Doğum Günüm

12 1 0
                                    

"Her umudunu kaybettiğinde bir yıldız yakala gökyüzünden. Çünkü yıldızların her zaman bir umudu vardır."

Bir insanın zamanlamaları ne kadar kötü olabilir? Sanırım ben zamanlamaları kötü olan insanların zirvesiyim. Ne zaman birisini görmek istemesem onunla karşılaşıyor ne zaman birisini görmek istesem bir türlü ona rastlayamıyordum. Şimdi aynen böyle olmuştu. Kaç dakikadır gelmeyen Can en gelmemesi gereken zamanda gelmişti.

"C-can" diye kekelemeye başladım. Hâlâ kalbim küt küt atarken konuşmayı bile becerememiştim. Can ise kapıda dikilmiş bir şekilde bir Koray'a birde bana iğrenircesine bakıyordu. Sonra ben ne olduğunu anlayamadan çekip gitti. Hiçbirşey söylemeden, öylece gitti.

Arkasından bende koşmaya başladım. Can merdivenleri birer ikişer iniyor ben ise arkasında ona yetişmeye çalışıyordum.

"Can bekle, yanlış anladın!" Hiç cevap vermeden hatta ben konuştukça hızını daha da arttırarak aşağıya iniyor ben ise arkasından bağırarak resmen çırpınıyordum.

"Can bekle!"

Artık nefesimin tükendiğini farkedip koşmayı bıraktım. Hem ben neden Can'a hesap vermek zorunda hissediyordum ki kendimi?

"Nereye gidersen git ya!" diye bağırmaya başladım. "Hem ben sana niye hesap veriyorum ki? Üstelik ortada hiçbirşey olmadığı halde" Durdu ama arkasına bakmadı. Benden bir koridor aşağıda öylece durup dimdik önüne bakıyordu. Bende hızlıca koşarak yanına gittim. "Can, bak Koray'dan ne kadar nefret ettiğini biliyorum. Ama bu sana bizi yanlış anladıktan sonra böyle sinirlenme hakkı vermez."

"Haklısın!" diye bağırdığında irkilerek geri çekildim. "Bunu bana ikinci kez söylüyorsun ama benim ahmak kafam almıyor işte. Ben senin hiçbirşeyin değilim BANANE değilmi?"

"Can ne demek ben senin hiçbirşeyin değilim. Sen benim arkadaşımsın."

Sadece gülmekle yetindi ve diğer medivenleride hızlı inip gitti. Bu gülüş acı bir gülüştü. Allah'ım ben ne yapacağım? Hayatım gittikçe daha da karışık bir hal alıyor ve ben çok yoruldum. Tam üzerine bastığım merdiven basamağına oturdum ve ağlamaya başladım. Ben böyle olmasını istemiyordum. Hayatımın bu kadar allak bullak olmasından çok yorulmuştum. Hayatıma yeni insanlar dahil olurken hayatımdaki insanları kaybediyordum. Yanımdan geçen insanlar bana acırcasına bakarken hiçbirine aldırmadan sadece ağlıyordum.

Sadece ağlayarak geçirdiğim bir kaç dakikanın ardından yanıma birisinin oturduğunu farkettiğimde kim olduğunu bile merak etmiyordum. İçimden sadece ağlamak geliyordu. Konuşmadan, kimseyi umursamadan sessizce ağlamak...

"Notunu unuttun." Sesinden anlaşıldığı üzere bariz bir şekilde Koray olan bu kişi yanımda oturup bana yazdığım notu uzatıyordu. Oysa şu an o not bile umrumda değildi.

"Tamam bende kalsın o zaman" deyip notu geri çekti ve cebine koydu. Şu an yanında hüngür hüngür ağlıyordum ama onun umrumda bile değildi. Öylece oturmuş susuyordu. Ama garip olan şey ise ben bundan gayet memnundum. Çünkü şu an ihtiyacım olan kimsenin bana teselli vermesi yada geçecek diyerek boş vaatlerde bulunması değildi. Şu anda ihtiyacım olan tek şey sessizce ağlamaktı.

Ben halime acıyarak ağlamaya devam ederken Koray yavaşça kolunu omzuma attı ve beni kendine doğru çekti. Duruşunu hiç bozmadan dimdik karşıya bakıyordu. Ben ise ona daha da sokulup taşımakta zorluk çektiğim başımı göğsüne yasladım ve daha kuvvetli ağlamaya başladım.

"Ağla" dedi yavaşça. Ağladım. O dediği için değil şu anda en çok ihtiyacım olan ağlamak olduğu için ağladım. Zil çaldı, yanımızdan yüzlerce kişi geçip gitti, ders başladı hatta belki de bitmek üzere... Ama biz hâlâ orada oturuyoruz. O hâlâ duruşunu bozmadan dimdik karşıya bakıyor. Ben ise ağlamaktan tükenmiş son birkaç damla gözyaşımı döküyorum.

Güneş'li Bir Gece'deHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin