Güne güzel başlamak genelde hayatımda olan bir şey değildi. Her ne kadar babam uyandırdığında daha iyi hissetsem de ne kadar yumuşak uyandırılırsam uyandırılayım yine de biraz da olsa sinirli hissederdim, huysuz olurdum. Sanırım yıllarca bu şekilde uyanmış olmanın getirdiği bir kalıptı benim için.
Tıpkı şu anda da olduğu gibi sinirli hissederdim işte. Alarm yoktu, ses yoktu fakat uyanmıştım. Yalnız uyanmıştım ve sinirli hissediyordum.
Kendi kendime uyandığım boş yatakta Taehyungun yastığını kollarıma alıp ona sarılmıştım. Neden yatakta olmadığını yine bilmiyordum, kalkıp onu aramak için de fazla uykuluydum ama elbette kalkacaktım.
Sevişmemizin üzerinden üç gün geçse de sanki hala yürürken kalçamda hafif bir sızı varmış gibi hissediyordum. Aslında yoktu ama vardı işte. Abartmayı ve mızmızlanmayı seven ruhum için vardı ya da Taehyungu o gecenin sabahında da olduğu gibi hiçbir sabah yanımda görmediğim için de olabilirdi bu tavrım.
"Taehyung?"
Ayağa kalkıp üzerimde sadece onun bol bir tişörtü ve iç çamaşırımın olmasını umursamadan ona seslenerek odadan çıktığımda Minjaenin salonda oturduğunu, televizyon izlediğini görmüştüm. Sesimi duyduğu gibi bakışlarını bana çevirdiğinde hemen dudakları kıvrılmıştı.
"Günaydın. Bacakların çok güzel. Taehyung markette"
Keyifle kurduğu üç cümlenin ardından tekrardan önüne dönüp televizyon izlemeye devam ettiğinde istemsizce kendi kendime kıkırdamıştım. Sonrasında ilk olarak banyoya girip yüzümü yıkamış, ardından mutfağa giderek dolabı açmıştım. Çıkarttığım sütü bir cezveye boşalttıktan sonra ocağı açıp sandalyeye oturduğum sırada da kapının çaldığını duymuştum.
"Ben baktım!"
Minjae bana seslendikten sonra kapıyı açtığında Taehyung elinde iki poşetle içeriye girmişti. Birkaç bir şey mırıldandıklarını duysam da pek anlamamıştım. Umursamayarak ayağa kalkıp burada olduğumu belli ettiğimde bakışları hemen bacaklarıma inmişti. Hızlıca mutfağa girip ellerindeki poşetleri bir kenara koyduktan sonra kapıyı kapatınca gözlerimi devirmeden edemesem de hemen kedi gibi ona sokulmuş, kollarımı beline dolamıştım.
"Günaydın" demiştim gülümseyerek. Ardından dudaklarımı büzmüştüm aniden. Aslında gerçekten bu konuda üzgündüm ama ona direkt söylemek istemiyordum. "Son zamanlarda uyandığımda yanımda olmamaya başladın" diye mırıldandığımda dudaklarını alnıma bastırıp ellerini bedenime yerleştirmiş, beni tamamen kendisine çekmişti.
"Ne yapayım? Çok uyuyorsun"
"Bunu bana sen mi söylüyorsun?" Diye şaşkınca ona sorup gözlerimi büyüterek gözlerine bakmaya başladığımda omuz silkmekle yetinmişti. Ardından bakışları ocağa döndüğünde mızmız bir ifade takınmıştım fakat o benden daha çabuk mızmızlanmaya başlamıştı.
"Sütü yarı çıplak bir şekilde ısıtınca tadı daha güzel mi oluyor?" Demişti bedenlerimizi ayırıp bacaklarıma bakmaya başlarken. "Minjae seni böyle gördü değil mi?"
"Evet. Bacaklarımın çok güzel olduğunu da söyledi" demiştim meydan okuyan bir ifadeyle yüzüne bakarken. Tamam, biraz damarına bastığımı biliyordum fakat zaten fazla ileriye gitmeyecektim. Şu an sadece beni sabahları yalnız bırakışının hoşuma gitmediğini anlamasını istiyordum.
"Öyle mi?" Demişti hemen kaşları kalkarken. Ellerini kollarımdan çekip arkaya dönmek için hamle yaptığında onu durdurmuş, tekrar kendime çevirmiştim.
"Evet öyle" demiştim. Ellerimi göğsüne yerleştirerek ona yaklaştığımda herhangi bir hareket etmemişti. "Eğer seviştiğimiz geceden sonraki sabah da dahil olmak üzere uyandığım hiçbir sabah yanımda olmamaya devam edersen bunu söyleyen tek kişi Minjae olarak kalmayacak. Bunu biliyorsun değil mi?"