerime yaşlı bir çift takıldı. Birbirlerine öyle güzel bakıyorlardı ki gözlerinin ışıltısını çok uzaktan bile görebiliyordunuz. Sanki gerçek sevginin gözle görülebilir olduğunun kanıtı gibiydiler. Adam kadının alnına minik bir öpücük kondurdu. Kadının yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. Onlar milyonda biri bulmuşlardı. Gerçek sevgiyi bulmuşlardı. Benimde yüzüme bir gülümseme yayıldı.

Sophia ve Wyatt kalkmak için izin istedikten sonra masaya baktım. Jaeden ve Lilia birlikte sohbet ediyorlardı. Her kötü olayın iyi bir yanı vardı. Bu yemek benim için kötü olsada onlar için iyi olmuştu.

Finn'e bakmak istiyordum ama bakamadım. Hem bakarsam gözlerim dolardı. Noah "Tatlı ister misin?" diye sorunca ona döndüm. "Hayır, teşekkür ederim." diyip geri dans edenlere bakmak için döndüğümde eğilmiş bir Aidanla karşılaştım.

"Benimle dans etmek ister misin?" diye sordu. Sonrada ayağa kalkıp elini uzattı. Normalde kabul etmezdim ama sadece şu an bu masadan kalkmak için bahane istiyordum. Elini tutup kalktım.

Beni dans edenlerin ortasına getirdi. Ellerini belime koyunca bende ellirimi boynunda birleştirdim. "Biliyorum çok salakça bir hata yaptım. Şu anda nezaketen benimle dans ediyorsun ama ben eğer sende istersen ikinci bir şans istiyorum." dedi. Biraz nefeslendikten sonra "Aslında eskisi gibi olmak demeliyim. Öyle güzel vakitler geçirmek istiyorum. Kabul ediyorum başta babamın zoruyla geldim ama gerçekten seninleyken çok mutluydum." diye devam etti.

Ne olursa olsun başkasını severken onunla konuşmam onu kullanmak olurdu. Ayrıca Aiden'a güvendiğimi söyleyemezdim. "Bende seninleyken çok güzel vakit geçirdim. Bunu kabul ediyorum ama gerçekten kırıldım. Bu yüzden eskisi gibi olmak istediğimi sanmıyorum." dedim.

Finnle göz göze geldik ama hemen gözlerimi kaçırdım. Aiden beni geri masamıza götürdü. "Dans için teşekkür ederim." diyip gülümsedi. Bende ona gülümseyerek karşılık verdim. Kulağıma eğilip "Ayrıca eğer fikrin değişirse ben hep buradayım." dedi.

Finn öksürmeye başlayınca herkese "İyi geceler." dedikten sonra yanımızdan ayrıldı.

.

Jack olayından sonra Aiden'a acayip ayar oldum. Hikayede hiçbir şekilde yer alsın istemedim. Jack benim kırmızı çizgi.

Ayrıca bir önceki bölüm biraz az okundu okumayı unuttuysanız okumayı unutmayın.

Hadi ben kaçtım. İyi okumalar :)

1051 kelime

inheritors | fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin