Sabahları depo bir ayrı sessiz ve soluk duygulara sürüklüyordu. Erkenden kalkmıştım, geceleyin bir türlü uyuyamadığımdan en sonunda yorgun düşmüş ve birkaç saat ancak uyuyabilmiştim. Bizim çocuklarla kahvaltı yaptıktan sonra herkese iş dağılımı yapıldı. Daha sonra İmparatorun odasından hepimiz teker teker ayrıldık.
Motosiklete binip deponun olduğu ıssız sokaktan çıkış yaptım ve teslimatı kısa sürede söylenen yere götürdüm. Boşta kalan vakitte de uzun zamandır gitmediğim sahilde biraz düşünceli düşünceli bankta oturarak dinlendim. Fazla da kaytarmadan depoya geri dönme kararı aldım. İşler yolunda gidiyordu, her şey güzeldi.
Asya ile iyiydik, İmparator artık beni himayesi altına almıştı. Bana en az Cüneyt kadar değer veriyordu. Çalışanlar sabah kahvaltısında bana selam vermeden geçmiyordu. Mutluydum ve buraya alışmıştım. Kendime ait yeraltında bir odam vardı, en azından küçük de olsa bir dünyam olmuştu.
Asya genelde dikkat çekmek istemediği için artık babasının yanına çok sık gelmiyordu, ben de her boşluk bulduğum vakit değil de uzun sürecek olan işler de Asya'nın yanına gidiyordum. İyi-kötü biraz yüzünü görmüş olup geri geliyordum. Hayatım kısacası bundan ibaretti. Lider babanın ihaleleri, teslimatları, mafya oyunları ve bilmediğim birçok şey daha...
Deniz havası sersemliğimi alınca depoya geri döndüm. Motosikleti kapının önüne park edip içeriye girerken deponun içinden bir el ateş sesi geldi. Ardından ise bir çığlık, art arda bağırışlar. Bir kadın sesi ve bir yoğun erkek sesi. Bağrışmalar devam ederken merakıma yeni düştüm. Depodan içeri koşar adımla girip sesin geldiği yöne doğru ilerledim.
Merdivenleri çıkınca, bağrışmaların İmparatorun odasından geldiğini anladım. Kapı açıktı, teyit etmek için içeri girdim. Ancak Asya ve Lider babanın karşı karşıya olduğunu gördüm. Onları daha önce hiç böyle görmemiştim. Lider babanın elinde silah vardı, Asya ise yalvarırcasına ona bakıyordu.
"Baba dur lütfen!" dedi, sesi ağlamaklıydı.
"Sen benim her şeyimdin. Babaya ihanet ettin ha?"
Asya gözyaşlarını tutamadı ve hıçkırarak babasının ayaklarına kapandı. "Baba, ben sana hiçbir zaman ihanet etmedim. Edemem ki!"
Onun ikna etmeye çalıştığını gördükçe içim parçalandı. Baba ile kız, bu hale nasıl gelmişti?
İmparator, yüzünü kapıya doğru çevirince beni gördü ve gözleri fal taşı gibi büyüdü.
"Sen?" diye kükredi. Asya'yı kenara itekleyip, silahını doğrultarak bana doğru geldi ve tam bir adım mesafe kala durdu. Alnıma silah değdi değecek gibiydi.
"Senin yüzünden bugün Cüneyt kovuldu." dedi. Şaşkınlığımı gizleyemedim.
"Daha bu sabah beraberdik ve her şey yolundaydı. Nasıl olur?"
Başını iki yana salladı. Başındaki siyah şapkayı çıkarıp koltuklardan birine fırlattı. Saçları yapış yapış olmuştu ayrıca onu bu kadar fazla öfkeli gördüğümü hiç hatırlamıyordum.
"Baştan beridir meğerse Kemal bana bir şeyler anlatmak istiyormuş, istediği şeyi anlayamamışım, hep göz ardı etmişim, gözlerim kör olmuş sanki. Sana o kadar çok güvenmiştim ki artık yeni adamım sen olmuştun. Seni diğerlerinden ayırmadım, benim için kolundan vurulduğunda işte aradığım adam bu dedim. Hastaneye gitmeme kuralımı senin yüzünden çiğnedim. Oysa ben kimseye bu kadar değer vermezdim. Seni sağ kolum yaptım..." diye art arda sıraladı sitemle.
"Ekmeğimi yedin ama bana ihanet ettin" diye fısıldadı. Silahı alnıma sertçe itti.
"Anlamıyorum" diyebildim. Olayların buraya kadar nasıl geldiğini bilmiyordum fakat korktuğum şey işte bugün başıma gelmişti. "Beni buraya siz getirdiniz ve neden buradayım ben de bilmiyorum, beni sizin yaptığınız şey için suçlamanız doğru değil"
Üzerimde bir mavi kot pantolon, bir de beyaz tişört, saçlarım dağınık. Tipik günlük kıyafetim, gözlerim namlunun ucunda, Asya'nın çığlıkları, Patronun onu dinlemeyişi, benim sadece gözlerimi kapatıp dua etmem ve her şeyi bitiren bir el ateş sesi.
Depodan girişim bir el, depodan çıkarken yine bir el ateş sesi.
Bugün bu depoda iki el ateş açıldı.
İlki haberci ikinci de-
Asya'nın çığlıkları etrafı sararken, gözlerimi tekrar açtım. Asya, babasını omuzlarından tutup çekmeye çalışırken Patron onu dinlemedi. Son gördüğüm şey Asya'nın bana gözyaşlarıyla bakışıydı; üstelik veda bile edemeden, son öpücüğümüzü, son sarılışımızı yapamadan.
Bir Kemal uğruna...Bir İmparator gururuna...
"Masanın üstündeki fotoğraflarınızı gördüm, beni inandıramazsın Asya!" diye bağırdı. "Kemal, hiçbir zaman Burak'ı sağ kol yapmamı istememişti. Durum ortadaymış..."
"Baba yapma, ben onu seviyorum."
"Kes sesini kes, bu duymak istediğim son şey...Benden başka kimseyi..." dedi ve tetiğe bastı namlu alnımdayken. İkinci ve son ateş her tarafta yankılandı, gözlerimi yummuştum. Ve sonra ise sadece uğultu ve gözlerimin bir süre sonra karardığını hissediyorum.
"...Sevemezsin" diye fısıldayıp sözlerini tamamladı.
İmparator, Asya'yı o kadar seviyordu ki Asya'nın sevgisi bile, neyi sevmiş olduğu bile onun için önemli değildi.
Burası onun deposuydu, onun krallığıydı. Burada başkaldırış olamazdı, mutlak hakimiyet onundu. Sadece o...Siyah takım elbiseli, siyah şapkalı patron. O ne isterse o olurdu ama öyle ama böyle.
Asya dünyanın en şanslı ama dünyanın en şanssız kızıydı.
Ben Burak. Bildiğim tek şey artık kimsemin olmaması, kimseye sahip olmamam...Ben onca şeyin arasında, bu kadar kötülüğün arasında, saf ve narin, güzelliği ve masumluğuyla burada güneş gibi parlayan Asya'yı sevdim. Asya da beni sevdi.
Kemal ve Lider baba ise bizim sonumuzu getirdi.
Bazı hikayeler yarım kalır, biz de belki başka bir dünyada buluşuruz.
Ölüm pençesi beni bedenimden ayırmışken aklım sadece Asya'daydı. Gözüm arkada kalacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytanın Esiri (Tamamlandı)
NouvellesBaşımdan kovdum tüm düşünceleri. Kirlenmiş zihinle yaşayan bir insandım herkes gibi. Ancak tutkuluydum. Sürükleniyordum. Şeytanın esirliğine. Ya da bir başkaldırışa kim bilir? Ne yaptıysam yaranamadım kendime. Yapacak tek bir şey kaldı. Ben de her ş...