Asla Umudunu Kaybetme

11 1 0
                                    

"Sen yaşa diye ben ölümü göze almışım. Sen kal diye ben gitmek zorunda kalmışım. Sen umudunu yitirme diye ben karanlık denizlere dalmışım..."

Aynı çocuk hem hayatımı mahvediyor hem de bana çok güzel günler yaşatıyordu. Bir insan nasıl hem çok tehlikeli, hem çok romantik olabiliyordu?

Mumlarımı söndürmeden üzerimi değiştirip öylece girdim yatağa. Onun aldığı yıldız kolyemi takarak. Bundan sonra bu kolyeyi asla çıkarmayacaktım boynumdan. Sanırım bu şimdiye kadar aldığım en güzel doğum günü hediyesiydi. Umudumu kaybetmememi söylemişti. Yani hâlâ geleceğine dair bir umut varmıydı? Tüm yıldızlar geceye aşık, gece ise güneşe. Peki güneşte bir yıldız değilmi?  Hem de çok büyük bir yıldız. Bu yüzden güneşin aşkı da çok büyük. Küçük kalbine sığmayacak kadar büyük...

                               ~•••~

Sabah uzun zaman sonra ilk defa bu kadar erken uyanmıştım. Sanırım gerçekten de insanlar mutsuzken daha fazla uyuma ihtiyacı duyuyorlardı. Neşeli bir güne uyanıp hazırlandıktan sonra okulun yolunu tutmuştum. Neyse ki ablam bugün biraz daha iyiydi ve beni okula o bırakmıştı.

Sınıfa girdiğimde ilk Can'ı pencereye yaslanmış bir şekilde bana bakarken gördüm. Ama bu sefer bakışları sinirden çok dalgınlıktan ibaretti. Dün doğum günüme gelmediği için ona çok kızgındım. Ne olursa olsun biz arkadaştık ve gelmesi lazımdı! Bu yüzden hiçbirşey söylemeden sıraya oturdum.

Can'da birkaç saniye sonra yanıma oturdu ve "Doğum günün kutlu olsun" dedi. Geçti bir kere canım benim doğum günüm.

"Sağol"

"Dün gelemedim, kusura bakma"

"Sorun değil" Sorun! Gelmen lazımdı!

"İyi o zaman" dedi yalnızca. İnanmıyorum ya! İyi o zaman dedi!

"Can, bana hâlâ kızgın mısın?"

Derince bir çektikten sonra konuşmaya başladı. "Güneş, ben böyle biri değilim. Beni az çok tanıyorsun. Ama o Koray denilen herif bizim sınıfa geldiğinden beri onu senin yanında gördükçe..." deyip birkaç saniye gözlerini kapayarak yavaşça nefes alıp verdi. "Hiç haz etmiyorum ondan. Sizi de öyle görünce, çıldırdım işte kızım anlasana ya!"

"Ama sen yan-"

"Tamam, ben yanlış anladığımın farkındayım zaten ama o anlık bir sinirdi. Kusura bakma sende"

"Tamam, ama bir daha çekip gitmek yok" dedim gülümseyerek. Oda güldü.
"Yok."

İlk ders biyoloji olmasına rağmen sınıfa Buğra hoca girmişti. Acelesi olduğunu belli eden bir tavırla konuşmaya başladı.

"Güneş ve Koray" dediğinde ben "Efendim hocam" dememe rağmen başka ses olmayışından Koray'ın burada olmadığını anlamıştım.

"Güneş, sen Koray'ada söyle haftaya kadar birer mektup daha yazmanız lazım."

"Pekala hocam, söylerim" dediğimde kafasını sallayıp sınıftan çıktı. Ben gözlerim ile gelmediğini bile bile etrafı tararken Can'ın sesiyle tekrar Can'a döndüm.

"Nerden çıktı şimdi bu mektup işi yine ya?"

"Sen Filiz'e hâlâ mektup yazmadın değilmi?"

"Ne yazıcam ben Filiz'e mektup ya? Sen neden Koray'a yazıyorsun onuda anlamıyorum zaten!"

Derin bir nefes alıp oflayarak bıraktıktan sonra önüme döndüm. Ne desem boş!

Teneffüste her zamanki gibi kantinde oturup kahve içip sohbet ettik. Tam herşey yolunda gidiyor derken yan masamızda çıkan kavga üzerine bugünüde olaysız geçmedim şükür diye içimden geçirdim ve kavgayı seyretmeye başladım. Ooo kız kavgası, en sevdiğim.

Güneş'li Bir Gece'deHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin