"Bazen kimden geldiğini bilmediğiniz bir mektup bile sizi çok mutlu edebilir"
Sabah yüzüme vuran güneş tatlı uykumu yarıda bırakıp uyanmama sebep oldu. Dışarıdaki kuşların cıvıltısı ile neyse ki kaçan neşem geri gelmişti. Yatağımdan kalkıp penceremi açarak sabah güneşinin iyice odama dolmasını sağladım. Bazen bunaltsada çoğu zaman güneşi çok seviyordum. Belki de adım güneş olduğu içindir.
Bir kaç dakika gökyüzünü izledim. Tam bu zamanlarda, yani güneşin yeni doğduğu sıralar, havada oluşan kokuyu içime çekmeye bayılıyordum.
Gökyüzü keyfimide tamamladıktan sonra banyoya gidip soğuk bir duş aldım. Duştan çıkar çıkmaz mutfaktan gelen hoş kokuyla büyülendim. Annem ve ablam mutfakta kahvaltı hazırlıyorlardı. Her zamanki gibi ablam anneme yardım ederken ben uyuşuk uyuşuk duş alma peşindeydim. Küçük çocuk olmak dünyanın en güzel şeyi olmalıydı.
Saçlarımı bile kurutmadan mutfağa doğru ilerledim. Hemen yanlarına gidip anne ve ablama bir öpücük kondurdum.
"Günaydın bayanlar yine mis gibi kokmuş ortalık bakıyorum" diye şirinlik yaparak salatalığın birini kapıp yemeye başlamıştım bile.
Annem yine "azıcık ablanı örnek al bak biraz sonra işe gidecek hala gelip annesine yardım ediyor" diye söylenmeye başladığında bende "iyi de anne ablam yardım ediyor işte bana gerek yok ki" diyerek bir salatalık daha alıp odama doğru koşmaya başladım.
"Hem saçlarımı kurutmazsam hasta olurum, sen söylemiştin"
Annemin arkamdan gülerek "çatlak kız" diye söylendiğini çok net duymuştum.
Bende gülerek odama girdim ve hemen dolabımdan kurutma makinesini çıkardım. Uzun sarı saçlarımı kurutup makineyi kaldırdıktan sonra tekrardan mutfağa gittim. Annem çayı masanın üzerine koyup
"Güneş her şey hazır kızım hadi git babanı çağır" diye seslendi."Tamam anne"
Biz üçüncü katta yaşıyorduk ve babamın en alt katta fırın dükkanı vardı. Sabah erkenden kalkıp oraya gider, taze taze ekmekler pişirirdi. Sanırım erkenden kalkma alışkanlığımı babamdan almıştım.
Babamı çağırmak için kapıdan çıktığımda karşı kapıda açıldı ve Kerem' de benimle aynı anda dışarıya çıktı. Çocukluk aşkım Kerem... Üstelik şu an üzerimde ayıcıklı pijama takımım olmasa belki bu duruma mutlu olabilirdim. Ama maalesef o her zamanki gibi çok yakışıklı görünürken ben ayıcıklı pijamalarımla soytarıya benziyordum!
"Nasılsın Güneş"
"İ-iyim k-kerem s-sen n-nasılsın" İşte birde bu durum! Ne zaman bu çocukla konuşmaya çalışsam kekeliyordum. O da bu durumun gayet farkındaydı ve bu beni daha da utandırıyordu!
Çarpık bir gülüşle beni süzüp
"İyim bende şimdi gitmem lazım, sonra görüşürüz" deyip merdivenleri birer ikişer adımlayarak aşağıya indi.Bende arkasından sadece
"G-görüşürüz" diyebildim.Kerem'in ailesi ile benim ailem çok eskiden beri komşular. Ve ben kendimi bildim bileli Kerem' e aşığım. Benden üç yaş büyük olmasına rağmen neyse ki kimse abi demememi garip bulmuyor.
Yaşadığım rezilliği unutmaya çalışarak aşağıya indim. Fırına girer girmez burnuma dolan taze ekmek kokusuyla tüm herşeyi unutup mest olmuş bir şekilde babamın yanına doğru ilerledim. Babamda benim gibi sarı saçlı mavi gözlüydü. Bu yüzden babama benzediğim için çok şanslıydım. Ablam ise annem gibi kumral ve ela gözlüydü.
"Babacım kahvaltı hazır, annem seni çağırmam için gönderdi"
"Tamam kızım sen git, ben hemen geliyorum"
"Tamam babacım" diyip remen seke seke eve doğru ilerlemeye başladım. Tam kapının önüne geldiğimde kapı süsünün yanına iliştirilmiş bir zarf vardı. Üzerinde ise 'Güneş'e...' yazıyordu. Kimden ki acaba diye düşünüp zarfı açacaktım ki babam çoktan binaya girmişti. Sonra açarım diye düşünüp zarfı ayıcıklı şortumun cebine attım. Kapıyı açıp direkt mutfağa geçtim. Annem ve ablam o kadar koyu bir sohbete dalmıştıki geldiğimi fark etmediler bile. Hemen gidip ablamın yanına oturdum.
