Gitme!

22 1 0
                                    

"Güneş nasıl olduğunu bile anlamadan Gece'ye aşık olmuştu. Zaten hangimiz yanmadan anlardık ki aşık olduğumuzu? "

Telefonumu komodinin üzerine tekrar bırakıp uyumaya çalıştım. Yarından sonra okullar açılacaktı ve ben 11. Sınıfa başlayacaktım. Acaba Gece kaç yaşındaydı? Kaçıncı sınıfa geçmişti? Hangi okula gidiyordu? Aklımda yine Gece dönüp dururken kapı açıldı ve ablam içeriye girdi. Yanıma gelip oturduğunda yüzüme bir şey arıyormuşçasına bakıyordu.

"Güneş, iyimisin ablacığım sen?"

"İyiyim abla, neden sordun?"

"Kaç gündür bir çok mutlusun bir çok dalgın, çözemiyorum seni"

Ablama sadece birkaç dakika olup biteni anlatsam mı diye düşündüm ama sonra hemen vazgeçtim. Çünkü ablama bunları anlatsam Gece'nin bir sapık olduğunu ve benimle oyun oynadığını düşünürdü. Aynı annem gibiydi!

"Sadece okullar açılacak ya o yüzden biraz dalgınım, dersleri düşünüyorum ablacığım"

"Peki öyle olsun bakalım" deyip yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra odamdan çıktı. Neyse ki daha fazla soru sormamıştı. Çünkü şu an tek istediğim uyuyum dinlenmekti. Düşünmeden, hayal kurarak uyumak. Çünkü birisi bana demiştiki "hayaller sadece gece kurulur" Yine düşündüm. Olamaz!

~•••~

Sabah yine erkenden uyandığımda dışarıda sapsarı bir güneş değil grimsi bulutlar karşıladı beni. Anlaşılan yine yağmur yağacaktı. Saat daha 6 olduğu için babam bile uyanmamıştı. Önce banyoya gidip sıcak bir duş aldıktan sonra saçlarımı kurutup kendime sıcak çikolata yaptım. Sonrada odama gidip kitaplığımdan bir kitap seçtim ve ön balkona gidip puf koltuklardan birine oturdum. Kitabımı okurken yavaş yavaş sıcak çikolata mı yudumladım. Yağmur yağmaya başlamıştı ama neyse ki balkonun üzeri kapalı olduğu için ben güvendeydim.

Kitabımı ve sıcak çikolata mı bitirip tam içeri geçiyordum ki koluna bir şey geldi. Kesin yine mahallenin haylaz çocukları oyun oynuyor diye düşünürek aşağıya baktığımda onu gördüm. Gece'yi... Bana bakarken... Bende ona bakıp güldüm. Sonuçta şu an burada kimse yoktu ve gamzelerime aşık olamazlardı.

Elini maskesinin üzerine götürdü bir an. Heyecanlandım. Yavaşça sıyırmaya başladı. Çenesini gördüm. Oldukça sert ve kemikli görünüyordu. Sonra dudaklarını... Kırmızı dolgun dudaklarını... Yavaşça gamzelerini gördüm. Derin gamzelerini... Ama sonra... Maskesini geri indirip koşmaya başladı. Ardına bakmadan... Bu heyecanla yapılan bir koşu değildi. Her adımında pişmanlık vardı adeta. Zaten o mutluyken koşmazdı ki. Yavaş yavaş hareket ederdi. Doya doya...

Onu hep parça parça görmüştüm. Gözlerini... Dudaklarını... Gamzelerini... Ama asla tüm yüzünü göstermemişti bana.

Umutsuzlukla puf koltuğuma geri gömüldüğümde attığı taşın bir kâğıtla kaplı olduğunu fark ettim. Yavaş yavaş kâğıdı taştan sıyırdım. İlk defa kâğıt siyah değil beyazdı. Yazılar ise yine sarıydı. Bu kağıdın Gece değil Ay'ı temsil ettiğini anlamak güç değildi. Yavaş yavaş okudum yazdıklarını.

"Sen ışık saçmaya devam et. Kendine bir Ay bul ve onunla sonzuza dek mutlu yaşa. Yaşa... Çünkü sen yaşa diye ben ölmeye gidiyorum"

Ne demek ölmeye? Yanıma sadece telefonumu alıp aşağıya indim. Yağmurun altında koşmaya başladım. Onu düşünerek... Onu arayarak... Onun için ağlayarak... Ama ne telefonunu açıyordu ne de onu nerede bulabileceğimi biliyordum. Gitmişti. Arkasına bile bakmadan beni sözde bana aşık olan ve benimde ona aşık olmamı istediği Ay'a bırakıp gitmişti. Gözyaşlarım yağmura karışıp tenimi ıslatırken nereye gidebileceğini düşünüyordum. Henüz hayatıma gireli bir kaç gün olmuşken o gittiği için kalbimde böylesine bir boşluk olması normal miydi? Koştum. Biraz daha... Nereye gittiğini bilmeden... Kaybolmak istedim. Belki gelir bulur diye... Evet, ben kayboldum ama o gelmedi. Ben seslendim ama duymadı. O en başından beri doğruyu söyledi. Ben aşık oldum, o öldü. Ben yaşıyayım diye hem de...

