Ruhlarımız sevişti biraz, ayrıldık sonra. Alınlarımız arasında bir karış mesafe, belki daha az, soluklandık öylece. Çıtımız çıkmadı, evrendeki her ses bize adapte olmak ister gibi sesini kesti, sadece kalbini dinledim onun, hızlı atan kalbini.
Gün de doğmuştu o sırada, Chanyeol aydınlatmıştı geceyi, gecemizi. Şimdi güneş tepedeydi, okul öğrencileriyle dolmaya başlamış olmalıydı. Çıkmak için şansımız vardı, yok değildi ama bundan Chanyeol'e bahsetmek bile istemiyordum şu an. Beni bıraksın istemiyordum, en azından birkaç saat daha. Aylar sonra bile peşinden zırlayacağım birkaç anıya daha ihtiyacım vardı, hepsi buydu.
Hıçkırdığında bile geri çekilmedi. Söyleyecek çok şeyim vardı, sorulara boğardım onu ama hıçkırdım yalnızca. Onuncu saatimizde, ona benzeme yolunda emin adımlarla yürüyordum. O da bana benzeyecekti ve bunu da, yaklaşık on dakika sonra fark edecektim. Ne olacağını önceden çıtlatmak mı? On numara hareket.
"Chanyeol," diye seslendim ismini, yanağını okşayıp uzaklaştım ondan; öncesinde dayanamayıp yanağından bir öpücük almıştım çünkü bu son olacaktı. Yani, öyle hedefliyordum. Kendime verdiğim sözleri tutma konusunda pek başarılı sayılmazdım, tabii bu denemediğim anlamına gelmiyordu.
Sözlerime devam edemeden şimşek çaktı birden, neye uğradığımı şaşırdım. Ardından ağır bir yağmur döktürdü, söyleyecek neyim varsa unutturdu.
Sıçramam Chanyeol'ü de rüyasından uyandırdı ve Sehun diye zırvalayamadan onu susturdum, kafama su damlıyordu bir yerden.
"Noluyor ya?"
"Çıkıntı ya burası, ek bina gibi; üstü yok yani. Damlatıyor olabilir, normaldir."
"Kim yapmış burayı, hangi salak? Ben buranın mimarını-"
"Sus," dedi eli ağzıma yapışırken, "Ayıp."
"Ha sen çok ayıba dikkat ediyordun ya, peşin hükümcü kancık."
"Vurma lan."
"Aman ne be!"
Elimle saçlarımı yoklayıp suyun nereden geldiğini anlamaya çalışıyordum, Chanyeol'ün "Dikkat et de köpürme," demesi dikkatimi dağıtıp köpüreni saçım değil de sinirlerime yönlendirmeseydi bu işleme devam edecektim.
Sen misin bana kafa tutan, el mi yaman bey mi dedim kendi kendime ve saçımdaki sabunun aynısından elime depoladım. Bir iki saniyelik kayboluşumu hala algılayamamış Chanyeol kafasına yediği ŞLAK sesinin eşliğinde soğukluğunu da beraberinde getiren çilek esanslı sabunla karşılaştığında aval aval suratıma bakmaya başlamış, aralık kalan ağzına sırıta sırıta bakmama sebep olmuştu. ("Baekhyun geliyor, geliyor, geliyor ve mükemmel bir atlayış!" diye bağırarak yapıştırdığım için de şaşkın kalmış olabilirdi aslında ama bu çok düşük bir ihtimaldi tabii.)
"Tam isabet!"
"Napıyorsun ya!"
Ağzımdan garip bir "Oo" sesi çıktı. "Chanyeol Bey, sizin sesiniz çıkar mıydı?"
Söylememle kaşlarının çatıldığını gördüm, ardından bambaşka bir kavganın içine düştük. Kafasındaki sabunu alıp benim kafama sürmeye çalıştı ve kutuları dağıttık, her yer karman çorman oluncaya kadar durmadık. En son hani sıçtın, sıvadın, şimdi de tüy dikiyorsun dedikleri bir kısım vardır ya, işte o kısmı kelimenin tam anlamıyla yaşamamıza sebep olacak bambaşka bir şey gerçekleşti. Sabahtan beri orada duran ve didişirken sallandırdığımız çanaktan bozma kase, Chanyeol'ün kafasına düşerek onu sırılsıklam etti, neye uğradığımızı şaşırdık. Allahtan montumu almıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yelkovana takılı öpücükler
FanfictionZaman durdu, saat kırıldı, Chanyeol hep bana baktı. chanbaek #1😭😭😭😭😭