"Ne kaynatıyorsunuz bakalım bensiz" diye sorduğumda ablam hemen atalyıp "hiiiç öyle havadan sudan" dedi. Neyse ki ben tanıyordum bu hiiiçleri. Ablam ne zaman böyle hiç diye atlasa kesin anneme sevgilisi Uğur abi ile ilgili birşeyler anlatıyor ve bana sus babam duymasın mesajı veriyordur. Ah ah benden kaçarmı böyle şöyler hiç?
Sonunda babamda gelip annemin yanına oturmuştu ve kahvaltıya başlayabilmiştik. Annemin hiç kendinden ödün vermeden dilimlediği ekmekten bir dilim alacaktım ki anında elim yandı. O kadar taze ve sıcaktı ki elimi yakmıştı. Ama kokusu... Cidden ekmek kokusu bir başkaydı. Şimdiden tüm odayı kokusuyla hapsetmişti.
Kahvaltıdan her zamanki gibi ilk kalkan ablam olmuştu. Böyle güzel bir fiziğe sahip olmasına şaşmamalıydı! Tamam bende kilolu değildim ama o kadar uzun süre kahvaltı masasında kalınca ailenin oburu ben oluyordum! Ama ne yapayım yemeyeyimde midem boşmu kalsın? Ona yazık değilmi?
Ablamın sofradan kalkmasını her zamanki gibi annemin "Ela, yesene kızım biraz daha demesi takip etti" ve ardından beklenilen "yok annecim doydum, hem işe geç kalıcam öptüm size" geldi ve ablam çantasını alıp kapıya doğru ilerlemeye başladı. Biz neden her gün aynı seneryoyu yaşıyoruz ya? Hayır bir günde annem değil babam sorsun bu soruyu yada ablama değil bana sorsunlar mesela. Resmen her gün aynı şeyleri yaşıyoruz.
Ablamın ardından babam kalktı ve fırınına gitti. Biz yine annemle baş başa kaldık sofrada. Biz de doyunca annem Müge Anlı izlerken bende sofrayı topladım. İşimi hallettikten sonra yatağımda uzanıp film izlemek fikri annem ile Müge Anlı izlemekten daha cazip geldiği için hemen odama gittim.
Ama filmden önce ayıcıklı pijama takımıdan kurtulmak zorundaydım. Çünkü bugün bununla yeterince rezil olmuştum ve bu olayı tamamen unutuncaya kadar bir daha giyeceğimi zannetmiyordum. Tam şortumu çıkarırken cebimden bir zarf düştü. Nasıl unutmuştum zarfı? Bu sabahleyin kapının süsüne iliştirilmiş olan zarfdı. Şortumu geri giyip hemen yatağımın üzerine oturdum. Zarfı açtığımda içinde bir mektup olduğunu fark ettim. İyi de bana kim mektup yazardı ki? Acaba Kerem olabilirmiydi?
Derler ki; insan gizli ve güzel bir şey bulduğunda aklına ilk sevdiği gelirmiş. Benim de Kerem gelmişti işte. Asla böyle bir şey yapmayacağını bile bile bir umut açtım katlanmış kağıdı. Kim olduğunu bilmediğim bu yazılar Kerem'in olamayacak kadar güzeldi. Mektup siyah bir fon kağıdın üzerine sarı fosforlu bir kalemle yazılmıştı. Hem heyecan hem merakla yazanları okumaya başladım.
"Çok büyük hayallerin olduğunu biliyorum Güneş. Benimde çok büyük hayallerim var. Güneşin Gecesine kavuşması mesela. Biliyorum imkansız. Biliyorum güç. Ama unutma hayaller sadece gece kurulur"
GeceGece kimdi veya beni nereden tanıyordu hiç bir fikrim yoktu ama doğrusu bayağı etkilenmiştim. Hayallerim olduğu doğruydu, ve bunları sadece gece yatmadan önce kurduğumda. Çünkü gündüzleri kendi hayatımızla o kadar meşgul oluruz ki hayal dünyasına erişmeye pek zamanımız olmaz oysa gece uyumadan önce o kadar çok şey düşünür ki insan. O kadar hayal kurar, o kadar uzaklaşır ki hayatından... Çünkü geceler sadece bizimdir. Bize aittirler. Özellikle dikkatimi kağıt ve kullanılan kalemin rengi çekmişti. Siyah ve Sarı... Gece ve Güneş... Hayatımda böyle şeyler yazıcak hiç kimse yoktu. Belki de vardı ama ben farkında değildim. Belki de tanımıyordum. Hatta belki de Gece kendi ismidir. Ama kim olursa olsun beni aşırı derecede etkilediği kesin!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş'li Bir Gece'de
RomantizmTüm yıldızlar geceye aşıktı. Sadece o geldiği zaman parlıyorlardı gökyüzünde. Oysa gece yıldızların farkında bile değildi. O güneşe aşıktı. Bilse de o gelince yitip gitmek zorunda kaldığını yine de razıydı. Güneş ise aya sevdalıydı. Gece geldiğinde...