Telefonumun her titreyişinde bir umut odur diye ekrana bakıyordum ama hiçbir arayan o değildi. Ya annem ya ablam yada babamdı. O gitmişti. Yağmur acımı hafifletmek istercesine giderek hızlanıyor, ben ise kendimi yağmura teslim etmiş bir şekilde tanımadığım bu sokağın ortasında diz çökmüş ağlıyordum. O beni uyarmış ben ise dinlememiştim. Aşık olmuştum. Yavaş yavaş ayağa kalktım. Ama ayakta duramıyordum. Belki çok ağlamaktan belki çok üşümekten dengem iyice sarsılmış tir tir titriyordum. Daha fazla ayakta duramayıp kendimi yere bıraktığımda yavaş yavaş bilincimin kapandığını hissedebiliyordum. Hayır, hayır lütfen. Eğer şimdi bayılırsam, gelirse göremem. Hayır!

~•••~

"Gece... Geldinmi? Buldun mu beni? Ama ben biliyordum geleceğini. Bu yüzden hiç gitmedim. Hep bekledim seni"

"Geldim, bırakamadım seni"

"İyi ki geldin. Bir daha gitme"

Tamam demesini bekliyordum ama dememişti.
"Üzgünüm, geri gideceğim"

"Hayır, gitme" deyip boynuna atladığımda yok olmuştu! Gitmişti. Yine bırakmıştı beni. Sonra yine geldi. Bir kaç adım uzağımdaydı. Koştum ve yenide sarıldım. Ama o yine gitmişti. Ben ona ne zaman yaklaşsam o gidiyordu. Bağırdım, duymadı. Çağırdım, gelmedi. Sevdim, öldü. Gitme! Gitme! Lütfen bırakma beni!

Gözlerimi yavaş yavaş araladığımda daha yeni fark etmiştim bunların hepsinin bir rüya olduğunu. Gözlerimi etrafta dolaştırdığımda bir hastane odasında olduğumu fark ettim. Koluma bir serum başlamışlardı ve hareket edecek halim bile yoktu. Kalbim hızlı hızlı atarken midem çalkalanıyordu ve göz kapaklarım gözlerimi açmama büyük engel oluyorlardı.

Kapı yavaşça açıldı ve ablam içeriye girdi. Gözlerime bakıp uyandığımı fark edince "uyanmış" diye bağırmaya başladı. Aynı anda annem ve babamda içeriye girdi. Tabi başladı yine soru yağmuru.

"Neden gittin kızım oraya?"

"Neden telefonlarımızı açmıyorsun?"ve dahası... Oysa değil onlara cevap verecek gözlerimi açık tutacak halim bile yoktu ve yine bıraktım kendimi uykunun yumuşak kucağına

Kaç saat geçtiğini bilmeden tekrar uyandığımda serum bitmişti ve hemşire serumu çıkartırken kendimi çok daha iyi hissediyordum. Ama sadece bedenen. Ailem hâlâ sağ tarafımda ki koltukta oturuyorlardı. Gözlerimi araladığımı farkettiklerinde yine ayağa kalkıp etrafımda bana tepeden bakmaya başladılar. Annem gelip ekimi tuttu.

"Kızım iyimisin?"

İyiyim diyemedim. Çünkü cevap versem daha fazla soru soracaklardı biliyordum. Neden orada olduğumu, neden bayıldığımı ve daha bir sürü şey soracaklardı. Ama bilmiyordum ki cevap vermesem de yine soruyorlardı. Dinlemedim. Konuşmadım. Sustum. Ama en son babamın sorduğu soruyla hızlıca babama doğru çevirdim başımı.

"Kızım, kim gitti?"

"N-ne gitmesi baba" diye kekeledim

"Uyuduğundan beri 'gitme' diye sayıklıyorsun kızım, kim gitti"

"Şey rüya görmüşümdür baba"

Babam tam bir şey söylemek için dudaklarını aralamıştı ki içeriye doktor girdi. Size o kadar minnettarım ki doktor bey. Rutin kontroller yapıp taburcu olabileceğimi söyledi.
"Ateşi biraz düşmüş, eve gidebilirsiniz fakat dinlenmesi lazım"

"Tamam doktor bey" deyip annem hemen beni kaldırmak için kolumdan ve belimden tuttu. Annem ve ablam sayesinde arabaya kadar yürüyebilmiştim. Bir kaç dakika sonra babam da gelip şoför koltuğuna oturdu.

Eve geldiğimizde bu sefer annem ve ablamın yardımına ihtiyaç duymadan asansör ile yukarıya çıktım. Bizim kata geldiğimizde yine berbat haldeydim ve yine Kerem ile karşılaştım

"Güneş, ne oldu" deyip hemen yanıma geldi. Cevap verdim. Ama tek bir farkla;

"İyiyim Kerem abi" ilk defa ona abi demiştim.

"Abimi? Yok sen gerçekten iyi değilsin" deyip elini alnıma koydu. Ama cevap vermeden eve girdim ve hemen odama gidip yatağıma uzandım. Annem ve ablam da odama girdiğinde yanlız kalmak istediğimi söyledim. Onlar da çok ısrar etmediler zaten.

Düşüncelerim ile yine baş başa kaldığımda Gece'yi düşündüm yine. Ona ne ara aşık olduğumu bile anlamamıştım. Yüzünü hiç görmemiştim. Ama ben onun gizemine, o güzel kalbine aşık olmuştum. Ben onun beni çok sevmesini sevmiştim. Lütfen geri gel, gönlüme taht kuran gönlü güzel insan...

Güneş'li Bir Gece'deHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin