Bilekliğimi kaybettiğim ve gecesinde Taehyungun kolları arasında, kokusuyla uyuduğum gecenin üzerinden üç gün geçmişti.
Annem o gece tam da düşündüğüm gibi yokluğumu fark etmemişti. O sabah uyandığımda yine Taehyungun kıyafetlerini giyinerek okula gitmiştim ve bu Hoseok hyungun gözünden kaçmamıştı. Bana alttan alttan imalar yapmaya başlamıştı artık. Onun kıyafetlerini ilk defa giyinmiyordum ama giyindiğim her zaman ekstra dikkatli, ekstra mutlu oluyordum ve zeki hyungum da asla bunu kaçırmazdı. Bir şeyler anlamaya başlamış gibiydi. Açıkçası umursamıyordum. Bizi sevgili sanması benim daha çok hoşuma giderdi.
Bilekliği kaybettikten sonra yeterince üzgün olduğum için Taehyung asla Ellie'nin konusunu bile açmıyor, onunla görüşmüyordu. Görüşüyorsa bile asla bunun farkında bile değildim, iyi gizliyordu.
Şimdi ise derste, spor salonundaydık. Hocanın kurduğu parkuru tamamlamak için sırada bekliyorduk. Vize notlarımızı etkileyeceğini söylediği için de ciddiye alıyorduk. Açıkçası çoğu spor bilimleri fakültesine göre iyi not alma durumumuz daha zordu. Beleşe not asla vermiyorlardı, hak ettiğimizi onlara kanıtlamamızı istiyorlardı ki bence doğru olan da buydu.
Taehyung ciddi bir hızla parkuru tamamladıktan sonra kendisini duvarın dibine atıp soluklanmaya başladığında ona gülümsemiş ve dudaklarımı oynatarak iyi olduğunu söylemiştim. Küçük bir baş hareketiyle beni onaylayıp yavaş yavaş suyunu içmeye devam etmişti.
Sıra bana geldiğinde elimden gelenin en iyisini yaparak parkuru tamamlamış ve Taehyungun yanına bırakmıştım kendimi. Az önce içtiği su şişesini bana uzattığında derin derin nefesler alarak nefesimi düzene sokmaya çalışmış, ardından da suyu içip boş şişeyi kenara koymuştum.
"İyiydin" demişti bakışları parkurdaki sınıf arkadaşlarımızdayken. Bir şey demeyerek başımı geriye yaslamış, gözlerimi kapatmıştım. Hastalıktan yeni kurtulmanın getirdiği bir uyuşukluk vardı üzerimde.
"Jungkook!"
Hoseok hyungun neşeli ses tonunu duyduğumda gözlerimi açarak bakışlarımı bana doğru gelen hyunguma çevirmiştim. Gülümseyerek el salladığımda yanıma ulaşıp elini uzatmıştı. Tuttuğum gibi de beni kaldırarak kollarını bedenime sarmıştı.
"Nasılsın?"
"İyiyim hyung, sen nasılsın? Birkaç gündür gelmiyorsun?"
"Evet, annemle birlikte Ilsan'a gitmiştik teyzemlere. O yüzden gelemedim. Özledin mi beni?" Diyerek tatlı tatlı sesler çıkartmış ve yanaklarımı sıkmıştı. Kıkırdayarak ellerini itmeye çalışsam da bana izin vermemişti.
"Özledim elbette" demiştim yanaklarımı sıktığı için garip çıkan sesimle birlikte. Sesim onu güldürürken birden ayak bileğimde hissettiğim parmaklarla birlikte gülüşüm donmuş, istemsizce irkilerek bakışlarımı Taehyunga çevirmiştim.
"Tamam, yeter bu kadar sevgi gösterisi. Oturun şuraya, dikkat çekiyorsunuz"
"Çekersek çekelim, sana ne be?"
Hoseok hyung çirkefçe bir tavırla kaşlarını çattığında Taehyung da aynı şekilde kaşlarını çatmıştı. Aralarındaki fark Hoseok hyung tatlı bir kedi gibi görünürken Taehyung seksi bir kaplan gibiydi.
"Boş yapma Hoseok, otur" diyerek gözlerini devirmiş ve tuttuğu bileğimi daha sıkı tutarak çekiştirmişti. Dengemi sağlamak adına eğilerek elimi saçlarının arasına daldırmış ve ondan destek almıştım.
"Düşeceğim şimdi" diye mırıldanarak bırakmasını ima ettiğimde asla beni umursamamıştı. Oflayarak yanına oturduğumda bileğimi bırakmış, gözlerimi devirmeme neden olmuştu.