Sabah okulun bahçesine girdiğimde, dün Gamze'nin partisinde olan bütün üçüncü sınıf öğrencileri dalga geçmişlerdi. Bu zaten beklediğim bir şeydi fakat beni şaşırtan şey, Ateş'in hiç dalga geçmemesi olmuştu.
İlk dersin başlamasına daha on dakika olduğu için çantamı sınıfa bıraktıktan sonra kantine indim.
Elimdeki kahveyle beraber masaya oturduktan sonra tanımadığım bir çocuğun, "N'aber Eren'inki?" diye bağırdı duydum. Kafamı kaldırıp sesin sahibine baktığımda sarışın, mavi gözlü bir çocuğun alayla gülümsediğini gördüm. Benimle yaşıt gibi görünüyordu.
Kahvemden bir yudum alıp karton bardağı masaya koyarken, "Ya da Eren'in eskisi mi demeliyim?" diye bağırdı aynı çocuk. Böyle söylemesi kantindeki birçok kişinin kahkaha atmasına neden olmuştu.
Onları umursamamaya çalışıyordum fakat olmuyordu. Yapamıyordum. Ben de insandım. Benim de duygularım, bir sabrım vardı.
Yanağımdan bir damla yaş süzülüp dudaklarıma geldiğinde tuzlu su tadı almıştım. Gözyaşımın iz bıraktığı yolu silip başımı kaldırdığımda Ateş'le göz göze geldik. Telefonunu kurcalayan Gamze'yle birlikte karşımdaki masada oturuyordu. Kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu.
Gözlerimi ondan ayırdıktan sonra ellerimi masanın üzerinde birleştirip sırtımı sandalyeye yasladım. Kot pantolonumun arka cebine koyduğum telefonum kısa bir şekilde titrediğinde hafifçe yana eğildim ve telefonumu elime aldım. Tuş kilidini girdikten sonra WhatsApp'a girip kimin mesaj attığına baktım. Mesajın Ateş'den olduğunu görmek kaşlarımı çatmama neden oldu.
Bay Odun: Yapma.
Kafamı kaldırıp Ateş'e baktığımda bakışlarının telefona odaklı olduğunu gördüm. Tekrar ekrana bakmaya başlarken parmaklarım klavyede dolaşıyordu.
Arya: Neyi?
Bay Odun: Ağlama. Onları sevindirme. İstediklerini verme.
Arya: Dün gece evde sinirden deli gibi ağlamama sebep olan çocuk mu söylüyor bunları? :)
Ateş bu yazdığıma cevap vermeyince kafamı telefondan kaldırıp önüme baktım. Dolmuş gözlerim gözlerini bulduğunda kendini suçlu hissettiğini fark etti. Gözlerim ona bakmayı bırakmazken ayağa kalktım ve kantinden çıktım. Çıkmamla beraber kolumdan birinin çekiştirmesi ve arkamı dönmem bir olmuştu. Eren tam karşımda durmuş, bana bakıyordu.
Eren bir şey söylemeden suratıma bakarken zil çalmıştı. Zil bitip öğrenciler sınıflarına çıkmaya başlayana kadar konuşmamıştı.
Sonunda, "Konuşalım," dediğinde kolumu elinden kurtardım ve, "Hayır," dedim oldukça ruhsuz bir şekilde. Arkamı dönmüş bir adım atacaktım ki tekrar kolumdan çekiştirmesiyle arkamı döndüm.
"Konuşalım dedim," derken sesi sinirli çıkıyordu. "Konuşalım mı? demedim."
Alayla gülerek, "Pınar'la ne kadar mutlu olduğunuzu mu anlatacaksın?" diyerek kolumu kendime çekip bırakmasını sağladım. "Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok."
"Ama benim var," dedi.
"Peki, dinliyorum," diyerek kollarımı birbirine kenetledim. Eren konuşmak için dudaklarını araladığı sırada arkamdan tanıdık bir kız sesinin, "Eren!" diye seslenmesiyle araladığı dudaklarını kapattı. Omzumun üstünden kimin seslendiğine baktığımda Pınar'ın bize doğru geldiğini gördüm. Gözlerimi devirerek önüme döndüğümde Pınar yanımıza gelmiş, Eren'in koluna girmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bay Odun
Teen Fiction"Eğer bir daha bana odun dersen..." diye fısıldadı dişlerinin arasından. "Külahları değişiriz." "Bence ben sana odunla ilgili bir lakap bulayım ya," dedim onu duymayarak. Ardından bir süre düşünür gibi yaptım. "Buldum!" dedim sevinmiş gibi yaparak...