Yeni bir güne uyandık. Kaç gün daha böyle uyanacaktık kim bilir? Depoda sabahlar hep sessiz olurdu. Oysa çoğu eleman erken saatlerde bu depoya gelir ve görevlerini yapmak üzere odalarına çekilirlerdi. Deponun içinde bilmediğim birçok oda vardı ama ben hiçbirini görmek istemiyordum. Benim için imparatorun odası ve Cüneytlerin odasını bilmek gayet yeterli bir bilgiydi, daha fazlasına da ihtiyaç duymamıştım. Depodaki çoğu elemanı tanımıyordum, her gün gelip gidiyorlardı ama deponun arka tarafında her gün kocaman ağacın altında oturan Erkan abiyi biliyordum sadece. Onunla da siyah arabanın anahtarını almak için görüşmüştüm, ondan sonra bir daha görüşmemiştik.
Cüneyt, beni uyandırmak için yine sabahın erken saatlerinde yer altına indi. Kahvaltı yapıp aceleyle yola çıktık. Çevre yoluna çıkınca derin bir nefes aldım, deponun olduğu taraflar beni biraz geriyordu. İstanbul'daki kalabalığı görünce az da olsa kendime geldim. İnsanlar, çuvalla sokağa dökülmüş gibiydiler ve bu hallerine şaşırdım doğrusu. Ben tutsak yurdumda her gün ne yaşayacağımı, diken üstünde merak ederken onlar özgürce dolaşabiliyorlardı. Ve kendime itiraf etmeliyim ki bu görüntü zoruma gitmiyor değildi. Mutlu yüzler, el ele tutuşan çiftler, arkadaşlarıyla gezen gençler...Hepsinin ayrı bir imrendirici tarafı vardı. Umursızca omuz silktim. Ben alışmıştım artık. İmparatoru da yavaş yavaş kabulleniyordum. Pek de mutsuz sayılmazdım. Sadece hayatım eskisi gibi değildi ve buna alışmak haddinden fazla uzun sürdü o kadar...İyiydim ben. Son olaylardan sonra dağılsam da iyiydim. Kolum da gittikçe iyileşme gösteriyordu. Fizik tedavinin de yavaş yavaş sonuna geliyorduk, bugünü de atlatırsam geriye sadece bir gün kalıyordu. Bunun bahaneyle birkaç gün de olsa Asya'yı görebilmiştim. Bana onun varlığı bile yetiyordu, onu görmek bana iyi geliyordu. Göz ucuyla Cüneyt'e baktım. Ciddi bir ifadeyle yola bakıyor, arada bir de aynalara bakmayı ihmal etmiyordu. "Selma Hemşire ile ne konuştunuz?" dedim konu açmak için.
"Bir şey değil ya. Öyle işte."
"Ne öyle işte?" Bıkkınlıkla nefes verdi.
"Konu açmaya çalışıyordum. Biraz geri tepti. Kız çok konuştu dedim ya o gün. Hatırlamıyor musun?" Bir-iki saniyeliğine bana baktı sonra başını yola çevirdi. "Hatırlıyorum ama ne konuştuğunuzu nereden bileyim?" Kaşlarını çattı. "Bilmesen daha iyi." Detaya girmek istemediği aşikardı. O yüzden üzerine gitmedim ve yola bakmaya devam ettim. Asya'nın evi, bizim depoya yakın olduğu için hemen vardık. Cüneyt benim arabadan inmemi bekledi, ben inince arabayı duvara sıfırlamasına park etti. Onu, içimden gurur duyarak tebrik ettim. Arabayı kilitledikten sonra yanıma geldi ve beraber bahçeye girdik. Asya'nın yanına koşarak gitmek istiyordum, Cüneyt olmasa belki bunu yapabilirdim ancak; kendimi zorla durdurabildim. Kapının önüne geldiğimizde yaralı omzumu destekleyen askı olduğu için boşta kalan elimi kaldırıp öyle zile bastım. Asya, birkaç saniye sonra kapıyı açtı ve direkt gözleri beni buldu. Ona dikkatli şekilde bakmamaya çalıştım, Cüneyt'in şüphelenmemesi için elimden geleni yapıyordum. "Hoş geldiniz" dedi ve kapıdan çekildi.
Yer açılınca biz de art arda içeri girdik. Gözlerimi Asya'dan alamadım, kendimi ona bakmamak için zorlasam da yapamadım. Bugün üstüne pembe tonlarında bir elbise giymişti, hafif makyaj yapmıştı ve çok tatlı görünüyordu. Ona göz ucuyla baktım son kez. Cüneyt'in olduğu her yer, bana özgürlüğümü sınır dışı ettiriyordu çünkü. Daha fazla bakamadım, Cüneyt'in ardından ilerledim. Salona geçtik hemen. Koltuklara otururken Asya "Burak nasılsın, daha iyi oldun mu? Seni iyi gördüm" dedi resmi konuşmaya çalışarak. Çaba göstermesine gülümsedim. "İyiyim Asya. Teşekkür ederim, gün geçtikçe ben de iyileştiğimi fark ediyorum." Gülesim geliyordu ama ciddiyetimi korumak zorundaydım. Asya ile bu oyunu sürdürmek umduğumdan daha zordu. Cüneyt, bugün telefonuyla ilgilenmiyordu ve daha fazla göze batmamak için normalden fazla temkinli davranıyordum. Gözleri, ikimiz arasında gidip geliyordu ve dikkatle bizi dinliyordu. "Ben de iyiyim Asya. Sorduğun için-"dediğinde Asya sözünü kesti. "Olur mu hiç öyle şey Cüneyt abi? Ben, Burak hasta diye ilk ona sorayım dedim-"Cüneyt onu dinlemedi bile. "Zaten şaka yapmıştım" dedi çarpık gülümsemesiyle. Asya ile birbirimize baktık, umduğumuz şeyin gerçekleşmediğine karar verince rahat bir nefes verdik. Asya "Selma Hemşire birazdan gelir" dedi. "Mutfağa gidiyorum ben, kahve yapayım." Diye ekledi. Odadan çıkarken biz de Cüneyt ile onun bir an önce geri gelmesini bekledik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytanın Esiri (Tamamlandı)
Truyện NgắnBaşımdan kovdum tüm düşünceleri. Kirlenmiş zihinle yaşayan bir insandım herkes gibi. Ancak tutkuluydum. Sürükleniyordum. Şeytanın esirliğine. Ya da bir başkaldırışa kim bilir? Ne yaptıysam yaranamadım kendime. Yapacak tek bir şey kaldı. Ben de her ş...