-30-

877 93 178
                                    

Beş Yıl Sonra

Yazar'dan

Finn ve Millie salonda birbirlerine sarılıp oturmuşlardı. Millie "Mezun olduğumuza inanamıyorum." diye fısıldadı. Millie'nin bunu demesi Finn'in gülümsemesine neden oldu. "Bunu hem bölüm hem okul birincisinin söylemesi garip oluyor." dedi. Millie de minik bir şekilde kıkırdadı ama aklından başka bir şey geçtiği belliydi.

Sonunda "New York'a dönmek istemiyorum. Orada bu kadar rahat olamayacağız." dedi. Aslında Finn de aynılarını düşünüyordu. Oradayken zaten bir yıl boyunca ilişkilerini saklamak zorunda kalmışlardı. Kolej onlar için bir kurtuluş yolu olmuştu. Finn "Yüksek lisans yapmaya ne dersin?" diye sordu. Millie ilk başta onun ciddi olup olmadığını anlayamadı ama yinede "Babamlar onların yanına gidelim diye gözümüzün içine bakarken mi? Çok mantıklı." dedi.

Finn göğsündeki kıza bir kez daha baktı. Onu gerçekten çok seviyordu. Onunla burada kalmayı hayatları boyunca o tuhaf ve saçma hayattan uzak kalmayı her şeyden çok istiyordu. Saçlarının arasına minik bir öpücük kondurduğunda kız kafasını kaldırdı. Çocuğu inceledi. Geçen onca zamana rağmen sevgisi azalmak yerine sanki her gün artıyordu. Aşkın kalıcı olmadığını söylerlerdi ama o en az ilk günkü kadar aşıktı ona.

Ellerini çilli yanaklarının üstüne getirdi. Parmakları çocuğun yanaklarında biraz oyalandı sonra da dudaklarını çocuğun dudaklarına bastırdı. Ayrıldıklarında Finn "Bir aydır bana anlarsın o anlamda çok uzak gibisin. Bir şey mi yaptım?" diye sordu. Sanki bunu sormayı uzun zamandır düşünüyormuş gibi bir havası vardı. Millie neyi kastettiğini anlamıştı, bunun nedenini kendisi de bilmiyordu ama Finn haklıydı. Yinede haklı olduğunu o anlıkta olsa kabul etmek istemedi. "Öyle mi?" diye sordu masumca bakmaya çalışarak. Finn onu kucağına doğru çekince hiçbir şey söylemeden ona uyum sağladı.

Millie Finn'in boyuna doğru eğildi ve oraya minik öpücükler kondurmaya başladı. Finn "Seni özledim." dediğinde yüzünde bir gülümseme oluştu ama ona bakmadı. Finn'in eli Millie'nin tshirtünün içine geçti. Doğum lekesine dokunduğunda kızın tüm vücudunun gerildiği hissetti. Bunun onun hoşuna gittiğini biliyordu. Sonunda elleri göğüslerine gelince "Millie..." diye fısıldadı. Millie kafasını kaldırınca göz göze geldiler. "Göğüslerin büyümüş." diyince Millie'nin gözleri fal taşı gibi açıldı. "Aferin Finn!" diyip ayağa kalktı.

Finn ağlıyormuş gibi yapıp "Gitme, bana bunu yapma!" dedi. Millie ise gözlerini devirmekle yetindi. Finn'in telefonu çalınca ikisininde dikkati sehpanın üstündeki telefonla buluştu.

Finn telefonla konuşmaya başlarken Millie çoktan mutfağa gitmişti bile. Hazırladığı bitki çayının demlendiğini düşündüğü için iki kupa alıp doldurdu. Bir tabak alıp dün akşam yaptığı kurabiyeleride koyduktan sonra hepsini tepsiye yerleştirdi. Son zamanlarda mutfakta çok fazla vakit geçirmeye başlamıştı.

Salona girince Finn'in "Tamam, ben ilk uçakla geliyorum." dediğini duyunca şaşırdı. Tepsiyi hemen sehpanın üzerine bırakıp Finn'in yanına gitti. Finn telefonu cebine koymuş eliyle duvara yaslanıp camdan dışarı bakıyordu. Millie kollarını ona sarınca bir saniye bile beklemeden ona sarıldı. Kafasını Millie'nin boynuna gömdü ve göz yaşlarını serbest bıraktı.

Belki babası ona sevgisini hiç göstermemişti, çok zor zamanlar yaşatmıştı ama ne olursa olsun onun babasıydı. Ona bir şey olmasını istemiyordu.

Tek söyleyebildiği "Mills, babama bir şey olsun istemiyorum." oldu.

.

Saat gece yarısına gelmek üzereydi. Finn ancak bu saatte uçak bulabilmişti. Millie "Benim seninle gelmemi istemediğine emin misin? Yanında olmak istiyorum." dedi. Finn burukça gülümsedi. O da kızdan hiç ayrılmak istemiyordu ama tek gitmesi daha doğru olurdu.

inheritors | fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin