-19-

995 119 148
                                    

Jaeden  dışarıdan "Sen aptallık yapmayı bırakıp Millie'ye her şeyi anlatana kadar o odadasınız." diye bağırdı. İkimiz  de burada olmak istemiyorduk. Yan yana olmak istemiyorduk. Sesim titreyerek çıksada "Burada olmak istemiyorum. Beni buradan çıkarın." dedim. Kapıya dayanmış bizi çıkarmalarını bekliyorduk. Noah "Üzgünüm buna mecburuz." dedi ve ardından ayak sesleri duyuldu. Gitmişlerdi.

Aynı andan kapının kenarına çöktük. Onunla konuşmak veya onu dinlemek istemiyordum. Bana zarar veriyordu. "Eninde sonunda bizi buradan çıkaracaklar." dedi. Elini elimin üstüne koyunca hemen çektim. "Ne bok anlatacaksan anlat. Bizde buradan çıkalım çünkü burada durmak istemiyorum." dedim. Kalkıp koltuğa oturdum.

"Niye hiçbiriniz anlamıyorsunuz? Anlatmam sandığınız kadar kolay değil." dedi. Histerik bir kahkaha attım. "Kolay olduğunu düşünmüyorum. Hakkım olduğunu düşünüyorum." dedim. Biraz daha orada oturdu. Bir süre sessizlik oldu ikimizde hiçbir şey demedik.

Sonra kalkıp yanıma oturdu. "Gerçekten senden saklamak istediğimi falan mı düşünüyorsun? Saklamayı bende istemiyorum. Öğrenmeyi bile istememiştim." dedi ve gözleri doldu.

Neden hiçbir şekilde ona kıyamıyordum? Onun yerine ağlamayı tercih ederdim. Sonuçta gözyaşlarım sonsuzdu ve sonsuza bir ekleseniz de bir şey değişmezdi. İstemeden yanağındaki yaşı sildim. Biranda beni kendisine çekti.

Kafasını omzuma koydu. Gözyaşlarını tenimde hissedebiliyordum. Ona sinirli kalamamak benim en büyük zaafımda. Hayır, benim en büyük zaafım oydu. Ellerimi saçlarına götürdüm. Sarılabileceğimiz en sıkı şekilde sarılıyorduk.

Kendini geri çekince gözlerimiz buluştu. Benimde gözlerim dolmuştu. "Gerçekten bilmek istiyor musun?" diye sorunca sadece kafamı sallamakla yetindim. Uzun bir süre yüzüme baktı. Sanki hala kararsız gibiydi. Ellerimi tuttu ama bu sefer geri çekmedim. Sanki benden güç alıyormuş gibi hissettim. "Ama sözümü kesme tamam mı?" diyince yine sadece kafamı salladım.

"Hani hatırlıyor musun? Biz dokuzuncu sınıftayken yine şirketin bir partisi olmuştu. O gün yine birlikte dans etmiştik ama... Ama o gün çok farklıydı. Sen dans ederken bana o kadar güzel güldün ki. Biranda kalbime engel olamadım. Sanki senin gülüşün kalbimdeki tüm kilitleri çözmüştü. İlk başta kabul etmek istemedim. Saçmaladığımı düşünmek istedim ama olmadı Mills.

Kim seninle yakın olursa ondan daha yakın olmak istedim. Kim sana bakarsa seni ondan kaçırmak istedim. Sadece benim ol istedim ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Bazen senin de bana karşı bir şeyler hissettiğini düşünüyordum ama korkuyordum. Arkadaşlığımızı kaybetmekten, senin gülüşünü kaybetmekten korkuyordum.

Yinede her şey boka sarmaya devam ediyordu. Sen hariç herkes sanki sana karşı olan hislerimi biliyordu. Bir gün babam bana bir adres verdi ve oraya gitmemi söyledi. Ben o gün öğrendim, şirket asla bizim sandığımız kadar masum bir yer değildi. Girdiğim yerde içerisi kan ve ter kokuyordu. Bana ikimizden birinin bu düzeni bilmesi gerektiğini söylediler. Sonra da sana karşı olan hislerimi bildiklerini. Biran da kendimi saçma sapan bir durumda buldum.

Şirketin geleceği için bunun asla ama asla olmaması gerektiğinden, senin beni zaten sevmeyeceğini, eğer istediklerini yapmazsam bizi tamamen ayıracaklarını söylediler. Bu öyle alelade bir tahdit değildi. Onlar bizim ailemiz değildi sanki. Yemin ederim kendi umrumda değildim ama sana bir şey yapmalarına dayanamazdım. Senin de bunları görmeni istemedim.

Sana dememişlerdi çünkü sen her zaman savaşırdın. Ne pahasına olursa olsun savaşırdın, ne olursa olsun olanlara karşı çıkardın, beni bırakmazdın ama ben senin kadar güçlü değildim. Seni tamamen kaybetmektense uzaktanda olsa görmeyi kabul ettim. Biliyorum, çok kalbini kırdım ama mecburdum Millie."

Derin bir nefes aldı. Yanağıma akan yaşları sildi. Onun da sesinden ne kadar üzgün olduğunu anlayabiliyordum. Bunca zamandır onu suçlamıştım ama nereden bilebilirdim ki?

"Ama ben bunları kaldırabilecek güçte değildim. Sen sanki doğduğum gün bana verilmiş bir melek gibiydin. Daha önce sensiz hiç kalmamıştım. Sevdiğim kız için en yakın arkadaşımı feda etmiştim. Bir yakın bir uzak davranmamın sebebi buydu belkide. Sonra... sonra bir gün Noah ve Jaeden bunun nedenini merak ettikleri için beni hir yere götürdüler. Tuvalete gittiğimde oradaki çocuklardan biri anlarsın bir şeyler satıyorlardı. Bende almak istedim ama bizimkilere yakalandım. Onlarda böylece öğrenmiş oldular.

Beni yalnız bırakmak istemediler. Bıraksalardı kaybolurum diye düşündüler ama ben zaten sen yokken kaybolmuştum. Ama onlar olmasaydı gerçekten ayakta kalamazdım.

Ne olursa olsun senden uzaklaşmam gerekiyordu. Kalbini kırdığımı bile bile o gün koridorda o sözleri söyledim. Yanağından akan gözyaşını hala hatırlıyorum. Yemin ederim ki hiçbiri gerçek değildi. Bir insan nasıl senden sıkılabilirdi ki?"

diyip güldü. Hüzün dolu bir gülümsemeydi. Parmakları elimdeki yaranın üstünde dolaşıyordu. Sonra kendine çekip öptü. Diğer eli hala diğer elimi tuttuyordu. Biz bunları yaşamak için ne yapmıştık?

"Onlar yüzünden koca iki yılım çöp oldu.  Sarhoş olduğun gece yanında uyurken bir buçuk yıldır ilk defa huzurlu bir şekilde uyuyabilmiştim. Sana bir yandan sarılmak isteyip bir yandan soğuk davranmak zorunda olmak beni bitiriyordu. Sonra beni öptüğünde doğum günümü hatırladım. Beni sevdiğini söyleyişini, beni öpüşünü unutmak istesem de nasıl unutabilirdim ki?

İşler bu sefer daha da zorlaştı. Artık beni sevdiğini de biliyordum, sen kendine itiraf edemesen de biliyordum işte. Yine de biz birlikte olamazdık ki. Her gülüşümüzün bedelini ödetirlerdi bize. Sana bunu nasıl yapabilirdim ki?

Millie ben seni çok seviyorum. Sana bir şey olmasına dayanamazdım, dayanamam. Şimdi söyle bana her şeyi anlattım. Ne değişecek? Biz yine birbirimizin olamayacağız." dedi ve sustu.

"Finn, bütün bu yükleri tek başına kaldırmak zorunda değildin. Bana anlatabilirdin. Birlikte üstesinden gelebilirdik. En azından yanında olurdum." dedim. Kafamı bu sefer onun omzuna koydum. Ona olabildiğim kadar yakın olmak istiyordum.

"Sana söyleseydim, savaşırdın güzelim çünkü cesursun ama onlar bizden güçlü. Benim yüzünden başına bir şey gelseydi yaşayamazdım. Onun için seni kendimden uzak tutmayı denedim. Saçmaladım. Seninle sadece beş dakika da olsa konuşabilmek için seninle uğraştım. Belki de kalbini kırdım. Biliyorum bencilce ama ben sensizliğe dayanamıyordum. Özür dilerim ben senin kadar cesur değilim. Senin kaybetmeyi göze alacak cesaretim yoktu." dedi. Nefesini boynumda hissedebiliyordum. "Sabah her şey aynı olacak. Biz istesekte istemesekte böyle olucak. Sadece bir gece yanında olmama izin verir misin?" diye sordu. Saatlerce ağlamak istedim yinede kafamla onu onayladım.

Sonsuza kadar onunla  olmak istedim ama izin vermezlerdi. Haklıydı. İlk defa haklı olmamasını o kadar çok istiyordum ki. Bende onu kaybedemezdim. Kendimiz için değil birbirimiz için yapmak zorundaydık.

Yüzümü ellerinin arasına aldı. Dudaklarını yüzümün üzerinde gezdirdi. Sonrada öpmeye başladı ama bunu o kadar nazik yapıyordu ki sanki ben çok narin bir çiçekmişim gibiydi.

Bana tekrar sarılınca ikimizde uzandık. Son bir kez ona baktım. Şu an kimse umrumda değildi. Ne Kathryn ne ailem denen kişiler, hiçbiri umrumda değildi. Dudaklarımı onun dudaklarına bastırdım.

Bu bizim ilk ve son akşamımızdı. Gözyaşlarımızın tuzlu tadınını onun dudaklarından alabiliyordum. Belki de bir daha hiç öpemeyeceğim dudaklarına son bir kez baktım. Gözlerimi geri gözlerine getirdim. "Seni seviyorum Finnie." dedim. O da bana bakıyordu. "Ben de seni seviyorum Mills." dedi ve son bir kez yanağımdan öptü.

Beni daha fazla ağlarken görmesini istemedim. Arkamı döndüm. Beni kendine daha sıkı çekti. Bir daha bu kadar güzel uyuyamayacağımı bile bile uykunun kollarına bıraktım.

.

Ben geldimm. Umarım bölümü beğenirsiniz. Hepinizi çook öpüyorum. İyi okumalar diliyorum.

1075 kelime :)

inheritors | fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin