Yirmi Dört

975 117 14
                                    


Wooyoung odasına girdiğinde San'ı kendi yatağında yatarken gördü.

Yatış pozisyonu boynu için acı verici duruyordu.

Woo'nun kalbi tekledi.

"Küçük bir kedi yavrusu gibisin."

Gri Saçlı, sevgilinin yüzüne odaklandığında bir saniyeliğine dünyanın geri kalanını unutmuştu.

Sonuçta Wooyoung'un 'ben-sert-ve-korkutucuyum' imajını bir günde yerle bir eden San'dı.

Sonucu her ne olursa olsun San'ı koruma dürtüsünü hissetti.

Onu güvende hissettirmeli ve mutlu etmeliydi.

Bir daha onu ağlarken görmek istemiyordu.

Wooyoung düşüncelerinden kurtulmak için başını salladı.

"Sannie.. uyan."

"Beni yalnız bırak. Sana kızgınım."

"Ama benim yatağımda uyuyorsun." Wooyoung kıkırdadı.

"Umurumda değil. Kaybol."

"Sorun ne? Bebeğim neden kızgın?" San homurdandı ve yüzündeki sinirli ifadeyle Wooyoung'a doğru döndü.

"Tek başına ve yaralı bir halde neden düşman bölgesinde olduğunu söyler misin bana? Ölmek mi istiyorsun? Wooyoung, seni lanet, aptal- senin için çok endişelendim! Sikik aklını mı kaybettin sen?"

Wooyoung dondu.

O az önce... küfür mü etti? Choi San az önce küfür mü etti?

"Bir saniye yatağa oturabilir-"

"Hayır. Ya soruma cevap ver ya da defol."

O anda Wooyoung durumun San için çok ağır olduğunu fark etti.

San'ın ona bakışı, kızgın ifadesi, yaşlı gözleri...

"Sannie. Seni bu kadar incittiğimi fark etmemiştim. Çok özür dilerim. İzin ver açıklayayım..."

San yattığı yerde oturdu ve konuşmaya başlaması için beklerken kollarını birbirine geçirdi.

"Kulağa çok aptalca gelebilir ve bu konuda gerçekten çok kötüyüm ama- seni seviyorum. Tamam mı? Seni bütün kalbimle ve sahip olduğum her şeyle seviyorum.

O yüzden senin tehlikede olmanı istemedim. Kimse- gerçek anlamda kimse senin canını yakamaz. Herhangi bir durumda seni güvende tuttuğumdan emin olmak istiyorum."

Wooyoung'un içindekileri dökmesiyle San'ın yüz ifadesi rahatladı.

Wooyoung bunu yapacak biri değildi.

Gri Saçlı daha önce ne hislerinden ne de duygularından böyle bahsetmemişti.

"Seni kaçıran insanları inceledim.. eğer seni kurtarmasaydık seni satacak olmaları-

Hala dışarda bir yerlerde olduklarını bildiğimden uyuyamıyorum! Oynadığımız o sahte anlaşmayı fark edip tehlikeli bir şey yapabilecek olmalarını bilerek yaşayamıyorum. Tehlikede olmanı istemiyorum."

Wooyoung San'ın yanına oturdu ve bir elini tutup hafifçe okşadı.

San da elini tutmasına izin verdi.

"Dinle beni. Gerçekten çok endişelendiğini ve kimseye söylemeden... tek başıma gitmemem gerektiğini biliyorum."

Wooyoung duraksadı.

"Ayrıca kimsenin fikrini umursamadığım için üzgünüm. Tek düşündüğünüm eğer kimse bana eşlik etmezse bunu tek başıma yapacağımdı ama-"

Göz teması kurdular.

San, sevgilisinin anında ciddi ve kızgın bir ruh haline büründüğünü fark etti.

"Ölmelerini istiyorum, hepsinin."

San söylediklerini algılayabilmek için bir süre bekledi.

O zamanlar ölümüne korkmuştu ve evet çok fazla canını yakmışlardı ama gerçekten onların ölmesini istiyor muydu?

San, onların tek kurbanı olmayabileceği gerçeğini düşündü.

"Başka insanlara da bunu yaptıklarını biliyor musun?"

"Bunu sana söylediğim için üzgünüm ama bu onların işi. Hastalıklı amaçları için çocukları ve gençleri satıyorlar..."

"O zaman yapalım bu işi. Ama lütfen dikkat ol. Bana söz vermek zorundasın!"

"Söz veriyorum. Başka soru?"

San Woo'ya yaklaştı ve başını omzuna koydu.

"Neden yaptın ki?"

"Neyi neden yaptım?"

"Beni kurtardın. Beni tanımıyordun ve işin ucunda kazanacağın bir ödül yoktu. Yani sizin için gereksiz bir şeydi, değil mi?"

Wooyoung kıkırdadı.

"Aslında ilk başta ne yaptığımı ben de bilmiyordum. Görmezden gelmeye çalıştım ama yapamadım. Şantaj fotoğrafların beynimden çıkmıyordu."

San, onun fotoğraflarını çektiklerini anı hatırladı. Sırf fotoğraf çekerken ağlaması için ona birçok kez vurmuşlardı.

"Hongjoong hyung bunun aptalca bir fikir olmadığı için beni ikna etti ve eğer bunu yapmazsam pişman olabileceğimi söyledi.

O depoda seni ilk defa gördüğümde doğru kararı verdiğimi fark ettim. O anda seni korumam gerektiğini fark ettim. Bu işten canlı çıkamayacaksın diye çok korkmuştum."

Wooyoung nazikçe San'ın saçlarını öptü.

"Bu yüzden bu insanları affedemiyorum. Sana yaptıkları şey için inanılmaz kızgınım.

Ayrıca sana işkence ettikleri gerçeği... Hala tüm o yaraları ve akan kanı hatırlıyorum. Özellikle başındaki yara olmak üzere bütün yaraların o kadar derindi ki... Onların derilerini yüze-"

San sertçe onun kolunu tuttu ve sıktı.

"Ben- bir saniye. Lütfen daha fazla konuşma."

Wooyoung bazen yaşadıkları yüzünden San'ın travma geçirdiğini unutuyordu.

Bu konuyu açmamalıydı.

"Başıma çok fazla vurdular. B-ben hatırlıyorum...

Tekrar ve tekrar bilincimi kaybettiğimi hatırlıyorum. Karnıma da vurmuşlardı ve çok zor- nefes almakta çok zorluk çekiyordum. Başım çok fazla kanıyordu v-ve bana de-demir gibi bir şeyle vurdular. Evet, sanırım demirdi.

Hiçbir şey göremiyordum ama çok fazla acıyordu... asla durmadılar ve-"

"Hey! Sannie sakin ol."

San iç çekerken Wooyoung ona dikkatlice sarıldı.

San'ın ağlamaları daha da şiddetlendi ve Wooyoung endişelenmeye başladı.

"Nefes a-alamıyorum," diye hıçkırıklarının arasından konuşmaya çalıştı San.

Wooyoung daha önce yaptıkları gibi ona kalp atışlarını dinlettirdi ve sırtını okşadı.

"Ben buradayım. Kollarımda güvendesin."

Birkaç dakika sonra San rahatladı ve Woo'ya sokuldu.

"Ve burada olduğun için çok şanslıyım."

Battaniyenin altında uzandılar ve gecenin onları içine çekmesine izin verdiler.

Guns | Woosan (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin