-4-

1.1K 126 64
                                    

"Millie artık zorluk çıkarma hadi!" diyince Finn'e baktım. Romeo da beni tutup kaldırdı ve Finn'e "Şu an sana neden güvendiğime dair en ufak bir fikrim yok ama babasıyla tartışmasını istemiyorum. Ona dikkat et, tamam mı?" dedi. Sonrada Finn'in beni tutmasına izin verdi. Finn kafasını salladı. Bu sırada Lilia ve Romeo da benim arabama bindi. Noah arkasından "Arabayı ben aldırırım." diyince de eliyle onaylamakla yetindi. Finn benim arabanın arka koltuğuna oturmama yardım ettikten sonra kendisi de yanıma oturdu. Jaeden sürücü koltuğuna yanına da Noah oturdu. Demek ki Jaeden'ın arabasıydı. Noah "Niye bu kadar içtin?" diye sorunca gülüp ona baktım. "Niye olucak? Benim sizden başka derdim mi var? Aa bir de babam vardı, özür dilerim ama yinede şu anki derdim sizsiniz." dedim. Noah ve Jaeden gülmeye başladılar. Finn " Jae, bizim otele götürsene bizi." diyince Jaeden tamam anlamında bir işaret yaptı. "Bende eskiden Jae derdim. Ne günlerdi!" dedim. Finn bana çok ters bakıyordu. "Ne var be! İlk defa mı sarhoş, üzgün insan görüyorsun?" diyince sanki uzun zamandır içinde tutuyormuş gibi güldü. Kelimelerim şu an sanki beynimin süzgecinden geçmeden ağzımdan çıkıyordu.

Kafamı cama yasladım. Bu şehirin kalabalığını, ışıklarını seviyordum. Telefonum çalınca zar zor buldum ve kulağıma götürdüm. "Efendim aşkım." diye açtım. Tabiki Sophia'nın "BİZ WYATTLA ÇIKIYORUZ VE BEN NE YAPACAĞIMI BİLMİYORUM." diye bağırmasını beklemiyordum. "Aşkım ben nereden bileyim? Sana tek diyeceğim nikahına çağır beni sevgilim, istersen şahidin olurum senin. Bu adam kim diye soran olursa eski bir tanıdık dersin sevgilim." diyince gülmeye başladı. "Sen neredesin?" diye sorunca şaşırdım. Aklıma arabada olduğum sonradan geldi. "Arabada." dedim. Sophia da şaşırmış olmalıydı çünkü susuyordu. "Ben sana sonra anlatacağım. Sen de şimdi evine git ve uslu uslu otur tamam mı?" diyince yine gülmeye başladı. "Komik bir şey mi var? Ben sadece bir abla olarak görevimi yaptım. Şimdi git ve uyu. İyi geceler." dedim ve telefonu suratına kapadım. Kafamı tekrar cama yasladığımda haraket etmediğini gördüm. Gelmiştik herhalde. Finn gelip kapımı açtı. "İyi geceler." dedikten sonra indim ama az kalsın yere düşüyordum. Neyseki Finn beni tuttu ve kucağına aldı. Kapıyı kapattı ve otele girdik. "Ben kendim yürüyebilirim." diyince tek kaşını kaldırıp bana baktı ve yine güldü. "Sen hep gül tamam mı?" dedim. Şaşırdı yine de bir şey demedi. Resepsiyona uğramadan asansöre bindik. "Oda almadık." dedim. Bana bakmadan "Zaten hep kullandığım bir oda var." dediğinde midem hareketlenmeye başladı. "Bu iğrenç." demekle yetindim. Asansörden indik ve sağa döndük.Bu katta ki odalar şehrin en güzel manzarasına sahip odaları vardı. Durduk, kartı okuttu ve içeri girdik. Işığı açmadan beni yavaşça yatağın üstüne koydu. Kalkacakken onu bileğinden tuttum. "Biraz konuşsak?" dedim. Kendine yanımda biraz yer açtı ve oturdu. Yattığım yerden kalktım ve omuzuna kafamı koyup manzaraya baktım. Belki bir kaç dakikalığına da olsa eskisi gibi olmak istedim. "Bu şehri nasıl sevdiğini anlamıyorum. Ben fırsatım olsa kaçmak için tek bir saniye bile beklemezdim." dedi. New York'tu burası. Işıklarını, yüksek binalarını hatta bazen kalabalığını bile seviyordum. "Bilmiyorum ki. Sokağa çıktığımda o kalabalıkta bir sürü farklı hayatı görmek hoşuma gidiyor. Bazen de üzülüyorum ama yine de seviyorum. Sen neden kaçmak istiyorsun ki? Burası sana hiç mi güzel bir şey katmadı?" diye sordum. Biraz düşündü ama cevap vermek yerine "Hiç normal bir hayatın olsun istemedin mi?" diye sordu. "Tabi ki istedim. Babam beni gerçekten sevsin istedim ama o bana sanki onun ölümünün habercisiymişim gibi davranıyor. Belki de bu şirket olmasa böyle düşünmezdi." dedim.

Bu sırada kokusu parfümü biraz bastırsada içime doluyordu. Saçlarını çok özlemiştim. Tedirgince "Saçlarına dokunabilir miyim?" dedim. Sanırım buna o da şaşırmıştı çünkü "T-tamam." dedi.

Elim kıvırcık saçlarında kaybolmuştu. "Eskiden nefret ederdin." dedim. Biraz düşündükten sonra "Aslında çok hoşuma gidiyordu ama sen gıcık olunca çok şeker oluyordun. Bende bu yüzden izin vermiyordum." dedi. İstemeden "Beni bırakma. Yarın yine seni kaybetmek istemiyorum. Eskisi gibi olalım istiyorum. Lütfen Finn." dedim. Sesim çok kırılgan çıkmıştı. Bana dönüp sarıldı. "Üzgünüm Mills." dedi. Bana sadece o Mills dese yeterdi. "Gerçekten benimle konuşman için yarın bunların hiçbirini hatırlamamam mı gerekiyordu?" diye sitem ettim. "Belki de." diyip güldü. Bugün ne çok gülmüştü.

Yatağa uzandım. O hala oturduğu yerden bana bakıyordu. "Geçen gün 'Yapacaklarım için özür dilerim dediğinde bu kadarını yapacağını tahmin etmemiş.' dedin ya neyi kastediyordun?" diye sordu. "Aramız bozulmadan önce bir gün çok sarhoştun hatırlıyor musun? İşte o gün seninle otele geldik. Sende bana 'Yapacaklarım için özür dilerim. Bir iki hafta içerisinde benden nefret edeceksin.' dedin. Evet bence sen bunun için çabaladın ama ben senden hiçbir zaman nefret etmedim. Sonra..." sustum. Ne olduğunu merak ediyordu ama o kadar içmeme rağmen yine de söyleyemedim. "Benim uykum geldi." diyip gözlerimi kapadım. Bir süre sonra uyuduğumu sandı sanırım çünkü ellerini saçlarımın üzerinde gezdirmeye başladı. Bende kendimi uykunun kollarına bıraktım.

.

Bugün diğerlerini ekip birlikte buluşmuştuk. Avm de kıyafet bakıyorduk. Hiçbiri benim yanımda kız meselelerini konuşmaktan çekinmezlerdi ama ben kızsal mevzuları sadece Noahla konuşabiliyordum. Bu biraz garipti. Noah elindeki elbiseyi bana uzatıp "Peki, buna ne dersin?" dedi. Elbise gerçekten çok güzeldi. Hem de tam benim tarzımdı. Noah her zaman iyi bir zevke sahip olmuştu. "Tamam o zaman ben artık beğendiklerimizi denemeye gidiyorum." dedim ve kabine gittim. İlk önce en son beğendiğimiz elbiseyi denedim. Kabinden çıkınca Noah bir ıslık çaldı. "AMAN TANRIM! Çocukluk arkadaşım olmasan iki saniye beklemez yazardım. Çok güzel oldu." diyince gülmeye başladım. "Mills sahi. Sen gerçekten çok güzel bir kızsın, neden hayatına kimseyi almıyorsun?" diye sordu. Bu sorunun cevabını bende bilmiyordum. Yaşıtlarımdan galiba bu konuda farklıydım. "Senin bir erkek için yakışıklı veya en azından hoşmuş gibi bir sıfat hiç duymadım." diye devam etti. Bende "Size diyorum ya şapşal." dedim. "Bizden mi bahsediyorum ben! Bak eğer kızlardan hoş..." diyince sözünü bitiremeden kestim. "Noah ne saçmalıyorsun! Sadece ben galiba sırf tipini beğendiğim biri hayatımda olsun istemiyorum. İçim kıpır kıpır olsun, kelebekler uçsun istiyorum. " dedim. Bu sırada diğer kıyafetleri denemek için yeniden kabine girmiştim. O da "Peki hangi tip insanlardan hoşlanıyorsun?" diye konuşmaya devam etti. "Bilmem belli bir tipi yok. Sadece görünce yakışıklı veya değil diye düşünüyorum." dedim.

Şu anki elbisem beyazdı ve vücudumu komple sarıyordu ve birazcık kısaydı. Noah yanımdan "Kızım sen bizi katil mi ediceksin?" diye bağırınca ona döndüm. "Birlikte seçtik bunu Noah." derken beni hiç dinlemeden "Fotoğrafinı çekip bizimkilere atayım da gör sen." dedi ama fotoğraf çekmek yerine görüntülü aradığını bilmiyordum ve hala aynaya bakıyordum. "Bence gayet güzel." dedim. Jaeden biranda "Yuh o kız Millie mi? Yarım saattir taş gibi kız diye en best kankimi bana kestirtiğine inanamıyorum Noah." dedi. Noah'ın yanına gidip oturdum. Jaeden ve Finn büyük ihtimalle biz aramadan önce oyun oynuyordu çünkü Finn kafasına şu an oyun konsoluyla vuruyordu.

Benim geldiğimi görünce durup "Millie, güzelim çok güzel olmuşsun şimdi çıkar şunu." diyince kendime hakim olamayıp güldüm. Sonrada "Noah benimde artık erkek arkadaşım olması gerektiğini söyle..." diyemeden Finn Noah'a sövmeye başlamıştı. En sonunda "Neyse o elbise yok. İstersen her türlü birini bulabilirsin. " dedi ve telefonu kapadı. Noah bana bakıp "İyi ki abin falan değil." dedi. "Haklısın." diyip kabine geri gittim.

.

Buraya da böyle bir anı bırakayım dedim. Oy ve yorumları her zamanki gibi bekliyorum. Bir de artık oya göre mi bölüm atsam diye düşünüyorum ama emin değilim.

1146 kelime

inheritors | fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin