11pm: when we first met-

2.9K 194 344
                                    

"Senden nefret ediyorum."

Hızlı adımlarımı gerisin geriye okul binasına yönelttiğimde çoktan telefonu yüzüne kapamış, bin bir bela okuyarak manevi değeri olduğunu iddia ettiği kolyesinin peşine gidiyordum.

Kim Jongdae.

Kendisi en yakın arkadaşım olur, susmayan çenesiyle size istediğini yaptırabilecek güce sahiptir ve siz bu durum karşısında hiçbir şey yapamaz, sessizce eziyetinin bitmesini beklersiniz.

Şu anda da aynı şey yaşanıyor. Otobüse çoktan bindiğini, tıklım tıklım otobüste mucizevi bir şekilde yer bulduğunu ve eğer bu soğukta onu oradan kaldırırsam canıma okuyacağını söylüyor; ben de şartları kabul etmek zorunda kalıyorum.

Ben Byun Baekhyun, pek afilli tarafları olmayan, sıradan sayılabilecek, konservatuvar üçüncü sınıf öğrencisi, sap gelmiş sap gidecek biriyim ve Kim Jongdae'den ciddi anlamda nefret ediyorum.

Zaten kolyesi de manevi falan değil, pazardan ucuza birebir çakma ürün bulduğu için böyle diyor. Markanın CEO'su gelse anlamazmış.

Zevzek.

Şapkamı iyice kafama geçirdim ve üstü kapalı yerlerden yürümeye özen göstererek ilerlemeye devam ettim, içimden kim olduğunu bilirsin sene küfretmeye devam ediyordum. Az önce delinin teki gelip bacaklarımı ıslattığı için ekstra sinirliydim ve önüme çıkan herkesi boğabilirdim. Eğer ödevimi yapmış olmasaydı Jongdae'yi bile boğardım, tam o kıvamdaydım. Bu düşünceyi mantıklı bularak zihnimin kolay ulaşabileceğim bir rafına kaldırdım, ilerde lazım olabilirdi. Sonuçta zaman size ne getirir bilemezdiniz.

Devasa okulumuz görüş alanıma girdiğinde gözlüklerimi silmek için elim cebime gitti ve bu sayede kartımı arabada unuttuğumu fark etmiş bulundum. Hiçbir şey yolunda gitmediği gibi bu da yolunda gitmiyordu. Neyse ki güvenlikle komşu olduğumuz için şanslıydım, kendisi normal şartlarda asla nefes aldırmazdı ama halime acıdığı için içeri geçmeme izin vermişti, bugünlük. Tuvaleti kullanıp beş dakika içinde burayı terk edeceğimi söylediğimde umursamaz bir baş sallamasıyla işine bakmaya devam etti, batak oynuyordu.

Omuz silktim ve bin bir zorlukla bedenimi kampüse atar atmaz adımlarımı Jongdae'nin bahsettiği ardiyeye yönlendirdim. Söylediğine göre bilekliği paspası bırakmak için girdiği yerde kapı koluna takılmış olmalıydı, arasam maksimum iki dakika içinde bulurmuşum. İçimden bir ses yalan söylediğini bilse de onu şiddetle geriye itiyordum çünkü eğer itmezsem geri döner ve eve gidip mışıl mışıl uyurdum, yarın da bütün billboardlarda ifşalarım gezerdi. Hain bir ev arkadaşınız olmasından daha kötü bir şey varsa o da ev arkadaşınızın ne kadar hain bir pislik olduğunu bilmenizdir.

Kütüphanenin büyük kapısıyla bakışıp derin bir nefes vererek adımlarımı diğer binaya, alt kata yönlendirdim. Okul kütüphaneyle birlikte kapanıyordu ki buna da yaklaşık olarak yirmi dakika vardı. İşimi halledip çıkacaktım ve okul da kapanmış olacaktı. Halletmesem de umurumda olmazdı gerçi, yarın gelir alır diye düşünüyordum. Bulamadım der gayet güzel sıyrılırdım işin içinden, vicdanımı rahatlatmak için burada bulunuyordum. Temizlikte çöpe gider diye diye beynimi yemişti aslında ama bilin bakalım bu kimin umurundaydı.

Hayır zaten temizlik çoktan yapılmıştı, o da ayrı bir konuydu.. Yalnız ben, Jongdae'nin gündüz verdiği talimatları aynen kardeşim diye dinleyerek unuttuğum için bu saate kalmıştı şu arama işi. Şimdi kutupları andıran soğuğun ortasında dolanarak şu aptal bilekliği aramamın tek sebebiyse, nöronlarımı seviyor olmamdı. Kimse Kim Jongdae'nin sabahlara kadar hiç susmadan o tiz sesiyle tepenizde çığırmasına tahammül edemezdi. Vicdanımı unutun, tamamen bencil duygularla hareket ediyordum aslında.

yelkovana takılı öpücüklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin