"Gittiğin günde yağmur sularının ortasında kalmıştım. Yine aynı yağmur sularının altında tekrar gel ve yeniden tanışalım."
Sabah uyandığımda üzerimde ki ağırlıkla okula gitmek bile istemiyordum. Ama maalefes haftanın yedi günü de okula gitmek zorundaydım. Hazırlanıp kahvaltımızı yaptıktan sonra ablam ile evden çıktığımızda dışarıda hafiften yağmur yağıyordu. Her zaman yağmuru çok sevmiştim. En çok ta yağmur yağdıktan sonra oluşan toprak kokusunu...
Okula vardığımızda yağmur daha da artmıştı. Yanıma şemsiyemide almamıştım. Maalesef arabadan inip okula varana kadar ıslanmak zorunda kalacaktım. Arabadan çantamı alıp üzerime tuttum ve koşmaya başladım. Ama daha bir iki adım attığımda bir karaltı üzerine başımı yukarıya kaldırdım ve üzerimdeki şemsiyeyi farkettim. Başımı yana doğru çevirdiğimde Koray'ı gördüm.
"Seninde hasta olmanı istemem, şahsen ben çok kötüyüm." deyip hapşırdı. Gözlerinin altı ve burnu kıpkırmızıydı. Cidden çok komik görünüyordu! Kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda oda yüzüme çarpık bir gülüşle bakıyordu.
"Çok komik görünüyorsun Koray"
"Senin yüzünden hasta oluyorum ve birde bana gülüyormusun sen?" dedi kafasını bir sağa bir sola sallayarak. Alt dudağımı dişleyerek gülmemi engellemeye çalıştım ama olmuyordu. Bir kahkaha attığımda Koray şemsiyeyi üzerimden çekti ve "Sende hasta olduğunda bende sana böyle güleceğim" dedi. Bende çantamı yeniden üzerime yerleştirdim ve gülerek koşmaya başladım.
"Güneş bekle! Şaka yaptım. Islanacaksın!"
Arkama bakmadan okula kadar koştuğumda üzerimdeki çantaya rağmen bayağı ıslanmıştım. Bir saniye kadar sonra Koray kapıdan girdiğinde ben daha ne olduğunu anlamadan bağırmaya başladı.
"Islandın işte! Bekle dedim değilmi sana? Neden koşuyorsun?"
"Koray sakin ol!" dedim anlamazlıkla. "Çok ıslanmadım."
"Sen şu an kendini görebiliyor musun? Ipıslaksın!" Koray bağırmaya devam ediyordu ve koridordaki herkes bize bakıyordu! Ben ise şaşkınlıkla Koray'a bakıyordum. Neden bu kadar sinirlenmişti ki?
"Tamam Koray, kurur birazdan" dedim onu sakinleştirmeye çalışarak.
"Bir daha beklemeni söylediğim zaman böyle koşup gitme!"
"Sanane lan!" diye bir ses duyduğumda hızlıca arkamı döndüm ve Can'ı gördüm. Olamaz! "Sen kimsin de Güneş'e karışıyorsun?"
"Asıl sanane lan bizim aramızdaki meseleden?"
"Sizin aranızdaki meseleyi şu an buradaki herkes duydu. Ne kadar da aranızdaymış öyle?"
"Buradaki insanların hiçbiri karışmadı bu işe sana ne oluyor acaba?" Koray'ın ne kadar sinirlendiğini yüzündeki damarlardan anlamak çok kolaydı. Can'ın durumu da çok farklı değildi.
Can'ın "Bu kızı üzersen seni öldürürüm piç" deyip Koray'a bir yumruk indirdiğini gördüğümde şaşkınlıktan donup kalmıştım! Bunlar hiç Can'a göre değildi. Sonra Koray Can'a vurdu. Ben ise hareket edemiyor, ses dahi çıkaramıyordum. İkisinin de yüzleri kan içinde kalmıştı ama hala durmuyorlardı. En son kendimi gelip;
"Yeter" diye bağırdığımda ikisi de aynı anda yerde birbirlerine vururken kafalarını bana çevirdiler. Can altta, Koray ise üstte, eli havada bir şekilde bana bakıyorlardı. Ben ise şok içinde onları izliyordum. İçimdeki son birkaç güç parçasıyla konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş'li Bir Gece'de
RomanceTüm yıldızlar geceye aşıktı. Sadece o geldiği zaman parlıyorlardı gökyüzünde. Oysa gece yıldızların farkında bile değildi. O güneşe aşıktı. Bilse de o gelince yitip gitmek zorunda kaldığını yine de razıydı. Güneş ise aya sevdalıydı. Gece geldiğinde...