"Kendimi açıklamaya çalışmaktan sıkıldım"
Derin bir nefes vererek bakışlarımı anneme çevirdiğimde sinirlendiği için alnında şişen damara odaklanmıştım.
Alçımı çıkarttımaya gitmiştik onunla birlikte ve biraz korkmuştum. Doktor bana elindeki minik testereye benzer şeyle şaka yaparak beni daha da korkuttuğunda rengim atmıştı ve bu annemi utandırmıştı.
Bu yüzden de yaklaşık yarım saattir tartışıyorduk ve annemin bana söylediği her şey vicdanımı sızlatıyordu. O bana böyle, beni istemiyormuş ve bıkmış gibi davrandıkça o gün mahkemede sırf annem daha fazla zorlanmasın, yalnız hissetmesin diye babamı yalnızlığa ittiğim ve babam gibi mükemmel bir insanı ağlattığım için vicdanım sızım sızım sızlıyordu.
"Beni sadece bir sorun olarak görmenden de sıkıldım. Sanki bu hayata senin başına bela olmak için gönderilmişim gibi hissettirmeden sıkıldım. Hayatındaki insanla birlikte mutlu olmaya çalışırken beni unutmandan sıkıldım" demiş ve bakışlarımı etrafta dolaştırıp yenilmişcesine omuzlarımı indirmiştim. "Ben gerek boşanma sürecinde gerekse sonrasında senin yanında olmaya çalıştıkça beni sadece sorunlu bir çocuk olarak görmenden sıkıldım. Ama gerçekten bunlar önemli değil" demiştim. Sesim gittikçe kısılıyor, titremeye başlıyordu.
"Ben senin için babamı üzdüm anne" demiştim sessizce. "Sırf sen daha iyi hisset, yalnız hissetme diye ben seni seçtim. Benim için uğraşıyordun ve ben de bu çabanı karşılıksız bırakmak istemedim. Ama şu an öyle bir yere geldik ki, mahkemede verdiğim kararı sorguluyorum artık."
"Gitmek mi istiyorsun?" Demişti oldukça düz bir ses tonuyla. Dişlerini birbirine bastırıp duruyordu.
"Bilmiyorum" demiştim omuzlarımı kaldırıp indirirken. "Sen söyle anne, gitmemi istiyor musun?"
O an açıkçası beklemediğim bir şey olmuştu. Annem durmuştu. Duraksamış, vereceği cevabı düşünmüştü. O kısacık duraksama anı benim gülümsememe neden olmuştu.
"Elbette istemiyorum-"
"Tereddüt ettin" demiştim gülümsemeye devam ederken. "Sorun değil gerçi, bunu dile getirmesen de hissedebiliyordum zaten" demiş ve gülüşümü büyüterek bir süre etrafı izlemiştim.
"Jungkook-"
"Buradan gitmeden önce seninle iyi anlaştığımı düşünmek istiyorum" demiştim sözünü keserek. "O yüzden daha fazla konuşmayalım olur mu?"
Hiçbir şey söylememişti. Ben odama doğru giderken beni durdurmamış, nasıl kırıldığımı tahmin etmeye çalışmamış veya yalandan da olsa burada kalmamı istediğini söylememişti.
Odama girip kapıyı kapattığım gibi dolan gözlerimin beni engellemesini istemediğim için ellerimle silmiş ve yatağımın altındaki iki valizi çıkartmış, yatağa koymuştum. En kısa sürede toplanıp gitmek istiyordum.
Toplanmıştım da.
Bu tür şeylerde hızlıydım. Yani mesela tatile gideceğimiz zamanlarda gitmemize iki saat kala hazırlanmaya başlasam bile bu bana yetiyor, artıyordu bile. Bir buçuk saatte her şeyimi toplayabilecek bir insandım.
Kıyafetlerimi güzelce katlayıp iki valize sığdırdıktan sonra kişisel eşyalarımı da kamp çantama doldurmuştum. Bilgisayarımın kendi çantası vardı zaten. Şimdilik bu kadar şey almam yeterdi. Geriye kalanları başka bir gün gelip alabilirdim.
Valizlerimi odamın kapısının yanına bıraktıktan sonra yatağıma uzanmış ve telefonumu elime alarak Taehyungu aramıştım. Şu an babam işteydi, benim için endişelenmesini istemiyordum ki eğer onu ararsam işini bırakıp yanıma geleceğini de biliyordum.